İsveç modeli tarih oldu...
Osman İkiz (İsveç)
OSMAN İKİZ /İsveçİsveç’te 9 Eylül’deki seçimden bu yana süren pazarlıklar dördüncü ayında berbat bir uzlaşmayla sonuçlandı. Ne pahasına olursa olsun iktidarda kalmak isteyen sosyal demokratlar, merkez sağdaki iki partinin dayatmalarına boyun eğerek 16 sayfalık sözleşme metnine imzayı bastı. Daha doğrusu kendi idam fermanını imzaladı. Sosyal Demokrat Parti Başkanı Stefan Löfven, Çevre Partisi ile kuracağı hükümet için verdiği tavizler karşılığında merkez sağdaki Liberal Parti ile Merkez Parti’nin tam desteği ve sol kanattaki Sol Parti’nin kerhen onayı ile parlamentodan güven oyu aldı.
Taraflar arasında varılan uzlaşmaya Ocak Sözleşmesi (Januariuppgörelse) deniyor. Siyasal bilimler toplumda huzurun sosyal sözleşmelerle sağlandığını söyler. Sözleşmelerin yazılı olması şart değildir ama, demokratik yönetimlerde adaletli bir vergi ve ücret sistemiyle gelir dağılımının sınıflar arasında uçuruma dönüşmemesi için devletin müdahaleci olması gerekir. İsveç, sosyal sözleşmesini 1938’de işçi ve işveren örgütlerinin imzaladığı belgeyle yazılı hale getirip dünyaya model olmuş bir ülkeydi. Milletin ocağına incir dikecek yorumlarını beraberinde getiren Ocak Sözleşmesi’yle sosyal sözleşme tarihe karışıyor. Yüksek gelirlilerin vergileri düşürülerek, gelir dağılımındaki adaletsizlik uçuruma dönüştürülüyor. Kamu kurumlarının tümünün özelleştirilmesiyle, devletin eli kolu kırılıyor, ekonomik dar boğazlarda müdahale edebilmesinin önüne geçiliyor. Özetle devlet finans kapitale teslim ediliyor.
Adım adım geldiler
Sosyal demokrasinin kalesi sayılan İsveç aşağı yukarı 50 yıldır yeni liberallerin salvo atışlarının hedefiydi. II. Dünya Savaşı’ndan sonra yeni liberalizmin ideologları Milton Friedman ile Friedrich von Hayek’in, İsviçre Alp’lerinde topladığı Mont Pèlerin grubunun ektiği tohumlar kısa zamanda yeşerdi. İsveç’te 1970’lerde kurulan düşünce kuruluşları binlerce genci eğitimden geçirdi. Serbest Pazar ve özgürlük sloganlarıyla beyinleri yıkadılar. Berlin Duvarı’nın yıkılışı yeni liberallerin manevra alanını iyice genişletirken sosyal demokratları köşeye sıkıştırdı. Muhafazakârlar 1991’de seçimleri kazanınca özelleştirmelere okullardan başladılar. 1994’te tekrar iktidarı alan sosyal demokratlar, muhafazakârların yarım bıraktığı özelleştirmelere devam ettiler. 2006-2014 arasındaki iktidar dönemlerinde sağcı partiler sosyal demokrat kalenin bütün burçlarını yıktılar. Kaleyi enkaz haline getirdiler. Yüksek gelirlilerin ve işverenlerin vergilerini indirerek devletin yıllık vergi gelirini 264 milyar azalttılar. Okulları ticari müessese gibi çalıştıran girişimcilerin kârlarını vergi cennetlerine kaçırdıkları ortaya çıkmasına rağmen hiçbir önlem alınmadı. Ocak Sözleşmesi’yle de girişimcilerin her türlü tasarrufu teminat altına alındı.
Tünelin ucu karanlık
Kazanılmış hakları birer birer elinden alınan İsveç halkı gelişmeyi beyinleri uyuşmuş gibi seyrediyor. Dünyanın en güçlü sendikal örgütlenmesi sandığımız İsveç İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun ağaları adeta kış uykusunda. Üyelerinin dörtte birinin ırkçı partiyi desteklemesi de umurlarında değil. Gazetelerde, dergilerde yazan entelektüel sosyal demokratlar, Stefan Löfven’i uyarıyorlar ama dört yıl daha dolgun maaşlı bakanlık koltuğuna göz dikmiş olan yönetici kadro uyarılara kulaklarını tıkamış gibi. Varsa yoksa Serbest Pazar. Dillerinden düşürmedikleri öteki diğer kavram da “ekonomik büyüme”. Kamu sektörünün de güçlü olduğu, girişimciliğin önünde hiçbir engelin bulunmadığı, İsveç’in dünyaya örnek olduğu altın yıllarını unutmuş gibiler. Macar düşünür Karl Polanyi, “Büyük Dönüşüm” adlı eserinde, piyasaya hâkim güçlerin ezdiği Alman halkının Hitler’i son umut olarak gördükleri için desteklediğini çok güzel anlatır.
Ocak Sözleşmesi’yle kiralar artık piyasa kurallarına göre belirlenecek. İş güvencesi kaldırılacak. Çalışanların kaderi işverenin keyfine bırakılacak. Şu sıralarda dışlanmasına rağmen pek sessiz duran ırkçı parti dört yıl sonra İsveç Demokratları adını İsveç Ulusal İşçi Partisi diye değiştirip işçilere ve kiracılara sahip çıkarsa acaba ne olacak. Üstelik bu tehlike bütün Avrupa için geçerli. Tünelin ucu karanlık... osman.ikiz@gmail.com