Katliamı hepimiz gördük

Sivas katliamı davasının takipçisi avukat Şenal Sarıhan, geçen 20 yılı 'acı, mücadele ve umut' sözcükleriyle özetliyor. 20 yıl önce herkesin gözü önünde bir insanlık suçu işlendiğini, buna rağmen suçluların tamamının yakalanmadığını, olayın arkasındaki örgütlerin araştırılmadığını söylüyor Sarıhan. İktidarı ise gerçeklerin üzerini örtmekle suçluyor.

cumhuriyet.com.tr

Sivas davasının, başladığı günden bu yana avukatlığını üstlenen Şenal Sarıhan, katliamın 20. yılına ilişkin “İnsanların çektiği acıların bize ve tarihe öğreteceği çok şey var. Bu süreçte kontrolsüz bırakılmış cehaletin gözünün nasıl dönebileceği ile karşı karşıya kaldım” dedi. İktidarın gerçeğin üzerini örtmeye çalıştığını ve sanki bu yangını “yananlar çıkartmış gibi hareket ettiğini” belirten Sarıhan, 20 yıllık süreci ise şöyle özetledi: “20 yıllık süreç hem içinde acıyı barındırıyor, hem mücadeleyi ve umudu barındırıyor. Bizim mücadelemizi ve umudumuzu yükselten esas unsur da yeniden doğmuş olan Menekşe. Menekşe, Gezi’de ayağa kalkmış bütün gençiliği ifade ediyor. Bu bir umut...”

Şenal Sarıhan, 1993 yılı itibariyle eylemciler ve arkalarındaki örgütlerin bu denli çok açık olarak bilindiği başka bir dava olmadığı düşüncesinde. “Aslında cinayetleri hepimiz gördük” diyen Sarıhan, Madımak katliamında eylemcilerin tümünün yakalanmadığını söyledi. Olaylara 15 bin kişinin katıldığı, buna karşın bin 500’ü hakkında dahi en küçük bir araştırma yapılmadığını kaydetti. Sarıhan, “Buna karşın yargılanan ve ceza alan kişilerin gerçek eylemciler olduğu kesin. Ancak tamamı değildir. Eylemcilerin küçük bir grubudur. Daha önemli olarak bu olayın arkasındaki örgütler araştırılmadı. Sivas katliamı, gerici bir ayaklanmadır. Ayaklanmayı gerçekleştirenler ortadadır” diye konuştu. Olayın aynı zamanda insanlık suçu olduğunu belirten Sarıhan, buna karşın yargının bu kararı vermediğine dikkat çekti. Diğer yandan 12 Eylül işkencelerinin insanlığa karşı suç kabul edildiğini dile getiren Sarıhan, aynı uygulamanın Sivas katliamı için de geçerli olması gerektiğini vurguladı.

Sarıhan, Alevi toplumunun bu dava sürecine karşı örgütlü bir direnç gösterdiğine işaret ederken, şöyle devam etti: “Kendilerine yöneltilmiş saldırganlığa karşı demokratik bir araçla yani örgütlülükle ve insani araçla, yani dirençle karşı koydular. Sorunun sahibi elbette hepimizdik. Ama başka bir gerçek var: Ateş en çok düştüğü yeri yakar. Onlar ayakta durmasaydı belki hukukçular olarak biz de yorgun olurduk. Hiç yorgun değilim. Onlar gibi… Mücadele insanı diriltiyor. Bütün olumsuzluklara karşın, Hukuk önündeki ‘yenilgilere’ karşın. Çünkü büyük bir özlemimiz var. Adaletin erdem olduğuna inanıyoruz. Gericiliğin ve yeni katliamların ancak adil kararlarla yenileceğine inanıyoruz. İşte ‘Gezi direnişi...’ Halk, kendi hakkına sahip çıkıyor. Uyuduğu zannedilen gençlik, laik yaşam tarzına yönelik kelepçeleri bir bir açmak için halkın önüne geçiyor... Etem Sarısülük cinayetinin eylemcisinin serbest bırakılmasına ‘Adalet İstiyoruz!’ diyerek Türkiye’nin her yanından haykırıyor. Bu istek , Çorum, Maraş, Sivas Katliamları’nı da içeriyor. Umutsuz değiliz.”

Şenal Sarıhan, “20 yıl sizi ne anlam ifade ediyor” sorusuna ise şu yanıtı verdi:
“Geniş bir aile içinde kendimi hissediyorum. Daha önce uzağında olduğum Alevi sorununun çok yakınındayım. Onlar gibi bakıyorum ama bu objektifim aynı zamanda. İnsanların çektiği acıların bize ve tarihe öğreteceği çok şey var. Kontrolsüz bırakılmış bir cehaletin nasıl gözünün dönebileceği ile karşı karşıya kaldım bu süreçte. 20 yıldır bu davaya sahip çıkma duygumun içinde bundan sonra başka bir insanlığın, grubun bu katliamların karşılaşmaması isteğidir. Ben hiç yangın içinde olmadım. Sürekli her türlü tehlikede yangın olacak hissine kapılıyorum. Bu psikolojik bir duygu. Sanki benim çocuklarım da yanacak gibi bir duygu içindeyim.”

Devletin bu süreçte ağır davrandığını belirten Sarıhan, “Hukuk neye yarıyor? Hukuk egemen olana mı, onun ihtiyaçlarına mı yarıyor? Öyle bir süreç bekliyorum ki halkın adaleti gerçekleşir. Halkın ekmeğidir adalet” dedi. Madımak katliamında iki kardeşini yitiren ve olaydan sonra dünyaya gelen Menekşe Kaya’yı anımsatan Sarıhan, duygularını şöyle ifade etti: “28 haziran günü Menekşe’yi gördüm. Filiz gibi büyümüş, çok da güzel, duru, genç... Onun yüzünde diğer Menekşe’nin yandığını düşündüm. Benim içimdeki duyguyu mahkemenin de hissetmesi gerekiyor. Öyle bir süerce girdik ki iktidar yangını sanki yanan insanlar çıkarmış gibi hareket ediyor. Gerçeğin üzerini örtmeye çalışan bir anlayış var. İnsan kendi çocuklarını öldürmek için ferman çıkarır mı? 20 yıllık süreç hem içinde acıyı barındırıyor, hem mücadeleyi ve umudu barındırıyor. Bizim mücadelemizi ve umudumuzu yükselten esas unsur da yeniden doğmuş olan Menekşe. Menekşe, Gezi’de ayağa kalkmış bütün gençiliği ifade ediyor. Bu bir umut.”

Geçen hafta çarşamba günü Reyhanlı’ya gidip patlamada hayatlarını kaybedenlerin ailelerini, daha sonra Abdullah Cömert’in, ertesi günü ise Ethem Sarısülük’ün annesini ziyaret ettiğini anlatan Sarıhan, “Üç evde yaşanan acıyı gördüm. Ethem’in annesi ‘yüreğim yanıyor’ diyordu. Şimdi bu yangın Reyhanlı’dan Ankara’ya, oradan Hatay’a, Sivas’a ve Türkiye’nin dört bir yanına dolanıyor. Annelerin yüreği yanıyor. Annelerin yüreğindeki yangını söndürebilir miyiz? Ateş düştüğü yeri yakıyor. Bu 20 yılda geride kalanların yüreğine bir su serpilmiş midir. Bu soruyu sormak ve düşünmek lazım” değerlendirmesini yaptı.