İsrail'de sertlik yarışı
Gazze'ye saldırının ardından erken genel seçimin yapılacağı İsrail'de, kimin daha çok silaha başvuracağını söylemek pirim yapıyor. İktidara aday tüm liderler ve partileri, çözümde değil sertlik politikalarında yarışıyorlar.
cumhuriyet.com.trKuruluş süreciyle, kullandığı “ulusal güvenlik” yöntemleriyle, izlediği tavizsiz politikalarla, katı ideolojisiyle Ortadoğu’nun en tartışmalı ülkelerinden biri olan İsrail yarın, sonucu itibariyle hem kendisinin hem de bölgenin kaderini etkileyecek hatta belki de bizzat belirleyecek bir seçim için sandığa gidiyor. Aslında bu seçim olağan değil erken bir genel seçim olma özelliğini taşıyor. Hatırlanacağı üzere İsrail, 2006 yılında Hizbullah ile yaşadığı “Temmuz Savaşı” sonrasında son derece derin bir siyasi krize sürüklenmişti. 33 gün süren savaş sonrasında Ortadoğu’daki baskın algılamalardan biri olan “İsrail’in yenilmezliği” ciddi oranda sarsılmış, hatta Hizbullah psikolojik ve ideolojik anlamda zaferini ilan ederken İsrail, uzun süre kurtulamayacağı bir buhrana girmişti. Öyle ki devletin ideolojik ve kurumsal yapısını ulusal ve dini referanslar üzerine inşa eden, bu bağlamda Siyonizm ideolojisini katı bir şekilde devletin her birimine titizce yaymış olan İsrail için varlığının en önemli koruyucularından olan güvenlik birimleri (hava-kara-deniz kuvvetleri) ve istihbarat teşkilatları (Şin Bet ve Mossad)’ın Hizbullah karşısında tökezlemesi, İsrail’de korku ve panik havasının hakim olmasına neden olmuştu. Nitekim savaş sonrasında Tzahal’da (İsrail Ordusu) taşlar yerinden oynamış, dönemin Genelkurmay Başkanı Dan Halutz İstifa etmek zorunda kalmıştı. Aynı davranış Başbakan Ehud Olmert başta olmak üzere hükümet üyelerinden de beklenmişti ancak Olmert yenilgiyi kabul etmiş hatta sorumluluğu üzerine almış olmasına rağmen istifaya bir türlü yanaşmamıştı. Öyle ki “Temmuz Savaşı”nı soruşturmak üzere kurulan “Winograd Komisyonu”nun savaşa ilişkin hazırladığı raporda Başbakan Olmert ile birlikte resmi makamlarca birinci derecede sorumlu ilan edilen koalisyon hükümeti ciddi anlamda çatırdamış olsa da istifa etmemekte direnmiş ve deyim yerindeyse “topal ördek” misali görevine inatla devam etmişti. Ancak kaderin cilvesine bakın ki 2008 yazında yani savaşın üzerinden tam 2 yıl geçtikten sonra, hakkındaki onlarca yolsuzluk ve rüşvet iddiası nedeniyle şahsına yapılan baskılara dayanamayan Ehud Olmert Eylül 2008’de hem Başbakanlık görevinden hem de partisi Kadima’nın liderliğinden istifa etmek zorunda kaldı. Olmert’in yerine Kadima’nın liderlik koltuğuna oturan Dışişleri Bakanı Tzipi Livni’nin yeni bir hükümet kuramaması nedeniyle de İsrail’de erken seçim kararı alındı. Seçimlere 1 buçuk ay kala Hamas’a yönelik başlatılan Dökme Kurşun operasyonu ile Gazze’de bir insanlık dramına daha imza atan İsrail’de operasyon sırasında seçimlerin ertelenmesi gündeme gelmiş olsa da ilan edilen “kırılgan ateşkesler”den sonra hararetin görece düşmesiyle seçimlerin ertelenmesi tartışmalardı da son bulmuştu.
İsrail sağa döndü
2006 yazından bu yana yaşanan bu baş döndürücü olayların nihayetinde ise yarın İsrail halkı oldukça çetrefilli geçen bu sürecin sonunda sandık başına gitmeye hazırlanıyor. Siyasi gözlemciler sandıktan sürpriz çıkmasını beklemiyorlar. Zira uzunca bir süredir yapılan ve artık neredeyse rutin haline gelen kamuoyu yoklamalarının hemen hepsi İsrail’in müstakbel hükümetinin merkezin oldukça sağında konumlanacak, hatta radikal sağ motiflerin ağır basacağı bir hükümet olacağı konusunda hemfikir görünüyor. Örneğin 28 Ocak’ta İsrail’in önde gelen gazetelerinden Haaret’z’de yayınlanan oldukça geniş tabanlı kamuoyu yoklamasına göre liderliğini eski başbakanlardan Bibi lakaplı Bejamin Netenyahu’nun yaptığı aşırı sağcı hatta zaman zaman ırkçı fikirleriyle ön plana çıkan Likud Partisi önde görünüyor. Likud’un hemen ardından ise şimdiki koalisyonun iki büyük partisi Kadima ve İşçi Partisi geliyor. Yine kamuoyu yoklamasına göre İsrail Parlamentosu Knesset’tin 18. döneminde Likud’un 30, Kadima’nın 22, İşçi Partisi’nin 17, Yisrael Beitenu’nun 16, Şas’ın 10, Meretz’in 5, Birleşmiş Tora Yahudilik’in 5, Hadaş’ın 4, Ulusal Birlik’in 3, Yahudi Evi’nin 3, Birleşmiş Arap Listesi’nin 3, ve Balad’ın 2 koltuk kazanması bekleniyor. Bu tabloya göre İsrail’de uzun yıllardan beri olduğu gibi yine tek parti hükümeti kurulması imkansız görülüyor. Yani İsrail yine oldukça parçalı bir koalisyona mahkum olacak gibi. Ancak bu defa bir farkla. Her ne kadar parçalı bir görünüm arz etse de kurulacak olası hükümetin son derece sağa yatık bir hükümet olacağına kesin gözüyle bakılıyor. Nitekim son 2 yıldır yaşanan gelişmeler İsrail’de siyasetin rengini iyiden iyiye değiştirmiş durumda. Bundan 2 buçuk yıl önce Likud’u “aşırı” buldukları için Likud’dan ayrılıp kendisini “ılımlı, merkez partisi ” olarak tanımlayan Kadima’yı kuran isimler, fiziksel olarak değil belki ama düşünsel olarak yine “kürkçü dükkanına” dönmüş görünüyorlar. Her daim daha ılımlı bir portre çizmiş olan, İsrail solunun temel direği olarak kabul edilen İşçi Partisi’yse başta parti lideri ve aynı zamanda Savunma Bakanı olan Ehud Barak olmak üzere söylemleri ve eylemleriyle güvercinlikten şahinliğe “terfi ettiğini”, sol gömleğini çıkarıp, yola sağ gömleği ile devam edeceğinin sinyallerini açıkça veriyor. Görüldüğü üzere İsrail’de siyaset yelpazesi oldukça hareketli. Partiler, fikirler, olgular yeniden konumlanma sürecine girmiş görünüyor. İdeolojik kavramlar yerini sertlik yarışına bırakırken İsrail siyaset sahnesinde “güvercinlerin şahin, şahinlerin daha da şahin” olmanın peşinde olduğu gözlemlenebiliyor.
Son Gazze hamlesiyle oylarını bir-iki sandalye artırsalar da umduklarını bulamayan Tizpi Livni ve Ehud Barak yarınki seçimlerden sonra büyük ihtimalle mevcut konumlarından birkaç basamak daha aşağıda olacaklar ancak bir sürpriz olmazsa sandıktan zaferle çıkacak olan Benjamin Netenyahu tek başına hükümet kuramayacağı için yine bu iki liderin ve partilerinin yeni hükümette boy göstereceği düşünülüyor. Aslına bakılırsa İsrail için çok büyük bir değişiklik olmayacak. Zira yolsuzluk ve rüşvet suçlamalarından dolayı istifa etmek zorunda kalan Olmert’ten sonra başbakanlık koltuğuna oturması beklenen Netenyahu’nun Bibi’den başka bir lakabı daha var “teflon başbakan”. Bu lakap hakkındaki zimmetine para geçirme, yolsuzluk, haksız rekabet, rüşvet gibi suçlamalar nedeniyle verilmişti Netenyahu’ya. Görüldüğü üzere yarından sonra da İsrail yine aynı İsrail olacak. Başa kimler gelirse gelsin yine en büyük düşman Hamas-Hizbullah-İran üçlüsü olacak; yine “barış” Leyla ile Mecnun hikayesine dönüşecek, şiddet sınırsız ve orantısız olacak, İsrail halkı korkuyla, paranoyayla, Filistin halkı ise ölüm kıyısında yaşamaya devam edecek, İsrail yine geçmişi pek de temiz olmayan isimler tarafından yönetilecek.
H. Miray VURMAY
TUSAM Ortadoğu Araştırmaları Masası