Kılıçdaroğlu Düzenin Parçası mı?

cumhuriyet.com.tr

18 Aralık 2010 tarihinde gerçekleşen CHP 15. Olağanüstü Kurultayı’nda ortaya çıkan en önemli gerçek şu oldu: Kemal Kılıçdaroğlu döneminde de CHP’de köklü bir değişiklik olmayacak, eski Genel Başkan Deniz Baykal döneminde partiye musallat olan kronik hastalıklar, Kılıçdaroğlu döneminde de devam edecek.

Bunun sinyalleri aslında 22-23 Mayıs 2010 tarihindeki 33. olağan kurultayda zaten alınmıştı. Kemal Kılıçdaroğlu 22 Mayıs’ta yaptığı kurultay konuşmasında, CHP’nin halkçı, devrimci, laik, sosyal demokrat ve sol kimliğini ön plana çıkartmış, tabanda büyük çoğunluğun yıllardır beklediği açılımı gerçekleştirmişti. Hatta kurultay konuşmasını büyük sosyalist şair Nâzım Hikmet’in bir şiirinden yaptığı alıntıyla bitirmişti: “Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür, bir orman gibi kardeşçesine.”

Ancak aradan 24 saat geçmeden, 23 Mayıs’ta parti meclisi listesini açıkladığında, bir gün önceki siyasal söylemiyle uzaktan yakından ilgisi olmayan kişilerin parti yönetimine alındığını, söylem ile kadro arasında büyük bir çelişkinin ortaya çıktığını gördük. PM’ye alınan ve saygıdeğer, çalışkan kişiler olmakla birlikte, sosyal demokrat, demokratik sol kimlikten ziyade liberal veya “liberal sol” bir ekonomi görüşüne sahip olan Umut Oran, Faik Öztrak ve Hurşit Güneş, daha sonra merkez yürütme kuruluna da alındılar ve genel başkan yardımcısı pozisyonuna kadar yükseltildiler. Böylece Kemal Derviş’in vizyonu, sosyal demokrasi adı altında, ona yakın başkaları vasıtasıyla, daha sessiz ve derinden, CHP’de yeniden hortlamış oldu.

Geçen hafta yapılan kurultayda da söz konusu kişiler konumlarını korudular. Böylece CHP yönetimi sermayeye, “büyük” medyaya, “Merak etmeyin, biz halkçı, devrimci, sosyal demokrat, sol söylemler içinde olabiliriz, ancak bu düzen değişmeyecektir, biz yolsuzluklarla mücadele edeceğiz, ama düzenin paradigmalarına, yapısına dokunmayacağız” mesajını bir kez daha vermiş oldu. Gürsel Tekin de zaten kurultaydan sonra CNN’ye yaptığı açıklamada, muhtemelen listeye konan başka üyeleri kastederek “Sol görüşlü sendikacılarla birlikte, sağ kesimde itibarı olan kesimleri de parti meclisine aldık, herkesi kucakladık” diyerek tabloyu ortaya koydu. Bu zaten Baykal’ın yıllardır izlediği ve iflas etmiş bir politikadır. Oğuz Oyan ve Ercan Karakaş gibi sosyal demokrat ideolojiye bağlı olduğunu düşündüğümüz kişiler parti meclisinde görüşlerini nasıl kabul ettirecekler, PM’deki bu karmaşık ve çelişkili yapı, partinin kurumsal kimliğini temsil eden parti programına uygun bir biçimde nasıl ortak bir politikaya dönüşecek, doğrusu bu bir merak konusudur.

Üstelik bu kurultayda bir şey daha oldu: Deniz Baykal istifa ettikten sonra onun geri dönmesi için neredeyse yalvaran, Baykal’ın istifasından önce de onun çekirdek kadrosunda yer alan ve partideki bozuk düzenin sürmesine katkı sağlayan, ayrıca sol ideoloji ile uzaktan yakından ilgileri olmayan Bihlun Tamaylıgil ve Nur Serter gibi isimler de parti meclisi listesinde yeniden yerlerini aldılar. Baykal ve Gürsel Tekin’in ortak projesi olan kara çarşaf açılımına parti meclisinde eleştiri getiren tek kişi olan ve ilkeli bir siyaset çizgisi izleyen Necla Arat ise liste dışı bırakıldı.

Bir başka sorun ise Gürsel Tekin. Baykal genel başkan olarak girdiği tüm seçimleri, yani toplam sekiz yerel ve genel seçimi kaybetmiş olduğu halde, Gürsel Tekin, 22 Temmuz 2007 seçimlerinden sonra yönetim ve zihniyet değişikliği talebinde bulunan partililere karşı acımasızca mücadele etmiş, İstanbul İl Başkanı olduğu dönemde Baykal’ın konumunu koruması için olağanüstü bir çaba harcamış, hatta kongreler ve kurultay sürecinde usule ve tüzüğe aykırı üye yazımı operasyonuna öncülük eden kişilerden birisi olmuş, İstanbul il kongresinde yönetim değişikliği talebinde bulunan PM üyelerini susturup konuşturmamış, Baykal istifa etmek zorunda kalana kadar onun yanında yer almıştı. Ancak nasıl oluyorsa bugün Gürsel Tekin medya tarafından “partide değişim süreci”nin öncülerinden birisi olarak lanse edilmektedir.

Bunların da dışında, Kemal Kılıçdaroğlu 22-23 Mayıs 2010 kurultayında parti içi demokrasinin tesis edileceğine dair bir söz verdiği halde, geçen haftaki kurultayda parti meclisinin çarşaf liste ile seçilmesini önlemiş, insanların siyasal geleceklerinin genel merkezdeki birkaç kişinin iki dudağının arasında olması geleneğini sürdürmüştür. Bahane ve gerekçe olarak da her zamanki çareye başvurulmuş, “olağanüstü bir dönemden geçildiği, çarşaf listenin konjonktüre uygun olmadığı” tezi ortaya atılmıştır.

CHP’de ve Türkiye’de olağanüstü dönemler her zaman olacağına göre, parti içi demokrasi ve tüzük değişikliği konusunda bir beklenti içinde olmak, tepeden inme değil, tabandan yukarıya bir örgütlenme modelinin gerçekleşeceği umudunu taşımak da herhalde gereksiz olacaktır.

2003-2008 yılları arasında CHP’de parti meclisi üyesi olarak görev yaptığım yıllarda, CHP’nin halkçı, devrimci, laik, sosyal demokrat ve sol kimliğinin geliştirilmesi ve ön plana çıkarılması, ayrıca partinin gençlere açılması için mücadele verdim. O yıllarda parti meclisinde, yani seksen kişi içinde, benim dışımda bu söylemleri açık açık dile getiren ve yönetimi eleştiren kimse yoktu. İşin ilginci Kemal Kılıçdaroğlu da aynı yıllarda benimle birlikte PM üyesi idi ve bu konularda sesini hiç çıkarmıyordu.

Elbette bizim o zaman savunduğumuz çizgiyi şimdi Kemal Kılıçdaroğlu’nun en üst düzeyde genel başkan olarak savunması bizi mutlu eder. Ancak “Deniz Baykal gitti, Kemal Kılıçdaroğlu geldi, Önder Sav gitti, Gürsel Tekin geldi, kişiler değişti, ama CHP’de değişen bir şey olmadı” düşüncesi partide giderek hâkim görüş haline geliyorsa, burada ciddi bir sorun var demektir.

Nâzım Hikmet
’ten şiir okuyarak Ecevit kasketi giyerek bu işlerin olmadığını Kemal Bey’in artık görmesi gerekiyor. CHP hem söylemiyle, hem politikalarıyla ve çözüm önerileriyle, hem de kadrolarıyla bir düzen partisi olmadığını kanıtlayabilirse, buna paralel olarak da parti içi demokrasiyi tesis edebilirse, siyasette geleceğe yönelik bir umut olabilir. Bunun dışındaki eskimiş ve köhnemiş zihniyetler hem CHP’ye hem de Türkiye’ye sadece vakit kaybettirir, AKP’nin iktidarına zemin hazırlar.