Karar, Basın Toplantısında Açıklanmaz
cumhuriyet.com.trAnayasa Mahkemesi kararlarının medya yoluyla duyurulması ve kamunun bilgilendirilmesi elbette gereklidir. Ama bunun yolu, başkanın basın toplantısı yapması değildir. Örneğin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde olduğu gibi, hem basının gereksinmelerini hem yargı kararlarının niteliğini iyi değerlendiren kişilerden oluşan bir basın bürosu kurulması ya da bir “basın sözcüsü” atanması düşünülebilir.
Anayasanın bazı maddelerinde değişiklikler yapılmasını öngören kanunun, Anayasa Mahkemesi’nce kısmen iptal edilmiş olduğunu öğrenmiş bulunuyoruz. Ancak bu “öğrenme”, mahkeme kararlarını öğrenmenin alışılmış usullerinin çok dışında bir yoldan sağlanmış oldu. Mahkeme Başkanı, Anayasa Mahkemesi kararını bir “basın toplantısı”nda “açıkladı”.
Başkan, AKP’nin kapatılmasıyla ilgili kararı da 30 Temmuz 2008 günü yaptığı basın açıklamasıyla duyurmuştu (Bu yöntemin yanlışlığı konusundaki görüşlerim için 1 Ağustos 2008 tarihli Cumhuriyet’e bakılabilir).
Mahkeme kararlarının açıklanması ve duyurulması konusunda, gerek bizde gerek dünyada yerleşmiş belli yöntemler vardır. Karar, ilke olarak açık duruşmada taraflara “tefhim” olunur, yani sözlü olarak bildirilir. “Tefhim”, yargı işlevinin bir parçasını oluşturan “resmi” bir işlemdir. Bu nedenle de tefhim sırasında mahkemenin başkanı (ve varsa üyeleri) ile savcılar ve avukatlar resmi giysi (cüppe) giyerler.
Basın toplantısı
Bazı ayrıksı durumlarda da, Anayasa Mahkemesi kararları gibi kararlar Resmi Gazete’de yayımlanır.
Mahkeme kararının, üstelik henüz gerekçesi yazılmamış iken, mahkemenin başkanınca “basın toplantısı” yoluyla duyurulması, görülmüş bir şey değildir.
Başkan, üstelik basın toplantısına yarım saate yakın bir gecikmeyle gelmiş, “kararı” metinden okumadığı için, kendi anlayışına ve üslubuna göre “açıklamıştır”. Bu açıklamaların değeri ancak kararın resmen yayımlanmış metni görüldükten sonra anlaşılacaktır.
Açıklama
Hukukçular için, bir mahkeme ‘kararı’ndan söz edilebilmesi, ancak kararın gerekçesinin açıklanmış olmasından sonra olanaklıdır.
Nitekim anayasada bu açıkça belirtilmiştir:
“Bütün mahkemelerin her türlü kararı gerekçeli olarak yazılır” (m. 141/III). Anayasa Mahkemesi Kuruluş ve Yargılama Usulü Hakkında Kanun’da da aynen şu hüküm vardır:
“Anayasa Mahkemesi kararları gerekçeli olarak yazılır. Kararlar, inceleme ve yargılamaya katılan başkan ve üyeler tarafından imzalanır. Muhalif kalanlar, kararda muhalefet sebeplerini açıklar. Kararlar ilgililere bu şekliyle tebliğ olunur” (m. 53/I).
Gerekçeleri ve karşı oy yazılarıyla bir bütün oluşturan karar, henüz resmen duyurulmuş değil iken, mahkeme başkanınca basın toplantısı yoluyla açıklanmış olanlar, başkanın kişisel görüşleri midir?
Başkanın, görevde bulunduğu süre içinde -karşı oy yazıları dışında- mahkeme kararları konusunda “kişisel” görüş bildirmeye yetkisi var mıdır? Belki, akademik nitelikli yayınlar yapabileceği söylenebilir ama bunun yöntemi de herhalde “basın toplantısı” düzenlemek değildir.
Sonuç
Başkan Haşim Kılıç, Anayasa Mahkemesi kararlarının duyurulması konusunda, alışılmış usuller dışında yöntemler kullanmayı âdet haline getirmiş görünmektedir. Gerek bizde gerek dünyanın ciddi ülkelerinin yargı uygulamasında yeri olmayan bu yöntemleri, Anayasa Mahkemesi kararlarının ciddiyeti ve kurumun saygınlığı ile bağdaştırmaya olanak bulamıyorum.
İster istemez, kişisel bazı amaçlarla başvurulduğunu düşündüren bu yoldan bir an önce vazgeçilmeli; gerek Türkiye’de gerek yargı geleneği güçlü yabancı ülkelerde yerleşmiş yöntemler benimsenmelidir.
Anayasa Mahkemesi kararlarının medya yoluyla duyurulması ve kamunun bilgilendirilmesi elbette gereklidir. Ama bunun yolu, başkanın basın toplantısı yapması değildir.
Örneğin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde olduğu gibi, hem basının gereksinmelerini hem yargı kararlarının niteliğini iyi değerlendiren kişilerden oluşan bir basın bürosu kurulması ya da bir “basın sözcüsü” atanması düşünülebilir.