Kahve Yemen'den gelmez!

Prof. Fernand Braudel, büyük coğrafi keşiflerle birlikte insanların yeme-içme alışkanlıklarının değişmeye başladığını ve klasik beslenme rejiminin XVIII. yüzyılda kapandığını yazar. Bağımlılık yapan maddeler arasında öteden beri alkol var. Çay, kahve, şokola tamamen Yeniçağ'ın ürünü. Tütün ise Yeni Dünya'dan gelen en büyük bağımlılık yapan üründür.

cumhuriyet.com.tr

Osmanlının bütün dünyada yayılmasına öncülük ettiği kahve Yemen kökenlidir. Tüketilmesi oldukça gerilere gidiyor. Efsanelerle süslenmiş, sihirli bir içecek. Mısır, Suriye ve İstanbul’a ulaşması oldukça yeni sayılır. Kahveyi İstanbul’a Habeş valisi Özdemiroğlu Osman Paşa’nın 1555’te getirdiği söylenir.

Kâtip Çelebi, 1543 sıralarında gemilerle İstanbul’a getirildiğini yazar. Fakat Peçuylu İbrahim Efendi’nin tarihindeki rivayet, anlatımındaki ustalık ve şiirselliklen ötürü oldukşa yaygınlık kazanmıştır:

“Yıl 962(1554) tarihine gelinceye kadar başkent İstanbul’da ve bütün Rumeli’nde kesinlikle kahve ve kahvehane yok idi. Anılan yılın başlarında Halep’ten Hakem adında esnaftan bir adamla Şam’dan Şems adlı bir kibar kişi Tahtakale’de açtıkları birer büyük dükkânda kahve satıcılığına başladılar. Keyiflerine düşkün bazı kişiler özellikle okur yazar takımından birçok büyük kimse bir araya gelmeye ve yirmişer otuzar kişilik toplantılar düzenlemeye başladılar. Kimisi kitap ve güzel yazılar okur, kimisi tavla ve satranç oynardı…”

Kahveler İstanbul’da çabucak yaygınlaştı. Kahvehanelerin halk ile dolup taşması, özellikle gençlerin, çocukların buralara dadanması ulemayı harekete getirdi. Kahvenin haram olduğu konusunda fetva çıktı. Ebussuud Efendi, kavrulan kahvenin özünü yitirdiği için haram sayılması gerektiğini savunuyordu.

Aynı yıllarda tütünün de yaygınlık kazanmasıyla kahvehanelerde göz gözü görmüyor, millet dumanı birbirinin yüzüne savuruyordu. IV. Murat, 1633 yılında kahveyle birlikte tütünü de yasakladı ve kahvehaneleri sahiplerinin başına yıktı. Çünkü buraları tehlikeli mekânlar olarak görüyordu.

XVII. yüzyılda kahve üzerindeki tartışmalar devam ediyor, “devir” ya da “cemiyet” halinde yani topluca ağızdan ağza içilmesi yasak gerekçesi olarak gösteriliyordu. Kâtip Çelebi, bütün yasakların ve fetvaların yarar sağlamadığını yazar. Sonunda Şeyhülislam Bostanzade Mehmet Efendi kahvenin ve tütünün içilebileceği konusunda fetva verdi. Çünkü kendisi tütün ve kahve bağımlısı idi.

Kahve tarih boyunca Türkiye’nin sosyal, ekonomik ve kültürel yapısı üzerinde derin izler bıraktı. Kâtip Çelebi, Evliya Çelebi, Salah Birsel ve daha bir dizi yazar kahvenin izini sürmekten geri kalmadı. Kahve, giderek dünyaya açılıyordu. Fransız gezgini Thévenot bunun Paris’te tanınmasında ve yayılmasında önemli bir rol oynadı. Gezginci Ermeni tüccarları, kahveyi Paris’in sokaklarında satıyorlardı. 1672 yılında Saint Germain Fuarı’nda bir “kahve evi” açılmıştı. Giderek Paris’in ünlü kahveleri ortaya çıktı.

BAŞLANGIÇTA YEMEN’DEN..


Kahve başlangıçta Yemen’den geliyordu. Avrupalı tüccarlar da bu “sihirli” içeceğe ulaşmak için büyük çaba gösteriyordu. Fakat zorluklar giderek artıyordu. Osmanlı baharat yolunu Portekiz’e kaptırmamak için yüzyıl süren bir savaşım vermiş fakat sonunda Doğu ticaret yolları değişmişti. Böylece baharatın büyük pazarı Amsterdam’da kuruldu. Artık Osmanlı kendi baharatını almak için Hind Okyanusu’nun değil Avrupa’nın yolunu tutuyordu. Değerli meslektaşım ve arkadaşım Prof. Dr. Salih Özbaran, bu büyük dönüşümü açıklamak için tam elli yıldır uğraş veriyor, yazdığı Türkçe ve yabancı dildeki eserlerle bizi aydınlatmaya çalışıyor.

Baharatta yaşanan bu süreç XVIII. yüzyılda kahvede yaşandı. Kahve Mısır yoluyla Avrupa’ya ulaşıyordu. Mısır pahalı bir ülkeydi, üstelik gümrük resmi yüksekti. % 10’a kadar çıkıyordu. Avrupalı tüccarlara çıkarılan güçlükler, zaman zaman konulan yasaklar onları başka arayışlara itti. Avrupalılar önce saksılarda kahve yetiştirmeyi denediler. Bunda başarılı oldular.

Hollanda, kahve tarımını sistemli bir hale getirmek için yıllarca çalıştı. 1658’de Sri Lanka’da kahve tarımı başladı. Fidanların çıkış noktası Amsterdam’dı. Hollanda, sömürgelerindeki adalarda bunu yaygınlaştırdı. Tohumlar, Fransız kolonilerine de taşındı. Bourbon adasında kahve yetiştirildi. XVIII. yüzyılın ilk yıllarında kahve tarımı Küba’ya ulaştı. Yüzyılın sonuna doğru Meksika ve Kolombiya’da kahve yetiştiriliyordu.

Bugün yetmişin üzerinde ülkede kahve tarımı yapılmaktadır (Ulla Heise, Kahve ve Kahvehaneler, çev. Mustafa Tüzel, Dost, 2001). Yurdumuzda yapılan deneyler başarıya ulaşamadı ne yazık ki.

Kahvenin pazarı, baharat örneğinde olduğu gibi Avrupa’da kuruldu. Türkiye, kahveyi elde etmek için Avrupa pazarına gidiyordu. Yemen yolu kapanmıştı. Osmanlı bir kez daha Batı karşısındaki ekonomik savaşı yitirmişti. Kahve artık Yemen’den gelmiyordu.