İşçi kimdir? Ezilendir...

Flormar’da Petrol İş Sendikası’na üye oldukları için işsiz bırakılan kadınlar vazgeçmiyor. Herkesin gözü orada biliyorlar. Umudu elden bırakmıyorlar: “Sendikalı olarak işimizin başına döneceğiz. Hakkımızı savunmayı, sorgulamayı öğrendik”

Hilal Köse

Flormar’ın önünde güne, sabah saat 08.30’da direniş çadırı kurularak başlanıyor. Sonra hep birlikte kahvaltı faslına geçiliyor. Semaverden sıcak çay servisi, şu sıralar sendikanın en önemli işi. Malum soğuk havayla da büyük bir mücadele var. Direnen işçilere soba yakma yasağı sürüyor. Korunaklı direniş çadırını ise valiyle görüşmelerin ardından dört gün önce kurabildiler. Çadır kurma yasağı da uzun süre devam etti. Saatler 12.30’u gösterdiğinde sendikanın anlaştığı yemek şirketi öğle yemeğini getiriyor. Sıcak yemek bir nebze de olsun işçileri ısıtıyor. Saat 17.00’de servisler gelip, iş çıkışı gibi herkesi alıp evlerine götürüyor. Sendika yetkilileri bu hafta içi çadırı sabit kalacak şekilde fabrikanın önündeki kaldırıma taşımak üzere kaymakamla görüşme yapacak. Bir süre sonra gece de nöbete devam etmeyi düşünüyorlar. Fabrikanın önüne işten çıkarılan 132 işçiden 85’i hemen hemen her gün geliyor. Birlik olmanın, yan yana durmanın tadını almışlar artık. Soğuğu halayla, horonla, dayanışmanın sıcaklığıyla yeniyorlar. Sendikalarıyla birlikte işbaşı yapana kadar vazgeçmeyeceklerini söylüyorlar.

Kadın inandı mı bitti

Şivan Kırmızıçiçek

Direniş, en kalabalık işçi kıyımının yapıldığı 15 Mayıs’ta başlamıştı. Öncesinde çıkarılanlar da vardı. Petrol İş Gebze Şubesi Başkan Yardımcısı Şivan Kırmızıçiçek, “Direnişe 100 işçiyle başladık. Maddi zorluklar yüzünden, iş bulduğu için devam edemeyenler oldu. Hamile olan kadın işçiler vardı. Gelemeyen arkadaşlarımızla da irtibat halindeyiz” diyor. Direnişteki işçilerin çoğunun kadın olmasının sürece etkisini soruyorum. Kırmızıçiçek, şunları söylüyor: “Kadınlar öğrendi mi, inandı mı, dönmez, bitti. Çoğu AKP seçmeniydi. İlk başta hükümet bu işi çözecek diye umutları vardı. İktidardan en ufak bir destek dahi görmediler. Adapazarı’nda bütün belediyeler AKP’li ama bir gün ziyaret etmediler. Bir kez AKP’li vekil Cemil Yaman geldi. Mikrofona dahi konuşmadı. ‘Burası bir hukuk devletidir’ diyerek işi mahkemeye attı gitti. Bu durum onların kararlılığını daha da artırdı, yanlarında kim var kim yok gördüler...”

 

Keşke...

Her birimiz farklı bölümlerdeydik. Burada bir aile gibi, kardeş, arkadaş, dost olduk. Birbirimize kenetlendik.

Sultan Kılıç, 43 yaşında. 15 yıllık işçi. 9 yıldır Flormar’da. 21 ve 13 yaşlarında iki oğlu var. Eşinden yedi yıl önce ayrılmış. Evi kira. Çocukları okuyor. Ailesinin ve sendikasının desteğiyle geçiniyor. Hep asgari ücrete çalışmış burada. En son far ve pudra yapımındaymış. Günlerdir süren direnişte, sendikaya üye olduğuna bir an bile pişman olmamış. “Sendika nedir hiç bilmiyorduk, keşke daha önce tanışsaydık sendikayla. Dışarı çıkınca daha iyi öğrendik, hiçbir şey bilmiyormuşuz. Hakkımızı hep yiyorlarmış. Çok geç de olsa anladık” diyor. “Bundan sonra ne olur?” diye soruyorum. “7 ay oldu bırakmak olmaz. Flormar kazanırsa işçi sınıfı kazanır” yanıtını veriyor. Zam alamamaktan, her Ocak’ta iyileştirme olacak diye umutlanmıp, hayal kırıklığı yaşamaktan bıktıklarını anlatıyor: “Her sene kendileri büyüyorlardı. İşçi hiç kazanmıyordu. Mesai de yapıyorduk ama kuru maaşa çalışıyorduk. Hastaneye gitsek, rapor getiremesek tutanak tutuyorlardı. Baskılar vardı...” Geriye dönüp baktığında işçi olmayı nasıl tarif ettiğini merak ediyorum. “İşçi... Ezilendir..”diyor ve ekliyor:“Kazanacağımızı biliyorum ama... Umutluyum onlara bırakmayacağız hakkımızı.”

Hepimizi güzelleştirdi

Güler Keleş, Elif Alan, Nurhan Güler (en sonda) yemek sırasında...

Yıllarca bölüm sorumlusu olarak çalıştım. 6-7 aylık hamileydim büdonların üstünde kalite arardım. Canla başla çalışırdım. Geçen yılbaşında aynı şeyle karşılaşına artık yeter dedik. Herkes üye oldu, odalara çekip bazı arkadaşlarımıza zam vaadinde de bulundular Allahtan bütün arkadaşımız dik durdu.

35 yaşındaki Nurhan Güler, 14 yıllık işçi Flormar’da. Biri liseye, biri ilkokula giden iki çocuğu var. Eşi asgari ücretli. “Hepimizi güzelleştirdi direniş. Özgüvenimiz arttı” diyerek söze başlıyor. Direnişin öneminin farkında. Çünkü herkesin gözü Flormar’da. “Biz çok geç kaldık” diyor. İşten çıkarılma korkusuyla hep sustuklarını, her yeni yılı da umutla beklediklerini anlatıyor. Bunca yıl çalışıp, kendine özel hiçbirşey yapamamış. Ailecek yemeğe bile çıkamadıklarını söylüyor: “19 yaşındaydım buraya girdiğimde. Cumartesi dahil 8-8 çalışıyordum. Süt iznimi bile istediğim gibi kullanamadım. Bir gün istedim, vermediler, her gün iki saat minibüsle eve gittim geldim. Yıllık iznimi 15 gün olarak hiç kullanmadım. Verilen bir haftanın tarihini de aylar öncesinden seçmeniz lazımdı. Gençliğimiz gitmiş, hayatımız burda geçmiş. Değdi mi? Değmedi. Dışarda bir yemeğe çıksanız, 200 lirayı gözden çıkarmanız lazım. Bizim hiç böyle bir lüksümüz yoktu. Yılda 50 lira bile zam yapılsa ben şu an yine daha fazla maaş alacaktım. Onu bile yapmamışlar. Üzülüyorum geçen yıllarıma. İşçi olmak ne demek derseniz kısaca kölelik derim. Biz kadınlar daha pasifiz, haklarımızı hiç bilmiyoruz.” Güler, çadırda ısıtıcı yasağını ise şöyle değerlendiriyor: “Isınmak için oynuyoruz. ‘Soğukta duramazlar’ diyorlar. Bilmiyorlar ki çok büyük destek var biz bu desteği aldıkça daha da güçlü direnişe sarılıyoruz. Her hafta sonu bir yerde direnimişimizi anlatıyoruz. ”

20 lira için değer mi?

Sabah kalkıyorum. Rüzgarın sesini duyup, bugün soğuk gitmesem mi diyorum ama arkadaşlarımı düşününce kendimi burda buluyorum.

Hatice Yıldırım, 31 yaşında. İki senelik işçi. Ruj paketlemesi yapıyordu. Sendikaya üye olma kararını şöyle anlatıyor: “15 senelik arkadaşımda kendimi görüyordum. Kalifiye eleman, her bölümde çalışmış. Hiçbir hakka sahip olamamış. Onunla benim aramda 50 lira fark var. Doktora gideceğiz diyelim bir hafta önceden tasasını çekerdik. Doktor rapor verse bile fabrika doktoru onay vermeyebiliyordu, o ay set kartı alamıyordunuz. Cumartesi, Pazar mesaisini mecbur kılıyorlardı. Moral bozma, aşağılama... Yönetim bizi mutsuz çalıştırıyordu ama işimizi çok seviyorduk. Sendikaya üye olduk çünkü daha iyi şartlarda çalışmak istedik.” Yıldırım’ın evlilik hazırlığı da bu sürece denk gelmiş. Eşi Serdar Yıldırım, nişandan bir hafta önce, kendisi de düğünden bir haft önce çıkarılmış. Serdar Yıldırım, şimdi başka bir kozmetik fabrikasında çalışıyor. Flormar’da ilk işe iade davasını kazanan işçi. Dosyası, temyizde. Konuştuğumuz bütün kadın işçilerde insanın içine dokunan bir kırgınlık var. Patronun açılıştan açılışa koştuğunu, 650 mağaza sayısını bine çıkarmayı hedeflediğini söylüyorlar. En çok öfkelendikleri konu ise yüzlerine karşı bu başarıyı ballandıra ballandıra anlatılanların verdikleri sözleri tutmaması. Yıldırım, “Konferanslarda cirolarını anlatıyorlardı. Yurtdışında partiler, açılışlar yapmışlar, bunların fotoğraflarını gösteriyorlardı. En son geçen Aralık ayında, Alp bey, ‘şu kadar mağaza açtık, sizlerle ilgili çok güzel düşüncelerimiz var’ dedi. Ocak ayında gördük ki 20 lira, 30 lira... Çok komik rakamlar. 20 lira için mi diyorsun. Yemek kartımızı da 500 TL’den 100’e düşürmüşlerdi” diyor.

Hasta oluyoruz

Flormar satış mağazalarının önünde, durumu teşhir ediyoruz. Müşterileri boykota çağırıyoruz. Boykota katılanlara da teşekkür ediyoruz.

Ayşe Öztürk. 33 yaşında. Ailesiyle yaşıyor. AVM’lere gönderilen deneme ürün standlarını hazırlıyordu. Direniş çadırında soğuğa aldırmadan, dayanışma etkinliklerinde satılması için örgü örüyor. Direnişin kış şartlarında zorlaştığını dile getiriyor. Hasta olmaya başlamışlar. Çadıra girer girmez işçilerin çoğunun öksürdüğünü görüyorsunuz. Battaniyeye ve birbirlerine sarılmışlar, ısınmaya çalışıyorlar. Çeneleri soğuktan titriyor. Öztürk, “Şu anda ayaklarımızı hissetmiyoruz ama direnmeye devam ediyoruz” diyor. Bu süreçte en çok neye üzüldüğünü sorunca, “Atıldığım için üzülmüyorum, hak mücadelesi veriyoruz. Ama yüzde 42 büyüyen bir fabrikada yüzde 5, 8, 12 zam almak insanları üzüyor. Bir toplantıda, ‘küçücük dükkandan bu duruma geldik’ dediler. Çalışanlar bırakın ev almayı geçinemiyorlar. 11 yıl çalışmışım bir gün devamsızlığım yoktur. Bir günde terörist ilan edildik, marjinal grup olduk. Bunu hak etmedik” yanıtını veriyor.

Bir ruj bile vermediler



 

Birbirlerine sarılarak ısınıyorlar...

Yıllar içinde emek veriyorsun, hiç karşılığını alamıyorsun, her yıl umutla bekliyorsun. ‘Şöyle büyüdük, böyle büyüdük’ dediler ama işçiye gelince hiçbir şey yok.

Fatma Atılgan, 32 yaşında. 16 sene önce annesini, beş sene önce babasını kaybetmiş. Bir kardeşiyle birlikte, üvey annesiyle yaşıyor. Babasının emekli maaşıyla geçiniyorlar şimdi. 12 yıllık Flormar işçisi. Ful makyajıyla dikkatimi çekiyor. Arkadaşları, “O hep öyledir, çalışırken de” diyorlar. Atılgan, konu makyajdan açılınca, “Burada senelerdir çalışıyoruz ama bir ruj dahi vermediler. Dışarda indirimli mağazalar varmış, oralardan alabilirmişiz. Böyle demişlerdi istediğimizde” diyor. Bölüm sorumlusu olarak 2 bin lira ancak alabildiğini söylüyor: “Maaşlarınız çok güzel olacak dediler, verdikleri sözü hiç tutmadılar. Bizle aynı işi yapan erkekler 100 lira 200 lira fazla alıyordu. Kadınları daha çok eziyorlardı. Bu düzen böyle gitmesin dedik, sendikaya üye olduk, bir kaz sene önce yine niyetlenmiştik olmamıştı. Fabrikaya ortak olalım demedik ki...”

Organik eylem

Aylin Bülbül (en sağdaki)

Aylin Bülbül, 22 yaşında. Ondokuz Mayıs Üniversitesi Ziraat Bölümü mezunu. Alanında iş bulamayınca eve katkı sağlamak için Flormar’da başlamış. 9 aylık iş deneyiminin ardından kendini direnişte bulmuş. Babası asgari ücretli. Üç kardeşi var. Küçük kardeşi okuyor. Evleri kira. Üniversitedeyken, seralarda çalışmayı, organik tarım yapmayı hayal ediyormuş. “Şu an organik bir eylem yapıyorum” diyor gülerek. Patrona da çağrı yapıyor: “Gönlümüzden geçen haklı olarak içeri girmek. Biraz da olsa vicdanlarını dinleseler, bizi içeri alsalar...”

Okulumuz oldu

Şükran Akyıldız, 4 yıllık işçi burada. Depoda çalışan ilk kadınlardan. Fiziki olarak ağır koşullarda çalışmaya razı olmuş. Ev sahibi olmak için çalışmaya karar vermiş: “Ev kredisi çekince çalışmaya başladım. Çok zorluklar çektik. İşe başladığımda kızım da iki yaşında kreşe başladı. Şu an 8 yaşında. Oğlum da 20 yaşında. Eşim, ‘sendikal mücadeleye girme, işten atarlar’ dedi ama ben kendi aklımı kullandım. Sonuçta nasıl ağır koşullarda çalıştığımı ben biliyorum, o bilmiyor. Geç saatlere kadar çalışıyorsun. Ev, çocuk, çocukların okulu her şey seni bekliyor. Gece 10’lara kadar çalışmışlığım var. Ben sözümü tutuyorsam, patron da tutmalı, hakkımızı vermeli. Direniş bize okul oldu. Her şeyi burada öğrendik. Şimdi bizim direnmekten başka yolumuz yok.”

Ayaklarımız buz


Bilge Ocaktaş sorularımızı yanıtlarken...

Bilge Ocaktaş, 38 yaşında. 24 yaşından beri Flormar’da. “Hakkımızı istedik diye böyle şey yapacakları hiç aklımıza gelmezdi. Çoğumuz ailesine bakan, çalışmaya mecbur olan insanlarız. Acımasızlıkları vardı ama bu kadarını beklemiyordum. 1680 TL alıyordum çıkarıldığımda. Lise mezunuyum. 14 yılımı buraya verdiğime çok üzülüyorum. Kış zorlayacak. Ayaklarımız buz tutuyor...”diyor.

Gururumuz incindi

Fatma Atılgan , (soldan ikinci), Elif Alan (kırmızı bereli)

Elif Alan, 17 yaşında başladı. 6 yıllık işçi. Etiket baskı operatörüydü. Açıköğretimde Halklar İlişkiler okuyor bir yandan. Bir kardeşi liseye, biri üniversiteye gidiyor. Anneyle birlikteler. Son dört yıldır babalarından hiç destek görmemişler. Alan, direnişe dair şunları söylüyor: “Onlar evlerimize gideriz diye düşünüyordu. Biz birlik olduk şimdi şaşırıyorlar. Hepimiz içeri girmeyi umuyoruz. İşçi olmak zor. Bu süreçte bize düşman gibi davranmaları çok üzdü. ‘Şu ürünü yetiştirmemiz lazım, daha hızlı çalışır mısınız’ diye diye, hep öyle geçti günlerimiz. Dediklerini de yaptık ama 25. maddeden atılmak gururumuzu incitti açıkçası. O maddede her şey varmış, tecavüzden, hırsızlıktan tutun da daha pek çok şey... Desteğe hep ihtiyacımız var. İnsanlar bize hak verdikçe doğru yolda olduğumuzu daha net görüyoruz.”

Onurumla direnirim

Çadırları aylarca böyleydi... 4 gün önce biraz daha korunaklı olanı kurabildiler.

Sebahat Zengin, 26 yaşında. 5 yıldır burda. Ailesiyle yaşıyor. Büro yönetimi mezunu. Ofis kısmında stok takip bölümündeydi. Direnişin 9. günde dışarıdaki arkadaşlarına alkışla destek verdiği için istifaya zorlandı. “Flormarda işçi olmak kölelik” diyen Zengin, o gün yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “Daha önlüklerimizi giymeden üretim müdürü bizi odaya çağırdı. Hiçbir açıklama yapılmadan iki buçuk saat beyaz odada tutulduk. Vardiya amiri ‘dışarıyla konuşmanız kesinlikle yasak’ dedi. Önümüze kağıt getirdiler. Kağıtta, ‘yasal olmayan eyleme destek verdiğiniz için savunmanızı verin’ yazıyordu. Eylemin yasa dışı olduğunu düşünmüyorum diye yazdım. Sonra da üretim bölümüne geçmemi istediler. Toz tartım diye bir bölüm var sürgün yeri gibi... Baştan tepki gösterdim ama diğer arkadaşlarımın istifa ettiği söylenince, bir saat kadar süren tartışmanın ardından nasıl oldu bilmiyorum ama o istifayı yazdım. Müdürüm, ‘İçerde kalırsan sana dışarıdakiler hain der, işkence gibi düşün, çalışman zor olacak, bu saatten seni ofiste çalıştırmam’ dedi. O istifayı yazıp kapıdan çıkarken arkadaşlarımın beni alkışlarla karşılaması o kadar onur vericiydi ki hiçbir pişmanlığım yok. Ben arkadaşlarımla daha iyiyim. Dışarda kalıp onurumla direnirim.”

Güçlendim

Güler Keleş (en başta)

Güler Keleş, 28 yaşında. Üç yıldır burada. 19 yaşından beri işçi. Evde şu an bir tek abisi çalışıyor. “Umutluyuz. Bütün işçilerin gözü bizde biliyoruz. Bizler kazanırsak dünyanın dört bir yanında işçi sınıfı kazanacak. Bu da bizi çok gururlandıracak. Burada çok şey öğrendim, çok güçlendim. Patrondan güçlü olduğumuzu da anladım” diyor.

 Nasıl başladı?

İşçiler, Ocak ayında örgütlenmeya başladı. Hemen 12 işçi performans düşüklüğü bahanesiyle çıkarıldı. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’ndan Nisan başında onay gelince, baskı ve tehdit yeniden başladı. İşçiler vazgeçmeyince, Mayıs ayında 8 kişi daha çıkarıldı. Çıkarılan işçilere alkışlarla destek olan işçiler de aynı gün gruplar halinde atıldı. Atılan işçilere destek olanlar adım adım izlendi. Telefonlarla yapılan video çekimlerinden belirlenenler peyder pey çıkarıldı. Fabrikanın çevresindeki duvarlar yükselttildi, duvarın üstüne dikenli teller çekildi. İşçilerin büyük bölümü İş Kanunu’nun 25/2. maddesinden atıldığı için işsizlik maaşı ve tazminat alamadı. Davalar sürüyor. 25/2, dokuz ayrı durumu belirleyen, “Ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzerleri” başlığını taşıyor.

Fotoğraflar: Vedat Arık

<haber-dikey:1179895>