Kanserle 3’lü savaş: Hangi hastaya hangi tedavi uygulanabilir?
ABD Memorial’dan kanser uzmanı Prof. Ahmet Zehir, hastanın kendi tümör genetiğine bağlı tedavilerde artış olduğunu belirtti, “Önemli olan tedaviden fayda görecek doğru hastayı bulmak” dedi.
SİBEL BAHÇETEPEKanser, insan DNA’sının uğradığı değişiklikler sonrası vücudumuzdaki hücrelerin kontrolsüz şekilde çoğalması ile ortaya çıkıyor.
Kanser tedavisindeki gelişmeler son yıllarda yüz güldürücü sonuçlar veriyor. Burada hangi hastaya, hangi tedavinin uygulanacağı çok önemli. ABD Memorial Sloan Kettering Kanser Merkezi, Patoloji Departmanı Klinik Bioinformatik ve Moleküler Tanı Bölümü Direktörü Prof. Dr. Ahmet Zehir, kişisel tedavi ya da hedefe yönelik tedaviler diye adlandırılan, hastanın kendi tümör genetiğine bağlı tedavilerde artışlar olduğunu, burada önemli olanın tedaviden fayda görecek doğru hastaları bulmanın çok önemli olduğunu vurguluyor ve ekliyor: “Kanserden korunmanın en önemli yolu kontrol edilebilecek risk faktörlerini an aza indirgemek. Bunlar arasında sağlıklı bir kiloda kalmak, düzenli olarak spor yapmak ve özellikle de sigara gibi kötü alışkanlıklardan uzak durmak önemli. Aynı zamanda tarama yöntemleri ile kanserin erken teşhisi de çok önemli.”
Dünyada her yıl 17 milyon kişi kansere yakalanıyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) raporuna göre, dünyada 8.8 milyon kişinin ölüm nedeni olarak kanser gösteriliyor. Ayrıca dünyada yaklaşık olarak 6 kişiden 1’i kanser nedeniyle hayatını kaybediyor. Bu kayıpların ise yüzde 70’i düşük ve orta gelirli ülkelerden. 2012’de yaklaşık 14 milyon yeni kanser vakası saptandığı düşünülürse, önümüzdeki 20 yılda yeni kanser vakalarının yüzde 70 oranında artacağı düşünülüyor. Türkiye’de ise 2017’de kansere yakalanan hasta sayısının 160 bin olduğu; erkeklerde en sık akciğer, prostat, kalınbağırsak, mesane ve mide; kadınlarda ise meme, tiroit kanseri, rahim kanseri, kolon ve akciğer kanserinin görüldüğü belirtiliyor. Prof. Ahmet Zehir, kanser ve tedavisine ilişkin sorulamızı yanıtladı.
İşlenmiş gıdalardaki risk
-Kanser günümüzde giderek artan bir halk sağlığı sorunu. Tüm dünyada ve Türkiye’de kanserin bu kadar artmasının nedenleri nelerdir?
Son 20-30 yıl içerisinde kanser genomu (DNA) üzerine yapılmış bilimsel çalışmalar sonucu kanserin nasıl ortaya çıktığı, vücut içerisinde nasıl yayıldığı ile ilgili olan bilgi birikimimiz inanılmaz derecede arttı. Bu sorunun ikinci cevabı ise endüstriyel gelişim sonrası dünyanın her yanında artan çevre kirliliği, artan sigara tüketimi, her gün tükettiğimiz işlenmiş yiyecekler ve sonucunda maruz kaldığımız kimyasal maddeler. Bu kimyasalların birçoğunun karsinojen etkilerinden haberdar olsak da daha etkileri tam olarak araştırılmamış birçok kimyasal var ve bunların insan genomu üzerindeki etkilerini tam olarak bilmiyoruz.
‘Likit biyopsi ile erken tanı’
-Kanda tümörü tespit etme ve tümöre yönelik ilaç verme yöntemlerini anlatır mısınız?
Kemoterapi ya da radyasyon tedavisi sonucu ölen kanser hücreleri kana değişik miktarda DNA’larını salabiliyor. Moleküler patologlar, hastalardan alınan kan örneklerini kullanıp yeni nesil DNA dizilim teknolojileri ile kanserden gelen bu DNA moleküllerini tespit edebiliyor. Likit biyopsi adı verilen bu yöntem ile teorik olarak kanserin erken teşhisi mümkün ama göz önünde bulundurulması gereken en önemli nokta şu: Eğer kanda tümör DNA’sı bulunmazsa bu kişide kanser mi yok, yoksa test mi başarısız? Bundan hâlâ emin olamıyoruz.
-Gelecekte, örneğin 10 yıl sonra kanser tanı ve tedavisinde nerede olacağız?
Umarım likit biyopsi yöntemi ile kişide yüzde 100 oranında kanser olup olmadığını ayırt edebileceğiz. Bu sayede kanserin erken teşhisi mümkün olacak ve erken teşhis edilen kanserler genetik olarak çok değişmeden hedeflenip yok edilebilecek. Bir diğer nokta ise bahsettiğim hedefe yönelik tedaviler. Şu anda hedefe yönelik tedavilerin yararlı olduğu hasta sayısı çok yüksek değil. Bu hem ilaç portfolyolarının geniş olmaması, hem de kanserde gözlenen DNA değişikliklerini tamamen bilmememizden kaynaklı.
Kandan erken tanı
“Kanserde çok genli paneller: Pratiğimiz nereye evriliyor?” başlıklı uluslararası sempozyumda konuşan Sağlık Merkezi Patoloji Uzmanı Prof. Dr. Hüseyin Baloğlu, özetle şunları kaydetti:
“Kanser tedavisinde akıllı ilaç seçeneklerinin kullanılabilmesi için gereken moleküler hedeflerin belirlenmesi amacıyla likit biyopsi dediğimiz kan örneklerinin incelenmesinin, önemli kolaylıklar oluşturduğu görüldü. Kanserin erken tanısı için tarama ve kanser tedavisinin akıllı ilaçlarla planlanması için günümüzde durum böyle iken yakın gelecekle ilgili umutlar çok büyük. Hem Amerika (BloodPack) hem de Avrupa (CANCERID) için en büyük sayılabilecek 2 inisiyatif likit biyopsiden kanser tanısı, kanser tedavisinin planlanması, kanserin nasıl seyredeceği ya da tedaviye nasıl yanıt vereceği gibi verileri elde edebilmek için organize edilmişlerdir. Bir damla kandan kanserin çok erken dönemde teşhis edilerek tedavisinin akıllı ilaçlarla planlandığı günler çok da uzak değil.”
Kişiye özgü tedavi
-Kanserde genetik tedavilerde gelinen nokta nedir?
Kemoterapi ve radyasyon tedavisi şu anda kanser tedavisinin en büyük paydaları. Son zamanlarda, kişisel tedavi ya da hedefe yönelik tedaviler diye adlandırılan, hastanın kendi tümör genetiğine bağlı tedavilerde artış var. Kişisel tedavilerin en önemli özelliği, aranan genetik bozukluğa sahip olan hastalarda daha yüksek oranda yanıt alınması ve en az anlamda yan etki görülmesi. Bu yüzden tedaviden fayda görecek doğru hastaları bulmak çok önemli.
-Yeni tedavi yöntemlerinden bahsedebilir misiniz?
Hedefe yönelik tedaviler ilk başta melanom (cilt kanseri) hastalarında kullanılmaya başlansa da gün geçtikçe yeni kanser türlerinde yeni çalışmalar yapılıyor. Amerika’da FDA tarafından yeni kabul edilen hedefe yönelik bir ilaç, daha önce bahsettiklerimin aksine, belirli bir kanser tipinden ziyade DNA tamiri mekanizması işlem görmeyen herhangi bir kanser hastasının tedavisinde kullanılabiliyor. Bir başka yeni tedavi yöntemi ise immünoterapi. Burada hastanın kendi bağışıklık sistemi, kanser hücrelerini öldürmek için tetikleniyor. Bazı kanser türlerinde en az kemoterapi kadar hatta bazen daha çok etkili olan bir tedavi bu. Fakat tam olarak hangi kanser türlerinde ve hangi hastalarda daha etkili olduğunu öğrenmek için klinik çalışmalara ihtiyaç var.