Kendini süren arabalara nasıl güveneceğiz?

49 yaşındaki Elaine Herzberg, 18 Mart 2018’de ABD’nin Arizona eyaletinin Tempe şehrinde karşıdan karşıya geçerken saatte 63 km hızla giden bir cipin çarpmasıyla hayatını kaybetmişti. Kendisi her ne kadar ABD’de her yıl trafik kazalarında ölen binlerce yayadan biri olsa da, ölümünün diğerlerine göre özel (ve oldukça modern) bir yönü vardı: O taşıtı kimse sürmüyordu. Bir bilgisayar sürüyordu.

cumhuriyet.com.tr

Kendi kendini süren bir arabanın yol açtığı ölümcül bir kaza, diğer kazalardan daha trajik olmayabilir; fakat birçoğumuzu, ölüm kalım kararları veren teknoloji konusunda ihtiyatlı hissetmeye teşvik ediyor. Amerikan Otomobil Birliği’nin on iki ay sonra yaptığı bir anket, Amerikalıların yüzde 71’inin tamamen otonom (özerk) bir arabada gezmekten çok korktuğunu ortaya çıkarmış. Bu oran, Herzberg’in ölümünden önce yapılan benzer bir ankete göre yüzde sekizlik bir artışı simgeliyor.

Dönen lazerler ve diğer algılayıcılar ile etraflarındaki dünyayı tarayan bu arabalar, halihazırda bazı ülkelerin sokaklarında geziyor. Bazıları Waymo (Google’ın ana holdingi Alphabet’in bir parçası) veya General Motors gibi büyük şirketlere aitken, diğerleri de Drive.ai ya da Aptiv gibi adını duymamış olabileceğiniz ekiplerin işi. (Arizona’da meydana gelen o ölümcül kazaya karışan arabayı Uber işletiyordu ve sonrasında bu arabaları yaklaşık dokuz ay boyunca yollardan çekmişti).

Peki bu robotik şoförlere karşı bu denli ihtiyatlı olmaya iten şey ne ve bu arabalara karşı insanlar nasıl güven kazanabilir?

Bu soruları anlamak için, öncelikle psikologların zihin kuramı olarak adlandırdığı bir şeyi düşünmek faydalı olur. Basitçe söylemek gerekirse bu kuram, (genelde) tıpkı bizim gibi diğer insanların da kafalarında düşünmekle meşgul olan beyinler bulunduğunu kabul etmek anlamına geliyor. Kuram, yolda işe yarıyor. Yaya geçidine çıkmadan önce, bir sürücüyle göz teması kurabilir ve ardından “Beni görüyor, o halde güvendeyim” ya da “Beni görmüyor, güvende değilim” diye düşünebiliriz. Bu yöntemi muhtemelen fark ettiğimizden daha sık kullanıyoruz; hem direksiyonun başında, hem de yaya iken. British Columbia Üniversitesi’nde yardımcı profesör olan ve konu hakkında Nature Human Behaviour bülteninde bir yazı yazan Azim Şerif, “Kendimizin nasıl davranacağını bildiğimizden, diğer insanların nasıl davranacağını biliyoruz” diye açıklıyor.

Fakat bir algoritmayla göz teması kuramazsınız. Otonom arabalarda, genelde gerekli olduğu zaman kontrolü ele almak için hazır bekleyen yedek insanlar bulunuyor. Fakat araba kendi kendini sürüş modunda olduğunda, sorumluluk bilgisayarda oluyor. “Makinelere ait bir zihin kuramını öğrenmemiz gerekecek” diyor Şerif. Bu ise uygulamada, kendi kendini süren arabaların açık sinyaller vererek (dönüş sinyallerinden başka), halkın makine zihninin plan yaptığını bilmesini sağlaması gerekeceği anlamına geliyor.

Bu konudaki çözümlerden biri, Teksas’ta kendi kendine giden karavanlar işleten Drive.ai şirketinden geliyor. Bu açık turuncu ve mavi renkli taşıtlar, dört tarafında çevreye mesaj ile cevap veren LED işaretler barındırıyor. Karşıya geçmek isteyen bir yayaya, “Seni Bekliyorum” diyebilirler ya da “Şimdi Gidiyorum/Lütfen Bekle” diyerek onu uyarabilirler. Bununla alakalı bir strateji de, yayalara değil ama yolculara yönelik: Waymo taşıtlarındaki ekranlar, arabada oturan kişilere otonom taşıtın gördüklerinin basit ve canlandırmalı bir versiyonunu gösteriyor. Bu ekranlar ayrıca, arabanın ne yaptığını da gösterebiliyorlar; mesela durup bir insanın geçmesini beklemek gibi. “Güven, kendinizi başka birine savunmasız hale getirmeye istekli olmaktır” diyor Şerif. “Bunu yapıyoruz çünkü diğer insanın ne yapacağını oldukça kolay şekilde tahmin edebiliyoruz.” Tüm bunların anlamı; eğer arabalar tahmin edilebilir ise ve yapacaklarını söyledikleri şeyleri yaparlarsa, insanların güvenini kazanmalarının daha muhtemel olacağı. Tanıdık geldi mi?

Makine zihniyle iletişim kurmak önemli ancak bu durum makinelerin, insanların araç sürerken nasıl düşünüp davrandığını tamamıyla taklit etmelerini istediğimiz anlamına gelmiyor. Aslında otonom bir arabayla yolculuk etme vaadi, silikon beyinlerin araba kullanırken mesaj yazmak, alkollü araba kullanmak veya bir ayrılıktan sonra keyfi kaçtığı için otoyolda son sürat gitmek gibi sersemce şeyler yapmayacağı düşüncesine dayanıyor. (Arabaların sevgilisi olmaz.) RAND Corporation düşünce kuruluşunda kıdemli bir politika analisti olan ve bu taşıtları araştıran Marjory S. Blumenthal, “Bence sıradan arabalara göre daha güvenli olma potansiyelleri var” diyor. Fakat henüz kesin şekilde emin olacak kadar veri bulunmadığını söylüyor.

Güvenlik adına itibar oluşturmanın bir pratik yolu da, yavaş başlamak. Michigan Üniversitesi’nin kendi kendine giden ring çifti, saatte sadece 19 km gidiyor. Bu ufak otobüsleri denetleyen makine mühendisliği profesörü Huei Peng, projenin ardındaki araştırma takımının fazla şey istemeden güven oluşturduğunu söylüyor: Önceden belirlenmiş olan bu güzergâh, sadece 1,5 kilometre uzunluğunda. Bu yüzden, karlı bir otoyolda süratli şekilde gittikleri pek de söylenemez. “Sınırları zorlamaya çalışıyoruz fakat çok dikkatli bir şekilde” diyor Peng. Diğer uzmanlar gibi Peng de kendi kendine giden arabaları asansörler ile karşılaştırıyor: Başlangıçta korkutucu olan fakat insanların en sonunda alıştığı bir teknoloji…

Nihayetinde, herkesin sürücüsüz arabalara binecek kadar güvenmesi gerekmeyecek; özellikle de ilk başta. Carnegie Mellon Üniversitesi’nde Metro21: Akıllı Şehirler Enstitüsü’nü yöneten Raj Rajkumar, halkın aslında homojen yapıda olmadığını söylüyor. Kendisi, üç muhtemel kullanıcı sınıfı olduğunu fark etmiş: Bilgisayarlarının çöktüğünü bilen ve bir bilgisayarın kontrol ettiği taşıta binmekten endişe duyan teknoloji şüphecileri; yeni teknolojinin vaadinden memnuniyet duyan erken benimseyiciler ve sürüş karşısında strese girip, zorunda olmadıkça yapmamayı tercih edenler. Rajmukar’ın söylediğine göre erken benimseyenler ilk satın alanlar olacak ve bunları, araç sürmeyi sevmeyenler takip edecek; en sonundaysa şüpheciler gelecek. “O yüzden bu, uzun bir süreç.” Güven, kendi kendini süren bir ring gibi artıyor: Yavaşça.

Kaynak: Popular Science Türkiye