İran'ın Kazanımları
cumhuriyet.com.tr
Bu kez ufukta görünen buhran her zamankinden çok daha büyük ve önemli gibi. Sonuçları da bölgeyle sınırlı kalmayabilir, kim bilir, belki yine bir mucize gerçekleşir, bölge ve dünyada sağduyu, akıl ve vicdan galip gelir.
Suriye’de yaşanan katliamlar, Amerika, Türkiye dahil bölgede birçok ülkenin Esad rejimiyle iplerini koparmasına yol açmıştı. Arap Birliği’nin son yaptırımlarıyla Sünni dünyasından da izole edilen Suriye Başkanı Esad, sonunda Annan barış planını kabul etti. Buna göre önce Suriye’de şiddet duracak, silahlar susucak, ordu yerleşim yerlerinden çekilecek, sonrasında demokratik seçim aşamasına geçilecek. Ancak Suriye’ye özgü karmaşık koşullar, muhaliflerin ve Suriye rejiminin farklı beklentileri dikkate alındığında, planla ilgili genel kanı, planın başarısız olacağı yönünde. Hatta, şimdiden Suriye’de ateşkesin ihlal edildiğini düşünenler, Suriye’ye direkt ya da dolaylı müdahale seçeneklerini masaya yatırmış durumda. Suriye ayaklanmasında Irak’la birlikte Esad rejimini destekleyen İran ise, Annan planının işleyeceğini düşünen ender ülkelerden. Bilindiği gibi Esad’ın iktidarda kalması İran’ın jeopolitik hedefleri açısından hayati önem taşıyor.
Bugün, Arap Baharı’nın derinleştirdiği Suriye - İran ilişkileri aslında çok daha eskilere, İran devrimine uzanıyor. İran 80’lerden bu yana Suriye rejimine finansal ve askeri desteğini sürdürüyor. Humeyni devrimi sonrasında, İslam dünyasında etkisini arttırmayı, bölgede ağırlık kazanmayı hedefleyen İran, Lübnan’da radikal Şii gücü Hizbullah’a lojistik ve finansal desteğini de Suriye üzerinden ulaştırıyor. Aynı zamanda Suriye’yi de Lübnan’da temsil eden Hizbullah, bu sayede bölge istikrarını (özellikle İsrail, ABD ve Lübnan’ın politikalarını) etkileyebilen, Suriye ve İran’ın birçok şekilde kontrol ettiği bir güç enstrümanı durumunda.
Bu arada, İslamın bölgede politik bir güç olarak yükselmesi, Suriye’nin azınlık Alevi rejimini, güvenlik ve Lübnan’daki politikaları için destek arayışına itti ve Suriye - İran, bölgede özellikle İsrail karşıtlığı üzerinden örtüşen çıkarları nedeniyle uzun soluklu bir ittifaka girdi. İran’la sıkı bağlar, Suriye’nin seküler rejimine, kökten dinci Şii güçlerine karşı dokunulmazlık kazandırdı. Bunun da ötesinde Esad yönetimi Sünni çoğunluğu İran sayesinde yıllarca bastırabildi. Esad şu ana kadar, süregelen isyanlarda rejim karşıtlarına yine İran ve ordusunun büyük ölçüde sağlam kalması sayesinde direnebildi. Ancak bugün gelinen son noktada Esad’ın bunu sürdürmesi pek mümkün görünmüyor.
Şu an için çok düşük bir olasılık olmakla birlikte; şayet, Esad bir şekilde iktidarda kalmayı başarır, zaman kazanırsa, Lübnan’dan sonra Irak üzerinde de etkisi artan İran, bölgede dominant bir güce dönüşebilir. Ayrıca Suriye, İran’ın desteklerinin bedelini, İran askeri gücünün Batı’ya açılmasına olanak tanıyarak ödeyebilir. Bu durumda İran, Esad yönetimi sayesinde stratejik topraklar üzerinde Afganistan’ın batısından Akdeniz’e, kuzeyde Suudi Arabistan, Ürdün, güneyde Türkiye sınırlarına uzanan bir etki alanı ile ortaya çıkabilir. İran bu girişimlerinde ne kadar ileri gider, dominant bir güce dönüşmeyi başarabilir mi, tüm bunlar tam olarak öngörülemese de bugünkü bölge konjonktüründe İran’ın stratejik toprakların büyük bölümünü içine alan, kendi etkisi altında bir Şii bloku oluşturma potansiyeli oldukça artmış görünüyor. Neden derseniz... ABD’nin Saddam’ı ve Taliban’ı tarihin tozlu sayfalarına gömmesiyle Sünni tehdidinin zayıflaması, İran’ın önünün açılması, dolayısıyla Şii tehdidinin güçlenmesi, ayrıca Irak’ta oluşan güç boşluğu, ekonomik krizin vurduğu ABD’nin savunma bütçesinde kesintiye giderek dış politikasında (limitet intervention) sınırlı müdahale yöntemi izlemesi, Çin ve Rusya’nın Suriye’ye dış müdahale konusundaki karşıt tutumları hep İran’nın lehine görünüyor. Annan planı işlerse durum değişebilir. Fakat Esad, İran’a nükleer güç olması için ne yapıp edip gereken süreyi kazandırmakta kararlı görünüyor.
İran’ın tüm bu ihtimalleri gerçekleştirmesi, başta İsrail, ABD ve bölgedeki birçok ülke için bir kâbus. Bu nedenle bu manzarayı korkutucu bulanlar, İran’ın Irak üzerindeki etkisini azaltmak, etkisi altında bir Şii bloku oluşturmasını engellemek için Esad’ın düşmesini istiyorlar. Çözümü de Suriye ordusunun bölünmesinde, Sünni muhaliflerin Lübnan’da el altından desteklenmesinde hatta Suriye’ye direkt askeri tampon bölge, insani koridor oluşturmak gibi dolaylı müdahalelerde görüyorlar. Ancak bunu başarmak o kadar kolay görünmüyor. Hatta Esad’ın ayrılması bile kendi içinde bir sürü risk barındırıyor. Olası bir NATO müdahalesinin bölgeye yansımaları ise son derece tehlikeli görünüyor.
Bu kez ufukta görünen buhran her zamankinden çok daha büyük ve önemli gibi. Sonuçları da bölgeyle sınırlı kalmayabilir, kim bilir, belki yine bir mucize gerçekleşir, bölge ve dünyada sağduyu, akıl ve vicdan galip gelir.