Kadına Karşı Şiddet...

cumhuriyet.com.tr

Hemen ve önemle belirtelim ki Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesi’nin (CEDAW) 2 E maddesi, “Taraf devletler, herhangi bir kişi, kuruluş veya teşebbüsün kadınlara karşı ayrım yapmasını önlemek için bütün uygun önlemleri alır” demekle özel kişilerin davranışlarından da devleti sorumlu tutmaktadır.

Avrupa ülkelerinden çoğu, ayrıca Avustralya, Amerika Birleşik Devletleri ve Kanada l970li yıllardan sonra kabul ettikleri yasalarla aile içi şiddeti önlemeyi amaçlamışlardır.

20 Aralık l993 tarihinde BM Genel Kurulunda kabul edilen Kadınlara Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Bildirgekadına karşı şiddetin önlenmesinde çok önemli uluslararası bir belgedir.

Avrupa Parlamentosu l997 yılında Avrupa Çapında Kadınlara Karşı Şiddete Sıfır Hoşgörükararı ile l999 yılının Avrupa Kadınlara Karşı Şiddete Hayır Yılıolarak duyurulmasını ve bu amaçla kampanyalar düzenlenmesini öngörmüştür.

Uluslararası gelişmelerin yansımaları gecikmemiş ve l980li yıllarda, şiddeti önlemeye yönelik çalışmalar ülkemizde de başlamıştır.

Türkiye, Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesini l985 yılında imzalanmış ve sözleşme ülkemizde l986 yılında yürürlüğe girmiştir.

Avrupa Birliği müktesebatına uyum çerçevesinde düzenlenen Ulusal Programın Siyasi Kitleler Bölümünde, Kadın-erkek eşitliğinin özellikle uygulamada sağlanması bir öncelik alanı olacaktır denilmektedir. Unutmamak gerekir ki anayasamızın 90/son fıkrası uyarınca Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar için anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamazdenilmektedir. Usulüne uygun olarak yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşmeler aynı konuyu düzenleyen iç hukuk kurallarının üstünde yer alırlar.

Gerek uluslararası gelişmeler ve gerekse ülkemizde yapılan çalışmalar sonucu l4 Ocak l998 tarihinde 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun kabul edilmiştir. İşte bu yasa ile aile içi şiddet ilk kez bir hukuksal kavram olarak karşımıza çıkmıştır. 4320 sayılı bu yasanın genel gerekçesinde; Aile içi şiddetin zararları sadece toplum açısından değil, birey açısından da tehlikeli sonuçlar yaratmaktadır. Aile içi şiddet, sevgi, şevkat ve merhamet göstermesi gereken bir kişi tarafından uygulandığından, şiddete maruz kalan aile bireyinin ruhi yapısında hayatı boyunca silinmesi zor izler bırakmaktadır denilmektedir.

Anayasamızın, ailenin korunması başlıklı 41. maddesinde, ailenin Türk toplumunun temeli olduğu belirtildikten sonra devletin ailenin huzur ve refahı, özellikle ananın ve çocukların korunması için gerekli önlemleri alacağı öngörülerek devlete koruma görevleri yüklemiştir.

7 Mayıs 2004 tarihinde anayasamızda yapılan değişiklikler kapsamında Kanun önünde eşitlikbaşlıklı l0. maddede değişiklik yapılarak; Kadın ve erkek eşit haklara sahiptir, devlet, bu eşitliğin yaşama geçirilmesini sağlamakla yükümlüdür hükmü getirilmiştir.

İşte Türkiyenin sorunu da bu eşitliğin yaşama geçirilememesi, uygulamalarda erkek egemen bakış açılarını değiştirememesidir.

Türkiyenin 4. ve 5. Birleştirilmiş CEDAW Raporlarını Ocak 2005te ele alan BM CEDAW Komitesi, öncelikle Türkiyeden CEDAW Sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinin tümünün sistemli ve devamlı bir uygulama ile yerine getirilmesini istemiştir. Prof. Acara göre bu husus çarpıcı ve gerçekçi bir tespittir. Ve Türkiye Cumhuriyetinde bir kadın-erkek eşitliği olmadığı, bu yönde acil ve Türkiyenin uluslararası taahhütleri ile tutarlı adımlar atılması gereği yadsınamaz bir olgudur.

Hemen ve önemle belirtelim ki Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesinin (CEDAW) 2 E maddesi, Taraf devletler, herhangi bir kişi, kuruluş veya teşebbüsün kadınlara karşı ayrım yapmasını önlemek için bütün uygun önlemleri alır demekle özel kişilerin davranışlarından da devleti sorumlu tutmaktadır.

İzzet Doğan İstanbul 1. Aile Mahkemesi Hâkimi