Kirk Douglas’ın Spartaküs’ü
9 Aralık’ta 100 yaşına basan, Hollywood’un Altın Çağı’nın son yıldızlarından, 1960’da Kara Liste’nin bitmesini sağlayan Kirk Douglas, 20. yüzyılın en önemli filmlerinden Spartacus’un oyuncusu ve yapımcısıydı.
Aslı Selçuk
1950–54 yılları arasında ABD’ni kasıp kavuran Cadı Avı dönemi yaşandı. Amerikalı senatör Joseph McCarthy’nin yönetiminde başlatılan bu insan avında komünistlikle suçlanan çok sayıda sanatçı kara listeye alındı. Bu listenin içinde Charlie Chaplin, Jules Dassin, Marlene Dietrich, senarist Dalton Trumbo, yazar Arthur Miller, besteci Aaron Copland gibi seçkin adlar yer alıyordu.
“İnsan 100 yaşına gelince artık geleceği düşünmüyor, geçmişe bakıp hesap yapmaya başlıyorsunuz. Hollywood topluluğuna ait olmaktan son derece hoşnutum. Hollywood’da Demokratlar ve Cumhuriyetçiler yok, orada hepimiz Amerikalıyız. George Clooney ve Sean Penn’in başkalarına yardım etmek için paralarını harcamalarından gurur duyuyorum” diyen efsane yıldız, yarım yüzyıl önce Hollywood’da yaşanan utanç zamanını unutmuş değil, daha dün gibi herşeyi çok net anımsıyor.
Antik Roma’da kölelerin isyanına önderlik eden köle gladyatör Spartaküs’ün özgürlük savaşımını anlatan filmde, Kirk Douglas hem yapımcıydı hem de bir simgeye dönüşen Spartaküs’ü başarıyla yorumladı. Howard Fast’ın Spartacus romanını sinemaya uyarlamaya karar veren aktör, McCarthy’nin Kara Listesi’nde bulunan Dalton Trumbo’nun senaryoyu yazmasını istedi. “Cadı Avı döneminin ne denli acımasız, zorlu bir zaman olduğunu hayal bile edemezsiniz. Kara Liste’deki sanatçılarla kimse çalışmak istemiyordu” diyor Kirk Douglas.
McCarthy’nin yükselişinden önce Dalton Trumbo (1905–1976) 11 ay hapis cezası almıştı, 1947’de Hollywood’daki 10 kişiyle birlikte sorgulama komisyonuna muhbirlik yapmayı reddetmişlerdi. Daha sonrasında Meksika’ya giden Trumbo burada takma adla çeşitli senaryolar yazdı. 1956’da Irving Rapper’ın yönettiği The Brave One’ın senaryosuyla da Oscar ödülü aldı.
Yönetmen Anthony Mann’la büyük sorunlar yaşayan Kirk Douglas, Paths of Glory (Zafer Yolları/ 1957) filminde birlikte çalıştığı, Fear and Desire, Killer’s Kiss, The Killing gibi özgün B tipi filmler çeken Stanley Kubrick’e bir şans verdi. 1950’lerin ortasında geniş formatlı, tam renkli, stereo sesli, görkemli görüntülerden oluşan filmler modaydı. 1960’ların başında bu modayla birlikte yeni sosyal temalara odaklanan filmler dönemi başladı. “Erkle savaşan, iktidara baş kaldıran birey, toplum teması hep ilgimi çekmiştir. Sisteme karşı gelen, sonunda sistem tarafından yok edilen insanın öyküsü” diyen Douglas 60’lar da erke, sisteme isyan teması popüler olunca bu temayı beyaz perdeye yansıtan ilk sinemacı oldu.
Spartacus bir çok ilklerin yapımıydı. İlk kez senarist Dalton Trumbo’nun adı jenerikte yer aldı. Stanley Kubrick, Spartacus’la tüm filmlerinde İşlediği –İnsanlıkla gerçek insan duyguları arasındaki yoksunluk- temasına odaklandı. Spartaküs’ün köle sevgilisi Varinia’yı canlandıran Jean Simmons’un çıplak banyo sahnesi sinemada cinselliği yansıtan en olgun sahneydi. Şiddet doğrudan doğruya yansıtılmadı, gladyatörler ölümüne dövüşürken kamera gladyatörlerin gözlerine odaklandı. Bu tutucu, püriten zamanda Spartacus’un senaryosu da sansürlendi. Spartaküs’ün düşmanı Romalı General Crassus (Laurence Olivier) banyo yaparken kölesi Antonius’a (Tony Curtis) salyangoz ve istridye sevip sevmediğini sorup ikisinden de hoşlandığını söyler. Eşcinsellik iki adam arasındaki diyalogun içerisindedir. İyi ahlaklı, tutucu sansür bekçileri bu sahneyi sansürlerler.
Adaletsiz sisteme karşı ayaklanan Spartaküs ve adamları sonunda çarmıha gerilirler. Tutucu erk Marcus Crassus (L. Olivier) demokratik sistemin tüm yasalarını çiğneyerek tüm isyancıları öldürür. Liberal senatör Gracchus (Charles Laughton) inançları doğrultusunda isyancılara yardım eder. Dalavereci, iki yüzlü Julius Caesar (John Gavin) liberal ideallerinden anında vazgeçip totaliter, yozlaşmış politik çarkın içinde yerini alıverir. Apolitik köle tüccarı Batiatus (Peter Ustinov) yaşamda kalmak için elinden geleni yapar.
Spartaküs’ün öyküsü, asırlardır dünyada yinelenen, yinelenecek olan çağdaş bir öyküdür...