Kalbi kırık küçük bir kız, patlayan gözler, kargalar, kopan uzuvlar çizmiş ve öfkesini kusmuş!
Serginin adı yeterince açıklayıcı aslında: Katarsis! Psikolojideki anlamı arınma, temizlenme, zehrini boşaltma! Birçok yapıtın önünde düşündüğüm şey, kusma! İzleyici değil, Şevval Başalan kusmuş öfkesini, tepkisini.
Yazgülü AldoğanPiramit Sanat Galerisi’nde, küratörlüğünü Bedri Baykam’ın yaptığı bir sergiyi geziyorum. Beni karşılayan genç ve güzel kızı görünce şaşırmıyor değilim. Birazdan partiye gidip dans edecek gibi, henüz 20’li yaşların başında. Ama sergiyi gezmeye, yaptığı resimleri, işleri görmeye başladıkça bu kadar acıyı ne zaman biriktirdi diye kahroluyorum!
Bir tür retrospektif gibi, liseden beri yaptığı resimlerin de üniversite mezuniyet ödevinin ve daha sonra yaptıklarının da olduğu resimleri, işleri gördükçe bu genç kadının kalbini kimler niye kırdı, kaburgaları niye ağrıyor, kalbini kargalar niye gagalıyor, ya o her yerden çıkan patlak gözler, kırık parmaklar ve hatta kerpetenle koparılmış penisler ne demek diye düşünüyor insan. Keşke psikolog olan oğlumla gelseydim diye hayıflanıyorum, o bu akan kanların, kopan uzuvların, parçalanan kalplerin bilinçaltındaki izdüşümlerini anlatırdı!
ÖFKE...
Serginin adı yeterince açıklayıcı aslında: Katarsis! Psikolojideki anlamı arınma, temizlenme, zehrini boşaltma! Birçok yapıtın önünde düşündüğüm şey, kusma! İzleyici değil, Şevval Başalan kusmuş öfkesini, tepkisini. Neye? Niye bu kadar öfkeli? Sadece 6 aylık korona döneminde yaptığı işler böyle olsa bütün toplumun üzerine karabasan gibi çöken tedirginlik ve öfke diyeceğim ama genç kadının derdi hep var. Bebekliğinden beri çiziyor. Ortaöğrenimini güzel sanatlar lisesinde okumuş, Yeditepe Üniversitesi’nde burslu olarak plastik sanatlar okumuş. İmkânları kısıtlı, yapıtları, işleri için ne bulduysa onu kullanmış. Zamanı gelmiş, çeyizlerini, dantellerini, tığ işlerini paramparça etmiş, boyalara sokup çıkarmış, yapıştırmış!
Zamanı gelmiş, giysilerini, bazen bir çocuk oyuncağını, kil hamurunu, bazen kendi kanını, ne bulduysa, eline ne geçtiyse kullanmış, kasaplara gitmiş, hayvanların kaburgalarını, döşünü incelemiş, çizmiş onları! Hani çok yanında dursam beni bile kesip biçip duvara yapıştırabilir bir yaratıcılık anında diye tedirginlik gelmiyor değil insana. İşlerin altında ses kabinleri, onlardan gelen, işlere eşlik eden karga seslerinin de ruh sakinleştiren Çaykovski olmadığı kesin! Böyle bir duygu patlaması, bir boşalma, bir arınma seansının küratörü olsa olsa Bedri Baykam olurdu, galerisi de Piramit Sanat! Birbirlerini iyi bulmuşlar.
Bedri Baykam’ın başlangıç stili de geçmişi de Şevval’inkini andırıyor. Bedri Baykam, sanatçısı için “O aslında bir performans sanatçısı gibi” diyor. “Ben Şevval’de Frida Kahlo’daki acılardan güç bulan direnç kökünü görüyorum. Frida, Dali, Bunuel ve Basquiat bu küçük kızın işlerini görebilselerdi çok esrarengiz ve ilgi çekici bulacaklardı! Hem dışavurumcu hem de gerçeküstü.” Sergiyi gezerken yanınızda Şevval yoksa daha çok etkilenebilirsiniz, o varsa öyle tatlı ki yaptığı işlerin verdiği dehşeti azaltıyor!
ŞEVVAL’I KEŞFETMEK
Bedri Baykam: Bu kadar genç yaşta, bir sanatçının kendi kapsama alanı içinde bu kadar bütünlüğü olan olgun bir sergi oluşturabilmesi, çok dikkat çekici ve hayret verici. Şevval’i keşfetmek de bu sergiyi düzenlemek de benim için bir keyifti.