Kadın Sanatçı neden büyüktür?

Tartışılan kitabı konunun uzmanı Ahu Antmen değerlendirdi.

cumhuriyet.com.tr

Büyük Kadın Sanatçı kitabını hazırlayan İngiliz editörler 400 kadın sanatçıyı bir eseri ve özgeçmişiyle toparladıkları bir katalog hazırlarken bunun bir başka ülkede böylesine uzun soluklu bir tartışma konusu yaratacağını düşünmemişlerdi her halde. Gerçi kendi ülkelerinde ve ABD’de de tartışmalara konu olmadı değil, kadın sanatçılardan kim büyüktür, kim değildir, kadın ve erkek sanatçı diye ayırmak doğru mudur, üzerinde düşünülmesi gereken konulardı hiç şüphesiz. Bilindiği gibi kitabın seçicisi ve çevirmeni de bu sayfalarda “buna karşı çıkanlar ayağa kalksın ve aynaya baksın da yanıtlasın” diye sözünü söyledi. Biz düello yapmadan sanat ve sanatta kadının yeri ve rolünü tartışıyoruz. Bu kez Ahu Antmen sorularımızı yanıtlıyor.

SANATÇI KADINLARA YÖNELİK İLGİ MEVSİMLSEL!

Ahu Antmen (Sanat tarihçisi. Sabancı Üniversitesi öğretim üyesi.): Kitabın adı, feminist sanat tarihçisi Linda Nochlin’in “Neden Hiç Büyük Kadın Sanatçı Yok” makalesine göndermede bulunmak için öyle konmuş belli ki. Hatta kitap kapağında da bu nedenle, bir grafik tasarım hilesiyle, kadın sözcüğünün üstü çizilmiş. Nochlin’in makalesinin temel sorunsallarından birisidir bu “büyüklük” kavramı; Nochlin, biraz da dalga geçerek, eril zihniyetin büyüklük ve deha gibi saplantılarını eleştirir ve sanat tarihinin bu saplantıyla örülmüş bir mit olduğunu vurgular. Bir de uyarıda bulunur: Mesele alternatif bir “büyük kadın sanatçı” listesi yapmak değildir. Mesele, cinsiyet ayrımcılığının sanat olgusunu algılamamızda nasıl bir rol oynadığını fark etmemizdir. Dolayısıyla, büyüklük kavramından yola çıkarak 500 yılda 400 sanatçılık bir liste yapmak, Sofonisba Anguissola gibi bir 16. yüzyıl ressamıyla yakın zamanda Venedik Bienali’nde gördüğümüz bir sanatçıyı aynı listeye tıkıştırmak ancak popüler ilgiye yönelik bir yayıncılık hedefidir. Nochlin’in makalesinin üzerinden 50 yıl geçti ama, sanat dünyası hâlâ ayrımcı bir yer ve sanatçı kadınlara duyulan ilgi de aslında hâlâ “mevsimsel”. Son dönemde sanatçı kadınlara yönelik ilgi bir trend halinde sanat dünyasında. Bu tür kitaplar da o mevsimin meyvesi.

TÜRK SANATÇI...

Bu kitapta Türkiye’den başka sanatçı kadınlar da yer alabilirdi; özellikle 1970’lerden sonra etkinlik gösteren bazı sanatçılarımız. Ama Hindistan’dan ya da İngiltere’den de başkaları olabilirdi kitapta... Böyle “imkânsız” seçkiler, her zaman öznel ve sorunludur. Türkiye’den yalnızca Fahrelnissa Zeid var. Rastlantı bu ya kitabın danışman editörü Karen Wright’ın Independent’ta Zeid’in Tate’teki sergisi üzerine bir yazısı var. Yine Tate’te sergisi yapılan Lübnanlı sanatçı Saloua Raouda Choucair üzerine de bir gazete yazısı var ki o sanatçı da kitapta yer alıyor. Yani, bu konular gerçekten tanınırlıkla, görünürlükle ilişkili. Ama o görünürlük de bir süreç. Bakıyorsunuz, kitapta yer alan sanatçıların uluslararası düzeyde tanınırlığını destekleyen birtakım oluşumlar var. Bu bir kültür meselesi. Sahiplenme meselesi. Biz hangi sanatçımızı, nasıl sahipleniyoruz? Bu kitapta niye yok diye düşündüğümüz sanatçıların nitelikli retrospektif sergileri yapılmış mı, monografik kitapları var mı elimizde?.. Öte yandan ne yazık ki bu tanıtım işinin piyasa dinamikleriyle bağları da olabiliyor. Bazen sanatçının dışındaki kişilerin menfaatleri söz konusuysa tanıtım daha çok desteklenebiliyor. Sanat dünyası yalnızca sanatçı odaklı düşünemeyeceğimiz kadar karmaşık bir sistem.

DESTEK ÖNEMLİ

Türkiye’de büyük şirketlerin, bankaların sanat alanına yatırımı bu alanın yapılanması düşünüldüğünde o kadar vazgeçilmez ki kaynakların nasıl harcandığı gerçekten büyük önem kazanıyor. Ben şahsen kendi sanat tarihimizin araştırılmamış alanlarında kitaplar hazırlanmasını, sergiler düzenlenmesini ve genç sanatçılarımıza destek olunmasını önemli buluyorum. (Kültür Servisi)