"Kadınlarını Geri Bırakan Milletler..."
cumhuriyet.com.trTarih boyunca nüfusun görmezden gelinen, bazen korunan, çoğu kez itelenen, namus adına öldürülen kadınları, ancak hakları için mücadele etmeye başladıklarında fark edildiler.
Kadın haklarından söz edilebilmesi için önce kadının görülür olması, sonra sorunlarının dikkate alınması gerekiyor.. ve en sonunda ise sorunlarına çözüm aranması aşamasına gelinebiliyor.
8 Mart 2009’da ülkemizdeki kadının durumuna bakacak olursak, gelişmiş ülkeler düzeyinde eğitimli, meslek sahibi kadınların yanı sıra, 25 yaş üstü 16.897.656 kadın nüfusunun 13.871.060’ı (4.625.828’i okuma yazma bilmeyen, 1.270.255’i okuma yazma biliyorum diyen ancak ilkokulu bitirmeyen, 7.644.977’si ilkokul mezunu olmak üzere) en çok ilkokulu bitirmişler ve ancak yüzde 17’si istihdam edilebilmekte, düşük ücretli ve iyi olmayan koşullarda çalışmaktadırlar.
Çoğu kez kayıt dışı, sosyal güvenliği olmayan iş bulabilmektedirler. Kadınların sadece yüzde 3.9’u üniversite mezunudur. Eğitim düzeyi kadının işgücüne katılımını güçlendirmektedir; nitekim üniversite eğitimi alan kadınların yüzde 70’i çalışmaktadır.
Kırsal kesimde ise çoğu kez küçük yaşta evlendirilme, “imam nikâhlı” evlilikler, bakamayacakları çok sayıda çocuk sahibi olma ve aile içi şiddet bir ‘kısırdöngü’ halinde kadının yaşamını çevrelemiştir.
Her yüz kadından dördünün şiddet mağduru olduğu dikkate alındığında “aile içi şiddet” kadının en büyük sorunlarından biri olmaya devam etmektedir. Kadınlar, en korundukları yer diye düşünülen evlerinde daha da yaygın bir şekilde şiddete uğramaktadırlar.
Fiziksel, ruhsal, cinsel ve ekonomik şiddet kadınları sindirmekte, onurlarını kırmakta ve özgüvenlerini kaybetmelerine yol açmaktadır. Şiddeti önlemek üzere yasalar çıkarılmıştır, ancak şiddet mağdurunun ilk başvuru yeri olan kolluk kuvvetlerinin, yargılama sürecini yürütenlerin meslek içi eğitimleri, yeterli düzeyde ve kararlılıkla sürdürülmemekte; sığınma evleri yetersiz kalmakta, bu nedenle aile içi şiddetin önlenmesi çalışmaları beklenen olumlu sonuca ulaşamamaktadır.
Yasa da çıkardık, Yönetmelik de deniyor; yasa var ama mekanizma yok.. sözde bir şeyler yapılıyor, ama özde bir çözüm sağlanamıyor.. aile içi şiddet kadının en temel sorunlarından biri olarak devam ediyor.
Kağıt üzerinde çözüm
Kentli, eğitimli, çalışan kadınların sorunları ise kâğıt üzerinde “yasalarla” çözüme kavuşturuldu. İş Kanunu’nda “eşit işe eşit ücret; 16 haftalık doğum izni; işyerinde cinsel tacize uğrayanın iş akdine son verilmesinin haklı neden olarak kabulü; işe alınmada ve çıkarılmada cinsiyete dayalı ayrımcılık yasağı” ayrıntılı bir şekilde düzenlendi. Ama uygulamaya geçilebiliyor mu?
2009 yılında yine bir 8 Mart. Ama ne yazık ki çok fazla ilerlemeden söz edemeyeceğimiz yeni bir 8 Mart.
Karar verici konumda, ‘Siyasette’ kadının adı yok.
Oysa, bu 8 Mart’ta da bütün parti başkanları “Kadınların olmadığı bir Meclis’te gerçek demokrasiden söz edemeyiz” diyecekler, ama ne yazık ki aynı gün unutacaklar... Kadınlar ülkeye hizmet etmekte kararlılar. 29 Mart yerel seçimleri için deneyimli, eğitimli, halkı yakından tanıyarak hizmet etmiş, halkın da yakından tanıdığı, güvendiği, bu nedenle partisine seçim başarısını yaşatacak çok sayıda kadın aday adayı oldu, kaydını yaptırdı, başvuru ücretini erkeklerle eşit miktarda yatırdı.
Kadınlar unutuldu
Ancak, ne yazık ki 29 Mart yerel seçimleri için aday listeleri hazırlanırken başta sosyal demokrat ve kadın erkek eşitliğini yaşama geçirmek, Atatürk devrimleriyle kendine miras kalan bir partide de olmak üzere, yine kadınlar unutuldu. 2009 yılında da demokrasi kadınlara uğramadı, ya da son günlerdeki deyişle demokrasi kadınları teğet geçti. 1934 yılında Atatürk devrimlerinin en önemli halkası olan kadınlara seçme seçilme hakkının verilmesinin ardından 1935 seçimlerinde 18 kadın milletvekili seçilmişti, çünkü listede seçilecekleri sıralarda yer verilmişti, hem de henüz olumlu ayrımcılık ya da “kota”nın dünya gündemine bile girmediği bir tarihte.
2004 Yerel Seçim sonuçlarını anımsarsak, 2009 seçimlerinde de bir gelişme olmayacağı anlaşılmaktadır. 2004 Yerel Seçimlerinde 81 il, 883 ilçe ve 2281 beldede 3225 belediye başkanının sadece 18’inin kadın olduğunu ve 2007 Genel Seçimlerinde TBMM’ye seçilen 550 milletvekilinin sadece 50’sinin kadın olduğunu dikkate aldığımızda; anayasanın 10. maddesinin “Devlet, kadın erkek eşitliğini yaşama geçirmekle yükümlüdür” hükmü gereğince, siyasette kadınlara yapılan haksızlığın telafisi ve eşitliğin anahtarı olan ve 96 ülkede uygulanarak siyasette eşitliği, temsilde adaleti sağlayan “cinsiyet kotasının” bir an önce yaşama geçirilmesi zamanı gelmiş, geçmektedir. 2009 Yerel Seçimleri için çok sayıda kadın aday adayı oldu, ama Sosyal Demokrat bir partide dahi üç büyük şehirde İstanbul’da 39 ilçede, Ankara’da 35 ilçede, İzmir’de 49 ilçede sadece birer kadın aday gösterildi.
Bu yıl 8 Mart’ta kadınlar, demokrasinin olmazsa olmaz kriteri olan kadın erkek eşitliğinin, aileden başlayarak toplumsal yaşamın her alanında, eğitimde, çalışma yaşamında, siyasette çağdaş koşullara uygun şekilde yasal temele dayandırılması ve uygulamaya geçirilmesi; kadına yönelik ekonomik, fiziksel, sözel, cinsel ve psikolojik şiddete son verilmesi; yasal haklarını kullanmalarında karşılaştıkları engellerin kaldırılması taleplerini yineliyorlar.
Sonuç
Eşitliğin yaşama geçtiği, gerçek demokrasinin yaşandığı günlere ulaşana kadar eşitlik mücadelelerini kararlılıkla sürdürüyorlar. Çünkü, Mustafa Kemal Atatürk’ün 5 Aralık 1934’te söylediği “ ... Kadınlarını geri bırakan milletler, medeniyetten nasibini alamazlar” sözünün önemini biliyorlar.