Joyce: ‘Kadınların kurban olduğu görüşünü reddediyoruz’ (06.01.2021)
Çok sayıda kurgu, şiir, ve kurgu dışı yapıtın yorulmak bilmeyen yazarı olmanın yanı sıra polisiye derleme kitaplarıyla da iyi bilinen Amerikalı yazar, şair, eleştirmen Joyce Carol Oates ile Cumhuriyet Kitap Eki’ne özel bir söyleşi yaptık. Oates’e hem polisiye, kara roman, kadın karakterler, kadın yazarlar üstüne görüşlerini sorduk hem de kadın yazarların gizem ve suç öykülerini derlediği, ülkemizde de kısa süre önce yayımlanan, ‘karanlık ve ölümcül’ Bıçak Sırtı isimli kitabı konuştuk.
Elçin Poyrazlar- Kitabın önsözünde Noir’ı popülist türden bir trajik vizyon olarak tanımlıyorsunuz. Okurlarımız için bunu biraz açar mısınız? Noir’ın tanımı ve çağdaş edebiyat için önemi nedir?
Amerika’da ‘noir’ ağırlıklı olarak suça, ihanete, şiddete ve erkeklerle kadınlar arasındaki ilişkilere kötümser bir bakışa odaklanan filmlere atıf yapmıştır.
- Bu ‘noir’ her zaman Raymond Chandler ve Dashiell Hammet’te olduğu gibi sıklıkla özel dedektifin erkek bakış açısıdır. (Kara filmlerdeki kadınlar geleneksel olarak acımasız, hilekar, erkekleri yıkıma götüren ‘femme fatale’ler olmuşlardır.)
Noir’ı kadın yazınının bir ifadesi olarak benimseyerek, kadınların ya vampir ya da kurban olduğu görüşünü reddediyoruz. Kadınların kendi perspektiflerinden kendi hikâyeleri var.
Kadın gerçekten de suçlu olabilir - şoke edici, pişman olmayan, tövbe etmeyen - aslında ‘kadınsı olmayan’ olabilir. Elbette kahraman da olabilir. Erkeklerde olduğu gibi kadınlar için de ‘kahramanlığı’ bir değer olarak geri kazanmak kadın noir’ının bir hedefi olmuştur.
KADIN YAZARLARIN GETİRDİĞİ ÇEŞİTLİLİK
- Ben polisiyeyi geleneksel olarak sesi kesilmiş, sadece kurban, seks objesi ya da femme fatale olarak sınırlanmış kadın karakterlere ses vermek için de yazıyorum. Ancak bazı karanlık günlerde sizin önsözünüzde sorduğunuz soruyu kendime soruyorum. Belirli bir kadın Noir’ı var mı? Kadın yazarlar kadınların seslerini yükseltmek için ne yapabilir?
Kadın bir yazarın elinden çıkan herhangi bir iş, tanımı gereği kadın yazınıdır. Eğer kadın yazarlar ‘noir’ konuları denemeyi seçerse onlar da noir yazarı olurlar ve alanı daha fazla çeşitlilik için genişletirler.
Bıçak Sırtı’nda erkek düşmanları karşısında başarıya ulaşırlar ama bazen de bu düşmanlar diğer kadınlardır. En temel fark ise bu kadınların edilgen olmamasıdır. Erkekler kadar - özgürce cinsel varlıklar olmalarına - iddialı hatta yıkıcı olmalarına izin verilir.
- Kitapta 15 lezzetli öykü var. Kitabın güçlü yanlarından biri hepsi farklı etnik, sosyal, ekonomik ve cinsel geçmişlerden geliyor gibi görünse de hepsinin aynı yöne gidiyor hissi vermesi; başkaldırı ve meydan okuma. Gerçek yazının böyle başladığını mı düşünüyorsunuz?
Evet, kesinlikle! Aimee Bender’in cinsiyet belirsizlikleriyle benim (bir suikastçının olağan erkeklere ait rolünü toplu, orta yaşlı ve erkek egemen bir toplumda ötekileştirilen hınç dolu bir kadınla değiştiren) öykümde de olduğu gibi erkek türüne tahsisler konusunda oyunbazlık da var. En şaşırtıcı olanlardan biri Valerie Martin’in kurban olarak hafife aldığımız bir kadının oldukça farklı biri çıktığı öyküsü.
ATWOOD, CİNSEL POLİTİKANIN ZEKİ GÖZLEMCİSİ
- Margaret Atwood’un kitaptaki şiirleri tek kelimeyle mükemmel. Post-feminist çağda gerçekten her istediğimize sahip miyiz yoksa sembolik bir kadın özerkliğine mi hapsolduk?
Margaret Atwood kariyeri boyunca ‘cinsel politikanın’ zeki, incelikli bir gözlemcisi olmuştur. Onun ironi yeteneği işi hakkında basitçe açıklamalar ve başka şekilde ifadesini zorlaştırıyor. O ‘her şeye sahip olduğumuzu’ ya da buna benzer bir şeyi iddia etmez - kimse bunu iddia edemez.
- Kitaptaki en sevdiğim öykülerden biri sizinki; Suikastçı. Kaybedecek bir şeyi olmayan görünmez kadınların gücü üstüne bu öyküde kadın kahraman bir erkekten emir almayacağını söylüyor. Kadınların gücü nerede yatıyor sizce? Görünmez olduklarında mı yoksa güçlü olduklarını fark ettiklerinde mi?
Güç, insanlar kurban olmayı reddettiğinde gerçekleşir. Hayatın edilgen gözlemcileri olmayı reddederler ve kontrolü ele almak isterler. Bazen kontrol yasadışıdır ya da suç oluşturur. Bu antropologların ‘yapısal şiddet’ dedikleri yerleşik düzenin büyüklüğüyle kıyaslandığında küçük bir suçtur. (Suikastçı komik olmayı da amaçlar. ‘Görünmez’ bir kadının böyle bir suç işlemesi ve erkeklerin dikkatini çekmemesi ironik biçimde komik.)
‘AGATHA CHRISTIE OKUMADIM’
- Yazar olarak diğer yazarların yazma rutinlerini hep merak ederim. Siz ‘bir yazar için en kötü şey çalışmasının kesilmesidir’ demiştiniz. Şimdiye kadar yazmak için zaman ve mekan yaratmayı nasıl başardınız? İyi planlanmış bir rutininiz var mı?
46 yıl süren ilk evliliğim bir edebiyat adamıylaydı. Gün içinde aralıklarla çalışır, akşam yemeğinde buluşur ve akşamı paylaşırdık. Buna benzer bir rutin Princeton Üniversitesi’nde profesör olan ikinci eşimle de devam etti. Çalışmadığımız öğleden sonraları ve akşamları beraber zaman geçirirdik. Evdeyken sabahları yazarım, sanırım çoğunluk öyle yapıyor. Sonra geri dönmeden önce biraz ara veririm (yürüyüş, koşu, ayak işleri). Dışarıda koşarken ya da yürürken de ‘yazarım’, işimle ilgili yoğun bir meditasyon olarak hayal kurarım.
- Son dönemde polisiye türünde hem ekranda hem de edebiyatta kadın kahramanların daha görünür olduğu bir ivme var. Bu türde sevdiğiniz yazarlar ve kitaplar neler?
O kadar büyük yazar arkadaş grubum var ki bu soruyu yanıtlamam mümkün değil. Eski yazarlardan Ruth Rendell ve P.D. James’e hayranım. Sanırım Agatha Christie’yi okumadığını söyleyen tek ben olmuşumdur; onun yavan, sıradan metinleri ilgimi çekmedi. Onun yerine Angela Carter’ın gotik noir türündeki bereketli, tahmin edilemez metinlerini yeğlerim. Bu düşündürücü sorularınız için teşekkür ederim.
Bıçak Sırtı - Kadın Yazarlardan Yeni Gizem ve Suç Hikâyeleri / Joyce Carol Oates / Çeviren: Pınar Polat / Bilgi Yayınevi / 262 s. / 2020.