"Jamioulx Ekspresi" protestosu
Belçika'da tutuklu bulunan Mikail Tekin isimli bir Türk'ün, 8 Ağustos'ta gardiyanların müdahalesi sonucu ölümü bugün düzenlenen bir gösteriyle protesto ediliyor. Gösteriye katılanlar, haberlerinde "Geceyarısı Ekspresi" filmine atıfta bulunarak konuyu saptırma girişiminde bulunan Belçika basınını eleştirmek için "Jamioulx Ekspresi" pankartları taşıyor.
cumhuriyet.com.trBelçika'nın Charleroi bölgesindeki Jamioulx hapishanesinde, 8 Ağustos'ta, Mikail Tekin (31) isimli bir Türk'ün, gardiyanların müdahalesi sonucu ölümü protesto ediliyor.
Charleroi'da toplanan, çoğunluğu Türklerden ve Belçikalılardan oluşan göstericiler, Tekin'in fotoğraflarıyla birlikte çeşitli pankartlar taşıyor. Pankartlarda, "Adaletin bu mu Belçika?", "Mikail toprakta, suçlular sokakta", "Ağlama anam, oğlun şehit" gibi sloganlar bulunuyor. Belçika basınının gösteriye ilişkin haberleri izlemediği ve yansıtmadığı gözlemleniyor.
Protesto gösterisine katılanlar, haberlerinde "Geceyarısı Ekspresi" filmine atıfta bulunarak konuyu saptırma girişiminde bulunan Belçika basınını eleştiriyor ve "Jamioulx Ekspresi" pankartları da taşıyor.
Tekin ailesinin fertleriyle beraber, yaşamını hapishanelerde yitirmiş bazı kişilerin ailelerinin de katıldığı gösteriler, Charleroi Adliyesi önünde devam edecek.
Belçika'nın Jamioulx hapishanesinde hayatını kaybeden Mikail Tekin olayı, bu ülke hapishanelerinde yaşanan skandallara ve insan hakları ihlallerine yeni bir örnek oluşturuyor.
Olaydan bir gün önce gözaltına alınan Tekin'in hapishanede ölümü üzerine açıklama yapan hapishane yönetimi, ölüm nedenini "yemek yerken boğulma" olarak duyurmuş, ancak diğer mahkumlar, nedenin "tecrit hücresine nakil sırasında işkence" olduğunu savunarak, isyan hareketi başlatmıştı.
Savcılık, yapılan yapılan otopsi sonunda, ölüm nedeninin "fiziksel şiddet" olduğunun belirlendiğini, Tekin'in vücudunda şiddetten kaynaklanan yara izleri bulunduğunu açıklamış ve 3 gardiyanı sorguya almıştı.
Jamioulx hapishanesinin gardiyanları, 3 arkadaşlarının sorguya çekilmesi üzerine grev hareketi başlatmış ve 280 yatak kapasitesine karşın 440 tutuklu barındırılan hapishanedeki zor çalışma koşullarını ön plana çıkararak sorgulanan arkadaşlarına destek girişiminde bulunmuşlardı.
Savcılık, grev hareketi nedeniyle olay yerinde acil inceleme yapamamış, gözaltına alınan gardiyanlar hiçbir suçlamaya hedef olmadan serbest bırakılmıştı.
Tekin cinayetiyle ilgili olarak yanıtsız kalan pek çok sorunun, "gelecek aylarda" tamamlanması öngörülen soruşturmanın ardından yanıtlanabileceği anlatılıyor.
Sağlık sorunları olduğu bilinen Tekin'in, cuma namazı çıkışında kimlik kontrolü yapan polislerle tartışması sonunda neden hemen hapishaneye götürüldüğü, burada neden tecrit hücresine sürüklendiği, dövüldüğü ve öldüğü henüz izah edilemiyor.
Hapishane yönetiminin, "yemek yerken boğularak öldü" şeklindeki, yalan olduğu ortaya çıkan açıklamasının kaynağı da bulunamıyor.
Mikail Tekin'in ailesi tarafından ele geçirilen ceset fotoğraflarından, Türk vatandaşının olay sırasında ellerinin bağlı olduğu anlaşılıyor, sırtındaki ve kafasındaki morluklarla ağız, burun ve kulaklarındaki kanın darp ve boğulmayı işaret ettiği gözlemleniyor.
Belçika sorunlu
Belçika İnsan Hakları Derneği (LDH), ülkedeki insan hakları ihlallerinin giderek arttığına işaret eden kapsamlı yıllık raporunu bu yıl başında açıklamıştı.
"Başka ülkelerde insan hakları söz konusu olduğunda çok konuşan Belçika'nın kendine miyop baktığını" ifade eden LDH, bu ülkede bazı temel hak ve hürriyetlerin saygı görmediğini savunmuştu.
LDH, Avrupa Konseyi ve BM kurumlarının da Belçika'yı uzun yıllardır uyardığını hatırlatmıştı.
Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komisyonu da, sürekli denetlemelerin ardından, Belçika'daki hapishanelerin durumunun "içler acısı" olduğunu tekrarlıyor.
Belçika hapishanelerinde 8 bin 200 yatak kapasitesine karşın, 10 bin tutuklu veya mahkum barındırılıyor. Hapishanelerdeki tutuklu ve mahkumların çok büyük bir kısmının yabancı veya yabancı asıllı olması da dikkat çekiyor.
Belçika hapishanelerinde her yıl 20 kadar mahkumun "intihar ederek" öldüğü açıklanıyor, ancak bu kişilerin bazılarının aileleri, "işkence ve cinayetlere intihar süsü verildiği" görüşünü savunuyor.