Kadınlar namus davalarına müdahil olmak istiyor
Kadın Dernekleri Federasyonu Genel Başkanı Canan Güllü, kadın sivil toplum kuruluşları ve baroların kadın hakları komisyonlarında görevli avukatların töre ve namus cinayetleri davalarında müdahil olmalarını istedi.
cumhuriyet.com.trKadın Dernekleri Federasyonu Genel Başkanı Canan Güllü, Türkiye nüfusunun önemli bir bölümünü gençlerin oluşturduğunu belirterek, son aylarda ''töre ve namus'' adı altında birçok genç kızın yaşamına son verildiğini söyledi.
Bu tip olayların azalması ve ortadan kalkması, genç kadınların yaşam haklarının ellerinden alınmaması için caydırıcı cezalara ihtiyaç olduğuna dikkati çeken Güllü, töre cinayetlerine ceza arttırımı getirilmesini olumlu karşıladıklarını, ancak Yargıtay'ın bir cinayetin ''töre cinayeti'' sayılabilmesi için aile meclisi kararı aramasının kendilerinde düş kırıklığı yarattığını anlattı.
Güllü, ''Yargıtay ölüm kararlarının şeklinin peşinde koşuyor. Biz STK'lar olarak şeklin peşinde değiliz. Verilen kararla bir can ortadan yok oluyor mu? Oluyor. Bizim için yaşam hakkı önemli. Bu anlamda Türkiye genelindeki STK'ların ve baroların kadın komisyonlarında görev yapan avukatların bu davalara müdahil olmalarını istiyoruz'' diye konuştu.
Kadın derneklerinin ve baroların müdahil olmasının, bu davalarda doğru sonuçlar alınmasına katkı sağlayacağını ifade eden Güllü, ileride emsal teşkil edebilecek kararlar alınırken konunun tüm taraflarının görüşünün önemli olduğunu kaydetti.
''Öldürülen kadınların kanı yerde kalmayacak''
Kadın Dernekleri Federasyonu Hukuk Danışmanı Avukat Ayça Akpek de Yargıtay 1. Ceza Dairesi'nin verdiği bir kararın ''töre cinayetlerinde aile meclisi kararı araması''na neden olduğunu, bunun da hukuksal anlamda kötü sonuçlar doğurabileceğini ifade etti.
Türk Ceza Kanunu'nun 82. maddesinin, ''töre saikiyle'' işlenen cinayetleri adam öldürmenin nitelikli hali olarak saydığını ifade eden Akpek, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Yargıtay kararıyla töre saikinin ispatı açısından aile meclisi kararı aranması, aile meclisi kararı olmadığı durumlarda bu adam öldürme suçunun nitelikli halden çıkıp başka bir şekle bürünmesine neden oluyor. Bu da cezalarda indirim demektir. Örneğin bir kişi karısını, kızını veya kız kardeşini töre nedeniyle öldürmüş, ancak ortada aile meclisi kararı yok. Yargıtayın bu kararı doğrultusunda denecek ki, 'O zaman sen haksız tahrikten yararlan, daha az ceza al.' Bu kişilerin daha az ceza alması bir anlamda bu tür cinayetlerin teşviki anlamına geliyor.
Aile meclisi kararı dediğiniz şey çok soyut bir şey. Bunu nasıl somut olarak arayacak Yargıtay? Espri olarak söylüyorum; noter kararı, noterden belge de aramalıydı. Aile meclisi kararı hukuki olarak yapılamayacak bir tanım. İspatlanamayacak bir konu. İspatı mümkün olmadığından ceza kanunun çok temel bir ilkesi şüphe, sanık lehine yorumlanır. Bu nedenle karısını, kızını, kız kardeşini, sevgilisini töre nedeniyle öldüren kişiler daha az ceza alacaklar. Bu karar emsal olursa pek çok kişi ceza indiriminden yararlanacaktır. Bir anlamda öldürülen kadınların kanı yerde kalacak, caydırıcılık da ortadan kalkacaktır.''
Yargı mensuplarının her somut olayda çok dikkatli ve özenli değerlendirme yapmasının önemini vurgulayan Akpek, Yargıtay üyeleri de dahil olmak üzere tüm yargı mensuplarının toplumsal cinsiyet eşitiliği eğitiminden geçirilmesi gerektiğini kaydetti.
Kadın dernekleri ve baroların da namus ve töre nedeniyle işlenen cinayet davalarına müdahil olmasını isteyen Akpek, ''Hiç değilse bizler oralarda bu algının, bu cinayetlerin neden işlendiğine dair mahkemelere delil sunma olanağına sahip olabiliriz'' diye konuştu.