Kadın Değil, Kadına Bakış Sorunlu!

cumhuriyet.com.tr

Ülkemizin kadınla ilgili tartışma gündemi çok yoğun. Bu yoğunluk, yazık ki kadının kazanım hanesine değil, haklar alanının boşaltılması üzerine yığılmakta. Toplumdaki sorunlara parmak basmanın yanında, gidermeye yönelik çözüm önerilerinin geliştirildiği akıl ve bilim yuvası olması gereken üniversitelerden profesör unvanını taşıyan kişilerin kadına sorunlu bakışını kürsüsünden yansıtıyor olması gidişatın vahametini yansıtırken; kadına yönelik şiddet, demokrasimiz ilerledikçe (!) azalacağına artıyor. Kadının nasıl giyinmesi, nasıl davranması gerektiği üzerine, kadına giydirilen “namus” kavramı üzerinden üretilen baskı, özünde insan hak ve özgürlüklerine aykırı.

Türkiye’de kadın hakları sorunu, kadınların çözmesi gereken sorun gibi algılanıp, biz kadınların hemcinslerimizin başına gelenlere karşı kendi aramızda toplaşarak yansıttığımız tepkilerle çözülemez.

Sorunun kaynağı ve parçası olan erkek egemen anlayışın, sonuçta karar vericilerin de erkek olması nedeniyle kadını giderek alanı daralan bir çember içinde kıskaca alan bir kısırdöngüsü var. Bu girdaba dönüşen döngüde kadının tartışma başlığı olarak çoğaltılması sorunu azaltmak yerine çoğaltıyor.

Kadınlara her alanda eşitliğin sağlanması için sürekli bir çabanın kurumsallaştırılması için yeterince gecikildi. Kadınları ilgilendiren olaylarda kolluk kuvvetlerinden yargıçlara varıncaya, soruşturma ve karar süreçlerinde eşitlik eğitiminden geçmiş, kültürün erkek egemen vurgusuna sorgulayıcı yaklaşan kadın görevlilerin sayısı çoğaltılmalı.

Kadını “dekolte”si ile tecavüzcüye işaret eden son açıklama üzerine anlaşılmıştır ki; ilahiyat alanında da dini çarpıtmadan yorumlayan kadın aydınlar yetiştirilmesi zorunludur.

Kadına nasıl davranıldığı, insana verilen önem ve değerin göstergesi olduğu kadar, demokrasinin ulaştığı düzeyin de büyütecidir.

Birleşmiş Milletler gibi, dünyanın en yetkin platformlarına kadının sesinin olumsuzlukların üzeri örtülerek yansıtılıyor olması, ülkeler sıralaması içindeki geri konumumuzu gizleyemiyor. Ancak ülke yönetiminin sorunların üzerine gitmek yerine, atılan olumlu adımlar varmış gibi örten yaklaşımı, geleceğe yönelik kaygılarımızı arttırıyor.

Kız çocuğa “rıza gösterdiği” üzerinden yüklenen suçlama ile tecavüz edenleri koruma altına alan bir anlayışın mahkeme sonucu olarak karşımıza geliyor olması, hukuk alanının da kültürün sorunlu birikiminden kaçınılmaz olarak beslendiğinin göstergesi değil mi?

Kadına fiziki saldırılar ve kadın cinayetleri artarken, nasıl çözümleneceği konusuna eğilmek yerine; üniversite gibi üst düzey kurumlarda toplumu yönlendiren kişilerin kadını hedef gösteren sözlerle, aşağılayıcı şekilde sözlü saldırı yapmaktan kaçınmaları ve kadınlara yönelik fiziki saldırı, taciz ve tecavüzü özendirmemeleri gibi bir uyarı (suç duyurusu) yapmak gibi bir gereklilik ortaya çıkıyorsa, kadınların hak ve özgürlükleri konusundaki geri gidişten daha çok kaygılanmak gerekmez mi?

Sorunun adını “kadın” koymak yanlış, sorunlu olan kadına bakış açımız!.. Bu çarpık kültürü dönüştürmek yerine, hâlâ bundan beslenmeyi seçiyorken birileri, kadınların dramına seyirciliğimiz sürecek demektir. İnsan ve onur birbirinden koparılamaz.

Kadının bedeni üzerinden tanımlanan “namus” kavramına değil, onuruna yığılsak hepimiz; insanı öne çıkaran bir kültürü oluşturmak için ilk adımı da atmış olacağız.

Prof. Dr. Tülay ÖZÜERMAN