Kemalizm, özelleştirmelere ve emperyalizme karşı savaşmaktır...
cumhuriyet.com.tr
Ulusların alt yapılarını oluşturan ekonomik sistem, bütün bireylerin mutluluğunu, ekonomik payla şımdan hak ettiği değeri almayı amaçlamıyorsa, yaratılacak ulusal bilinç; emperyalizme eklemlenmiş, gerici ve şoven bir içerik taşır. Yaratılan “artı değer”in yok sayılması neo-liberal sistemin felsefesiyle bü tünleşmiş olur, ona hizmet eder. Oysa Kemalist ideolojide hedefe konan, tam bağımsızlıkçı ulusçuluk kavramını kucaklayan; anti-emperyalist, anti-kapitalist dirençten geri adım atmama ilkesidir. Ulus olma bilinci, tüm bireylerin kolektif heyecanla ürettikleri “milli gelir”den hakça paylaşım ekonomisini uygu lamalarını gerektirir. Bunun aksi öğeler sömürüyü dayatmak olur ve yolsuzluk ve yoksulluk sarmalında çürüyen toplumun hastalıklı bünyesini tedavi olanağından yoksun kılar. Bütün bunların sonunda, artık hedefe konan “ulus devlet” olmayıp, “neo-liberal” sistemin acımasız vahşi çarkının yarattığı “birey devlet”den başka bir şey değildir. Bunun içindir ki Kemalist ideoloji, ulus devleti öne çıkarırken “kapitalist-emperyalist” düzenden ayrı bir model olan “karma ekonomi” yi amaçlamış ve kısa sürede çok büyük, so mut toplumsal kazanımlar elde etmiştir. Savaştan çıkmış yoksul Türk halkı işsizlik diye bir durumla kar şılaşmamış, parasının değeri dolardan üstün duruma gelmiş ve değerini sürekli korumuş, bütçe açığı ve rilmemiş, dış ticaret dengeli bir hale gelmiş, borçlanmamış, üreten ve sanayi toplumunu hedefine alan bir anlayışa ulaşmaya başlanmıştır. Ulusal sermayenin yarattığı birikim ulusal ekonominin gelişmesine hizmet etmiş, yabancı sermayeye de devlet kontrollü açılım sağlanmıştır. Kendi uçağını, gemisini, loko motifini yapmaya başlamış; madenlerini yabancı tasallutundan kurtararak kendi işletmiş; eğitim ve sağ lığı parasız hale getirerek, “sosyal devlet” ilkesini Anayasa’ya sokmuş; çağdaş toplum yapısının omurga sının oluşmasını, emek sömürüsüne ve emperyalist sömürüye son veren sistemin yol taşlarını hazırlamış tır. Ülkenin üç yanındaki denizleri en iyi şekilde değerlendirip kapitülâsyonları yırtıp atarak, “kabotaj bayramını” halka armağan etmiş… Daha da önemlisi, kooperatifçiliğin, imece kültürü olan kolektif da yanışmanın yarattığı heyecan toplumu kucaklamış ve savaşlardan kalan toplumsal özgüven bunalımı aşıl mıştır. Ulus olma kıvancı tüm yurdu sarmış ve bu durumun en somut belgesi olarak, “Onuncu Yıl Mar şı” ortaya konmuştur. Bütün bu “…az zamanda elde edilen çok büyük işler” Kemalist ideolojinin “Ulusal Demokratik Devrim” yapısını ortaya koymakta ve ne kadar halkçı içerik taşıdığını göstermektedir.
Mustafa Kemal Atatürk’ün “Anadolu İhtilali” temeline dayandırdığı “Türk Devrim” süreci, bir başka anlatımla “Atatürk Devrimleri”, O’nun ölümü ile birlikte kesintiye uğramış ve karşı devrim, eylemli dönemini günümüze kadar hiçbir engel tanımadan, emperyalizmin arka çıkmasıyla bugünkü doruk nok tasına taşımıştır. Bütün bu süreçte karşı devrim “emperyalist sandık demokrasi”sini kullanmış ve iş, “Cumhuriyet”in yıkımı aşamasına kadar gelip dayanmıştır. “Atatürk Devrim Yasaları” birer birer işle mez hale getirilerek ABD ve AB’nin sömürgesi haline dönüşülmüştür. Vakıflar Yasası’yla Lozan ve Anayasa’nın değişmesi teklif dahi edilemez olan maddeleri delinmiş, Montrö Sözleşmesi göz ardı edilerek Avrasya ve Kafkasya’da ABD’nin BOP işlevine, emperyalist çıkarlarına süreklilik kazandırılmış; Karadeniz, NATO ve ABD savaş gemilerinin gösteri havuzuna dönüşmüştür.
Sonuç
Doğaldır ki, bunun böyle gitmesi diyalektik yasalara aykırı düşer ve hiç bir gerici güç tarihin devrim ci gelişiminin önünde tutunamaz. Halkımız, Atatürk devrimlerini sonsuza kadar yaşatacaktır. Çünkü Türk halkı, Atatürk’ün dünyaya meydan okuyan o, korku nedir bilmeyen yüreğini kalbine yerleştirerek yaşamaktadır. Ne “Cumhuriyet”e ve ne de “Türk Ordusu”na yapılan saldırı bu yüreği sindiremez. Tarih bunun kanıtlarıyla örülmüş ve saçlarını ağartmıştır.
Özelleştirme talanına “dur” diyen Danıştay kararları, Mahmut Esat Bozkurt’un temellerini attığı Atatürkçü hukuk sisteminin sürmekte olan onurlu savaşımının birer yansımasıdır. Halkın açlığa terk edil mesi demek olan özelleştirmelere, küreselleşmeye karşı duruşun çelikleşmiş iradesidir. Özde Atatürk çülük, özelleştirmelere karşı ulus devlete, devletçiliğe sahip çıkmaktır; işsizliğin panzehiri olan, terörün önlenmesini sağlayan devletçi ekonomik yapılanmayı bir kenara bırakmak ve işsizliği önleyecek en büyük stratejik sektör olan tarımın da yabancıların eline geçmesine neden olan AB dayatmalarına boyun eğmek, ülkenin hızla yok oluşu olur. Yabancılaşmış bankalarla halkı, kişisel kredi bataklığında köle toplum haline dönüştürmek, küresel sömürüye terk etmek emperyalizmin eyaleti konumuna dönüşmek demektir. Hiçbir parti ve siyasi oluşum; özelleştirmelere ve ülkenin ABD emperyalizmine karşı cephe den savaşılmakta olduğu gerçeğini ortaya koymadan başarıya ulaşamaz ve ülkenin kurtuluşunu örgütle yemez. Atatürkçülük, özelleştirmelere ve emperyalizme karşı savaşmak demektir.