İsyan bana uzak bir kelime
Onunki hem hırsın, başarının hikâyesi, hem de keyifli bir yaşamın sırrı. Mutlulukla, umutla tutunuyor yaşama. Vazgeçmiyor, usanmıyor. Üretimlerinin de belli ki ucu bucağı yok. Durmaya niyeti de. Televizyon programı, albüm çalışmaları, konserler, engelliler adına yaptığı çalışmalar ve şimdilerde ana haber bülteni sunumu. Metin Şentürk, tek başına bir fabrika gibi çalışıyor.
cumhuriyet.com.trMetin Şentürk’ün müzisyen yanını bilirdik eskiden. Şimdilerde pek çok farklı tarafını konuşuyoruz. Dünya engelliler hız rekorunu kırıyor, jet skiye biniyor, paraşütle atlıyor... Diğer yandan konserlere gidiyor, albümü üzerine uzun saatlerini stüdyoda geçiriyor, engellilerle ilgili çalışmalarını sürdürüyor, televizyon programı yapıyor. Şimdilerde bir de Kanal 24’te ana haber bülteni sunuyor. Yanlış duymadınız! Yayın toplantısına katılıyor, haber metinlerini ezberliyor ve ekran karşısına çıkıyor. Hırsı da büyük, iddiası da. Giriştiği işte elbisenin kendisine büyük gelmesinden korkmuyor, çekinmiyor. “Hayat bu, her şeyiyle yaşıyorum” diyor.
Röportaj için Bebek’teki teknesinde buluşuyoruz. Mabedi gibi tekne. Zamanının kalan kısmını orada değerlendiriyor. Suyla ilişkisi de çok güzel, belli. Hatta bir ara “Dürbünle karşı kıyıya bakalım” diyorum. Önce şaşırıyor, sonra gülüyor, sonra da “İyi akıl ettin, dur bakalım. Ay röntgenci sanmazlar beni, değil mi?” diyor. Onunla sohbet keyifli, anlattıkları hayatla nasıl barışık olduğunun bir göstergesi. Önümüzdeki seçimlerde de siyasete girmeyi planlıyor. Yaptığı, yapacağı iş çok. “Bir uyumaya zaman kalmıyor” diyor. Albüm kaydını da tamamlamış bile. Yılbaşı ertesinde engelliler yararına “Bana Sen Lazımsın” adlı albümünü çıkaracak. İşte anlattıkları.
- Televizyon programı, ana haber bülteni, müzik, engelliler adına çalışmalarınız... Üretmeden duramıyorsunuz belli ki. Peki nasıl yetişiyorsunuz bu kadar işe?
- Aslında ben de bazen buna şaşırıyorum. Ama hayatım hep böyle oldu. Daha fazla şey yapayım, daha dolu olayım, çevreme faydalı olayım gibi bir çabam oldu hep.
- Çocuk ve gençlikte de böyle miydiniz?
- Gençlik derken? Sağol Zuhal, ben bunun farkındaydım, yüzüme vurmana gerek yoktu. Öyleydim tabii, okurken de hep derneklerde çalıştım, müzik gruplarıyla sahneye çıktım. O zaman da çok yoğundum. Zaten boş duramazdım. Çocukken bile hiçbir şey yapamazsam bilyeli araba yapardım mahallenin çocuklarına. Yokuşlardan kayardık. Kendime iş çıkarmayı hep bildim. Çünkü zamanı boş geçirdiğim zaman beynim yoruluyor.
- Şimdilerde bir de ana haber bülteni sunuyorsunuz. Nasıl geldi teklif size? Ne düşündünüz?
- Kanal yöneticisinin teklifiydi. Benim de hoşuma gitti. Zaten dünya engelliler hız rekorunu kırmaya ilk karar verdiğimde de deli gözüyle bakmışlardı. Bakın, kırdık. Her yeniliğe açığım ben. Bunun ucu açık.
- Haber sunumu için nasıl bir hazırlık yapıyorsunuz peki?
- Saat 16.00’da kanalda oluyorum ve haber toplantısına katılıyorum. Günlük bilgi akışını alıyorum. Toplantı sonrası da bütün haberler bana okunuyor, kaydediyoruz. Kaydettiklerimizi de bir odaya girip ezberliyorum.
- Ne kadar süre ezber çalışıyorsunuz? Çok da kolay olmasa gerek!
- Yaklaşık bir buçuk saatte ezberliyorum. Her yarım saatte bir de karşımdakine yayındaymış gibi okuyorum metinleri. Üç defa prova yapıyoruz ve kamera karşısına geçiyorum. Ha bir de, her ihtimale karşı prompter da istiyorum!
- Bir anlamda yaptığınız her işle engellilerin sesi ve örneği oluyorsunuz. Bu nasıl bir paylaşım sizce?
- Amacım da bu zaten. Engelli arkadaşlarımızın peşimde ve benimle beraber olduklarını biliyorum. Zaten geçen yıl Dünya Engelliler Vakfı’nı kurduk, onun başkanı seçildim. Şimdi de 4-6 Mart tarihleri arasında 42 ülkeyi İstanbul’da ağırlayacağız. Dünya Engelliler Birliği’ni kuruyor, dünyadaki 600 milyon engelliyi güçle buluşturuyoruz. Bu platformun da başkanıyım. İnşallah bu işin merkezi Türkiye olacak.
- Uzun yıllardır engellilerle ilgili önemli çalışmalar yürütüyorsunuz. Sizce en büyük eksiklik nerede?
- Engelliler, önce kendilerini engel olmaktan çıkarmalılar. En önemlisi bu. İşlerini kolaylaştırmak hükümetlerin görevi. Çünkü dünya tek tip insana göre tanzim edilmiş.
- Öncelikle ne olsun istersiniz?
- Engelli arkadaşlarımızın bu savaşta güçlü olmaları gerekiyor. Hayat zaten zalim. Bir zalimle mücadele ederken gücünüz tam olmalı. Engelliler evlere kapanmamalı, aileleri onlardan utanmamalı. Evet, sorunlarımız, eksiklerimiz var. Ama bir yerden başlamak gerek. Hak, istenerek alınır. Artık toplumdaki vicdanı da harekete geçirmeliyiz. Bu ülkenin her şeyinden en üst düzeyde faydalanıp, suya ve sabuna dokunmayan insanlar var. Şimdi o insanları suya ve sabuna dokunduracağız ki elleri temizlensin.
- Siz güçlü durabiliyorsunuz. Başarılısınız da. Ama hiç motivasyondan düştüğünüz olmuyor mu?
- Tabii oluyor ama durumuma isyan etmiyorum. Çok çalıştım. Şimdi bu hırsımın, azmimin ve başarımın meyvelerini yiyorum. Ama inanın, bu rahat görünen şartlarda, geçmişteki zor zamanlarımdan daha da zor duruma düşebiliyorum. Çünkü büyük bir ailenin, büyük bir geminin kaptanıyım. Kosovalıyım ve buradan Kosova'ya kadar onlarca ailenin merkeziyim. O yüzden isyan bana uzak bir kelime.
Görüyorum arada bir, benimki geçici servis dışı!
- Sanırım herkes size bunu soruyor. Ama meraktır, inanamıyor insan. Siz gerçekten görmüyor musunuz?
- Görüyorum valla arada bir. Benimki geçici olarak servis dışı!
- Hız denemesi, jet ski, paraşüt... Bunlar nasıl deneyimler sizin için?
- Hayat işte, hepsini yaşıyorum. Bazılarına abartılı gelebilir. Ama ben doğru bildiğimi yaşıyor, hoşuma gideni yapıyorum. Hayatı zorlamazsak, çizgi dışına çıkamayız. Normalde bir insanın gözlerini kapatırsanız, 20 yıldır yaşadığı evde tuvaleti bulamaz. Çünkü hep görmeye bağlı yaşamıştır. Ama zorlamasaydık, hız rekoru da olamazdı. Ben de herkes gibi ölüp gideceğim. Ama ne kadar çok şey yaparsam o kadar az borçlu ölürüm. Vatan borcuna inanıyorum çünkü. Benim hırsım, iddiam bu.
- Peki bu tekneyi kullandınız mı hiç?
- Bu yavaş gidiyor, bunu kullanmayı sevmiyorum!
- Bir tekneniz var ve vaktinizin çoğu burada geçiyor. Siz nasıl yaşıyorsunuz bu Boğaz manzarasını?
- Bu tekne, benim hayatım. Denizi çok seviyorum, rahatlıyorum. Görüyorum onu, sallanıyoruz beraber. Delileri suyla tedavi ederlermiş ya, benimki de o hesap. Burada, hayatın bende açtığı yaraları, günlük yaşamın darbelerinin izlerini tedavi ediyorum.
Bizim ev körler okulu gibidir
- Müthiş bir enerjiniz var. Onu yaşıyor ve yayıyorsunuz.
- Hepimiz öyleyiz aslında. Hepimizin santralı içimizde. Onun şalterini kaldırmayı bilmemiz gerek. İçeride enerji var kullanırsan kullanırsın, kullanmazsan ziyan olur gider.
- Peki ne motive eder sizi? Nasıl tutunursunuz hayata?
- Bana ihtiyacı olan çok insan olduğunu biliyorum. O yüzden faydalı olmalıyım. Bu, ben önemli biriyim anlamına gelmesin. Herkesin herkese ihtiyacı var. Her birimiz bir taşı yerine koysak bütünü tamamlarız. Bir şey değişince her şey değişir. Buna inanmak lazım.
- Kendinizle de çok barışıksınız?
- Hayatın benimle alay etmesine izin vermem. Kendinle niye bu kadar dalga geçiyorsun diyorlar. Manyak mıyım, niye kendimle geçeyim. Ben hayatla dalga geçiyorum. Ben onunla geçmezsem biliyorum ki alacak o benimle dalga geçecek.
- Kalabalık bir ailenin çocuğusunuz. Ailede de görme engelli var mı?
- Yedi çocuklu bir ailenin sondan ikinci çocuğuyum. Bizde körlük genetik. Ailemde babam, ben ve dört kardeşim görme engelliyiz. Bizim evimiz, küçük bir körler okulu gibidir. Ben üç yaşımda düştüm ve kör oldum. Onlarınki de kaza sonucu. Doğuştan olan yok, aslında sağlam doğuyoruz. Ama ilk darbede ilk ziyanı gözden veriyoruz.
- Onların enerjisi ve yaşam sevinci nasıl? Size benziyorlar mı?
- Benzetmeye çalışıyoruz. Ben nispeten şanslıydım. Üç yaşında kaybettim görme yetimi. Sonradan bu kaderi yaşamak biraz daha zor oluyor. Çünkü dünyayı nasıl benimsersen, senin dünyan o oluyor. Kendini bilir yaşta kaybedenler için mesele daha zor. Ama biz de onları aşmaya çalışıyoruz.
Film izlemeye bayılırım
- Hangi duyunuz daha keskin? Sesle insanları analiz eder misiniz? Mesela sizce ben nasıl biriyim?
- Güzel bir hatun olduğunu söylememi istiyorsun değil mi! Güzelsin, güzel. Analize gelince sesin iyi gelmesiyle iyi bir insan olduğu söylenemez. Duygu geçişi önemli. Bunun adını ben de tam koyamadım.
- İnsanlara rahat güvenir misiniz?
- Zordur. Ama karşımdaki bunu fark etmez. Güvendiğimi hissettiririm ama aslında sınanıyordur. Süreçleri geçerse, dostumdur, yanımdadır. Ama değilse de neden olmadığını karşı taraf çok iyi bilir.
- Bir dönem Twitter’ınız da vardı. Kapattınız mı?
- Hiç olmadı, adıma açmışlar. Bazen buna ne kadar direneceğim diye düşünüyorum ama hiç sevmiyorum interneti. Hatta tehlikeli buluyorum. Hayatımızı, neslimizi, geleceğimizi kuşattı. Ama yine de her şeyiyle bugünü seviyorum.
- Yapmaktan en çok keyif aldığınız şey nedir?
- Tavla oynamayı çok severim. Film izlemeye de bayılırım. Bazen sosyal hayattan kopup, kendimi kapatıp film izlerim art arda.
- Nasıl izliyorsunuz filmi? Kafanızda mı yaratıyorsunuz karakterleri?
- Tabii canım. Hiç çocukken radyo tiyatrosu dinlemedin mi?
- Çok dinlediğim söylenemez.
- Hiç çocuk olmadın mı yoksa?
- Ben televizyon çocuğuydum.
- Şöyle söyleyeyim, radyo tiyatrosu gibi oluyor. Konuyu anladığın zaman, karakterleri de yaratmaya başlıyorsun. Hatta bazen 5-6 arkadaş film izlemeye oturuyoruz. Biri kaçırıyor, “Bu kimdi?” diyor, ben anlatmaya başlıyorum. “Hani az önce şunu yapmıştı ya, o” diye.
Fotoğraf: Uğur Demir