Kadına Yönelik Şiddete Karşı Yeni Yasamız

cumhuriyet.com.tr

Kadına yönelik şiddete karşı yeni yasanın konusu, kadına yönelik şiddetin önlenmesi ve aile içi şiddetle mücadele etmektir.

Mayıs 2011’de bazı Avrupa Konseyi üyeleri İstanbul’da toplandı. Kısa adı “İstanbul Sözleşmesi” olan bir sözleşme taslağı gündeme geldi.

11 Mayıs 2011 tarihinde 47 üyesi bulunan Avrupa Konseyi’nden 13 ülke, sözleşmeye imza koydu. Türkiye’nin yanı sıra Avusturya, Almanya, Yunanistan, İzlanda, Karadağ, Portekiz, Finlandiya, Fransa, İspanya, İsveç, Slovakya ve Lüksemburg, sözleşmeye imza atan ülkeler oldular. Sözleşmeyi ilk imzalayan Dışişleri Bakanımız Ahmet Davutoğlu oldu.

Adından Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan TV kameraları önünde söz konusu sözleşmeyi imzaladılar ve hazır bulunanlar tarafından alkışlandılar.

Sözleşme Meclis’te kısa zamanda onaylandı ve böylece yasalaşmış oldu. Resmi Gazete’de yayımlanarak 29.11.2011 tarihinde de yürürlüğe giren İstanbul Sözleşmesi’nin yükümlülükleri şunlardır:

1. Düzenli aralıklarla her türlü şiddet eylemi hakkında istatistiki veri toplamak.

2. Şiddet biçiminin yaygınlığı ve eğilimlerini düzenlemek üzere anketler yapmak.

3. Şiddeti önlemek için yasal önlemler almak.

4. Cinsel suç faillerinin tekrar suç işlemesini engelleyen tedavi programlarının oluşturulması için önlem almak.

5. Şiddet mağdurlarına yasal ve psikolojik danışmanlık, mali yardım, konut, eğitim, öğretim ve iş bulma desteği sağlamak.

Yeni yasa ile ülkemizdeki kadına yönelik şiddetin önlenmesi mümkün mü?

Avusturya, Almanya, Yunanistan, İzlanda, Karadağ, Portekiz, Finlandiya, Fransa, İspanya, İsveç, Slovakya ve Lüksemburg’da kadına yönelik şiddet olayları ülkemizden farklıdır. Bu ülkelerde yıllardır “Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi” CEDAW yasası uygulanmaktadır. Bu sayede kadın-erkek eşitliğine dayanan bir toplum yapısına sahiptirler. Bu ülkelerdeki kadına şiddet olaylarının nedeni erkeklerin üstün cins olması değildir. Sen ben kavgasıdır. Bu kavgada kadınlar erkekler kadar güçlü kuvvetli olmadığından şiddet mağduru olmaktadırlar. Şiddet mağdurları sadece tekme tokatla hırpalanmaktadır. O ülkelerde erkeklerin kadını kurşunladığı, bıçakladığı, hurharca öldürdüğü görülmemiş, duyulmamıştır. Bu nedenle İstanbul Sözleşmesi’ni yasalaştırıp uygulayarak kadına yönelik şiddeti büyük ölçüde engelleyebilme şansları olabilir.

Ülkemizde durum farklıdır. Türkiye, “Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi” başlıklı sözleşmeyi yasalaştırdığı halde, 1985 yılından beri uygulamayan nadir ülkelerden biridir. Açıkçası toplumumuzda kadın-erkek eşitliği yoktur. Ülkemizde kadına yönelik şiddet konusunda sayısız araştırma vardır. Bu araştırmalara göre kadına yönelik şiddet, toplumun erkek egemen yapısından kaynaklanmaktadır.

Erkeğin yasalardan ve ataerkil geleneklerden kaynaklanan üstün konumu, kadının erkeğe hizmet etmesi, erkeğin dediğini ve istediğini yapmasını doğal gören bir toplum düzeni yaratmıştır. Bu nedenle yasal ve duygusal haklarını kullanmak isteyen kadına kocası şiddet uygulamakta, öldürmekte, yaralamakta, hırpalamaktadır. İşyerlerinde çalışan kadına erkekler, cinsel ve psikolojik şiddet uygulama yoluna gitmektedir.

Kadın-erkek eşitliği sağlanmadan alınan önemler, çıkarılan yasalar sorunu çözmüyor, çözemiyor. Aile içi şiddete karşı çıkarılan 4320 sayılı kanun ilk kez 14 Ocak 1998’de kabul edildi. Günümüze gelinceye kadar bu yasa üzerinde reform iddiası ile çalışmalar yapıldı. Bu çalışmalar sonucunda uygulamalarda değişiklikler oldu. Fakat kadına yönelik şiddet azalmadı. Her yıl hızlı bir şekilde, daha hunhar bir şekilde arttığı görüldü. Avrupa Konseyi bağlamında çıkarılan yeni yasa 4320 sayılı yasamız kadar bir şansa sahip sayılabilir.

Açıkçası kadın-erkek eşitliği olmayan bir ortamda, kadınlara yönelik şiddeti önlemeyi amaçlayan yasaların başarılı olma şansı yok gibidir.