İoanna Kuçuradi ile hayat üzerine-3: Ceza mı, intikam mı?
Türkiye’nin değerli filozofu, 50 yıllık felsefe hocası Prof. Dr. İoanna Kuçuradi ile konuşmak, onun kitaplarını, yazılarını okumak, seminerlerini dinlemek başlı başına bir mutluluk. Hele de salgınla ilgili korkuların, belirsizliklerin hepimizi yorduğu bugünlerde, “Mutluluk duyulan bir şeydir, olumsuzluklar içinde de mutlu olunabilir” diyen Prof. Kuçuradi’ye kulak vermenin tam sırası.
Figen Atalay- Ölüm cezası üzerine bir kitabın editörlüğünü yaptığınızı biliyorum. Bize bu kitabı anlatır mısınız? Neden gerek duyuldu bu kitaba? İçeriğinde neler var?
Sözünü ettiğiniz kitap - “The Death Penalty: Justice or Revenge? / Ölüm Cezası: Adalet mi, İntikam mı?” - çıktı.
Benim işlerimden biri, insanları düşündürmek, yani insanların düşünmeleri için onlara malzeme sağlamaktır. Yaşama hakkının apaçık bir ihlali olan ölüm cezası üzerine insanlar düşünebilsin diye, malzeme olsun diye hazırladım bu kitabı. Ayrıca 2010 yılından, yani kuruluşundan beri, üyesi olduğum Ölüm Cezasına Karşı Uluslararası Komisyon’un çalışmalarına bir katkı olmasını da istedim.
Girişini benim yazdığım bu kitap, dört ana bölümden oluşuyor. Birinci bölümde üç röportaj yer alıyor: Biri ölüm cezasına çarptırılmış, “ölüm kuyruğu”nda beklemiş, ama sonunda suçsuz olduğu ortaya çıkmış birisiyle bir söyleşi. İkincisi, babasını öldürenin ölüm cezasına çarptırıldığı bir insanla - yakınları öldürülen başka insanlarla birlikte, Amerika Birleşik Devletleri’nde bir dernek kurarak ölüm cezasına karşı çalışmalar yapan bir insanla - yapılan bir söyleşi. Üçüncüsü de yine Amerika Birleşik Devletleri’nde ölüm cezalarına imza atmış ama sonradan değişerek ölüm cezasına karşı olan eski bir savcıyla yapılan söyleşilerdir.
Kitabın ikinci bölümü, devlet başkanı iken ülkelerinde ölüm cezasını kaldırmış iki eski başkanın - Filipinler ile Moğolistan devlet başkanlarının - bunu nasıl yaptıklarını anlatan yazıları ile Amerika Birleşik Devletleri’nde bir “Birleşik Devlet” valisinin kendi eyaletinde ölüm cezasını kaldırışının anlatımıdır. Üçüncü bölüm, 21. yüzyılda dünyanın farklı kıtalarında ve bölgelerinde şu andaki durumu titizlikle ortaya koyan yazılardır. Dördüncü bölümde de günümüzde ölüm cezasının kaldırılmasına ilişkin eski UNESCO direktörünün, eski İspanya Başbakanı ve Ölüm Cezasına Karşı Uluslararası Komisyon’un fikir babasının, bir eski Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komiseri’nin ve sözünü ettiğim komisyonun ruhu olan yürütücü sekreterin yazılarından oluşuyor. Bu yazıların, bu ceza hakkında düşünmek isteyenler için önemli bir kaynak olduğunu düşünüyorum.
DİŞE DİŞ
- José Martínez’in ölüm cezasına ilişkin düşünceleri yaşadıklarından sonra değişmiş. Ölüm cezası hakkında siz neler söylemek istersiniz? Ölüm cezasına karşı olmanın “ama”sı olabilir mi?
Ölüm cezası dünyamızdan kalkmalı ama bu, suç işleyenlerin cezasız kalması demek değildir. Ölüm cezasının kalkması gerekliliğinin nedenleri de çok yalın: Ölüm cezası genellikle başka bir insanı veya insanları öldürmüş insanlara veriliyor. İlk sırada bu suç var. (İkinci sırada narkotik suçlar geliyor.) Ama bir insanı, başka bir insanı öldürdü diye öldürmek, karşı çıktığımız ve cezalandırdığımız eylemin aynısını yapmak olmuyor mu? Ceza vermekten ziyade intikam almak, dişe diş, göze göz almak olmuyor mu? Hukuk intikam almak için midir?
Dikkat çekmek istediğim nokta, ölüm cezasını istemenin veya karşı çıkmanın, suç işlemiş olan insandan çok, her birimizin kendisiyle ilişkisinde bir sorun olduğudur. İnsan haklarının yalnızca muamele görme talepleri olarak değil, aynı zamanda muamele etme talepleri olduğu kaçınılmaz görünüyor. “Ben öldürmem!” diyebiliyor muyuz?
Rajiv Narayan’ın Joaquín José Martínez ile mahkûmiyetinden 17 yıl sonra yaptığı söyleşi:
ÖLÜM KUYRUĞUNDA 3 YIL
“Ölüm kuyruğu”nda 3 yıl beklemiş, idam cezasından suçsuzluğu ortaya çıkınca kurtulmuş Joaquín José Martínez: “İdam cezasına karşı olmak, ABD’de okula gittiğim zamanlarda düşünülemez bir şeydi. Tartışması bile olmazdı. Ölüm cezasına ‘hayır’ demek, hemen hemen savaşa ‘hayır’ demek gibi bir şeydi. Anti-Amerikan bir şeydi. Bugün ölüm cezasına karşı mücadele eden yargıçların, siyasetçilerin ve kamu görevlilerinin olması, bana bu konuda umut olduğunu düşündürüyor.”
- “Ölüm kuyruğu”ndan ayrılabilmiş ilk Avrupa yurttaşısınız. Yapmadığınız bir şeyle ilgili itham edilip tutuklandığınız zaman nasıl hissettiniz? Ölüm cezasının uygulandığı Amerika Birleşik Devletleri eyaletlerinden birindeydiniz. İdam edileceğinizi ne zaman ciddi ciddi düşünmeye başladınız?
Tutuklandığım anda, özellikle de ölüme mahkûm edildiğim anda, yıllarca desteklediğim sistemin kendisi tarafından ihanete uğradığımı hissettim. Size belirtmek isterim ki ölüm cezasından yanaydım. “Ölüm kuyruğu”na girdiğim zaman, desteklediğim bu aynı sistemin bana ihanet ettiğini hissettim. Yine de itiraf etmeliyim ki ölüm kuyruğuna girdiğim zaman, başlarda ölüm cezasının başka ailelere hayatlarının bir bölümünü kapatmaya bir şekilde yardımcı olabileceğine hâlâ inanıyordum. Kızlarıma bir şey olsaydı ne yapardım, diye düşündüm.
- Ne ile suçlanmıştınız?
Biri 24 yaşında, diğeri de 25 yaşında olan bir karıkocayı öldürmekle suçlanmıştım. Adam dokuz defa vurulmuş, kadın da 35 defa bıçaklanmıştı. Bu ikili cinayetle suçlandım, ama bu vaka iki açıdan araştırıldı. Öldürülen adam sırf bir uyuşturucu satıcısı değildi, Tampa şehrinin bir polisinin oğluydu. Bir yandan cinayeti işleyen kişiyi bulmak istiyorlardı, diğer yandan ise sorgulama bölümü şefinin oğlunun, nasıl uyuşturucu satıcısı olabildiğini bilmeyi hedefliyorlardı. Bunun için bir günah keçisine ihtiyaçları vardı ve bu olayı olabildiğince hızlı bir şekilde sonuca bağlamaları gerekiyordu. O sıralarda çok karmaşık bir boşanma süreci yaşıyordum, çünkü karım kızlarımızın vekâletini almak istiyordu. Eski karım polise telefon etmiş ve kanaatine göre bu iki cinayetin sorumlusunun benim olabileceğimi söylemiş.
YENİDEN YARGILAMA
- Davanın ayrıntılarını bize anlatabilir misiniz?
Başlarda sisteme inanıyordum ve suçsuz olduğumu bildiğim için Florida’daki en iyi avukatı tutma gereğini duymadım. Böylece güvendiğim bir avukata savunmamı verdim. Ona güveniyordum ve ABD’de yargı sisteminin nasıl işlediğini bilmiyordum, bütün bu yolsuzlukların farkında değildim ve bana karşı sonuçlar yaratabilecek şeylerin olduğunu bilmiyordum. Böylece ölüme mahkûm edildiğim an geldi.
- Ailenizin desteğine güveniyor muydunuz? Sizinle birlikte ölüm kuyruğunda olanlar da ailelerinden böyle bir destek göreceklerine güveniyorlar mıydı?
Benim durumum bir istisnaydı. Yalnızca ailemin desteği yoktu. Onlar bütün Avrupa’ya ve hemen hemen bütün dünyaya yayılan bir kampanya başlattılar. Medyayı, sivil toplum kuruluşlarını, siyasetçileri harekete geçirmeyi başardılar. O mükemmel denklem sayesinde yeniden yargılandım, ama böyle bir destek bütün ölüme mahkûm edilenlere verilmiyor.
19 YIL İDAM KOĞUŞUNDA
- Cezaevinde karşılaştığınız, ölüm kuyruğunda olan insanlarla hâlâ temasta mısınız?
Cezaevinde rastladıklarımın hemen hemen hiçbiri artık orada değil. Çok acıdır ki bazıları infaz edildi, bazıları da kanserden öldü. Pablo Ibar’ın ailesiyle tanışmıştım. İspanyol vatandaşı olan Pablo Ibar’ın durumu şu anda açılmış yeni bir davayla gözden geçiriliyor. Umarım, o da benim gördüğüm muameleyi görebilir. Ölüm kuyruğunda olanlarla teması sürdürmek çok zordur, çünkü sistem buna izin vermiyor.
- Daha önce idam cezasının güçlü bir destekçisi olduğunuzdan bahsetmiştiniz. Fikrinizi ne zaman değiştirdiniz? Bugün bu cezaya izin veren sistem hakkında ne düşünüyorsunuz?
Değişikliğim bir gecede olmadı, diğer mahkûmların insanlık dışı bir şekilde acı ve zulümden mustarip olduğunu görünce başladı. Beni en çok etkileyen vaka, sekiz yaşındaki bir kıza tecavüz ve cinayetten, yaklaşık 19 yıl ölüm kuyruğunda olan Afrikalı-Amerikalı Frank Smith’di. Bu adam, masum olduğunu iddia ederek bütün hayatını idam koğuşunda geçirdi ve bu yüzden delirdi. O, iyi bir adamdı. Kanserden öldü ve ölümünden sonra avukatının DNA örneği almasıyla masum olduğu kanıtlandı.
Asıl mesele, sadece bana veya Pablo Ibar’a ne olduğu değil, eve dönemeyen mahkûmların başına gelenler. Nefret ve intikamın simgesi olan ölüm cezası, toplumumuzda olmaması gereken bir şey. Beni değiştiren sadece ölüm kuyruğunda olmam değil, aynı zamanda pek çok adaletsizliğe maruz kalan Frank Smith gibi diğer insanlarla tanışmamdı.
- Mahkeme, size yasal olarak öldürüleceğinizi söylediğinde ne düşündünüz?
İşlediğim suçlardan dolayı idam cezasına çarptırıldığım ve idam edileceğim söylendi ve ben hiçbir şey yapmadığımı biliyordum! Ölüm kuyruğuna girdiğimde ilk olarak kendi kendime şöyle düşündüm: “Aman Allahım! Yapmadığım bir şey yüzünden idam cezasına çarptırıldım. Yapmadığım bir şey yüzünden beni öldürecekler.” Kafamdaki tek düşünce buydu. Her şeyin bittiğini sanıyordum. Kendi kendime dedim ki: Ya tepki verirsin ya da ailene ve arkadaşlarına danışırsın ve sisteme inanmayı bırakırsın ya da hayatın burada biter.
PARASIZ KURTULUŞ YOK
- Amerika Birleşik Devletleri’nde bir bütün olarak ölüm kuyruğu süreci ne kadar pahalıdır?
Para çok çok önemlidir. Her şey değildir ama parasız pek fazla bir şey yapamazsınız. Ölüm kuyruğundan kurtulmak için avukatlardan oluşan iyi bir ekip, aile, medyanın desteği, ilişkiler ve siyasetçilerin bir araya gelmesi gerekir. Ve bunların arasında para da olmalı. İkinci davanın açılması için gerekli olan, ailemin toplayabildiği milyon dolarlar olmasaydı, suçsuzluğuma rağmen ben bugün hâlâ hapiste ya da infaz edilmiş olurdum.
- Ölüm kuyruğunda yaşama koşulları, özellikle de psikolojik bakımdan nasıldır? O dönemin sonuçlarının etkisi hâlâ sürüyor mu?
Ölüm kuyruğunda yaşadıklarım unutulamaz. 17 yıl geçtiği halde dünmüş gibi hissediyorum. Fiziksel kötü muamele var hem de bütün düzeylerde ama hiçbir şey psikolojik kötü muameleyle karşılaştırılamaz. Cezaevi otoriteleri ve görevlileri, infaz edileceğinizi sürekli olarak hatırlatıyorlar, terk edilmiş olduğunuzu, ailenizin sizi sevmediğini söylüyorlar.
- Amerika Birleşik Devletleri’nde ölüm cezasının geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Bunca kuruluşun ve Ölüm Cezasına Karşı Uluslararası Komisyon’un mücadelesi çok önemlidir. Bugün bu kadar insanın ölüm cezasına karşı mücadelesi, ABD’de okula gittiğim zamanlarda düşünülemez bir şeydi. Bunun tartışması bile olmazdı. Ölüm cezasına “hayır” demek, hemen hemen savaşa “hayır” demek gibi bir şeydi. Anti-Amerikan bir şeydi. Bu komisyonun kurulduğunu düşünmek, ölüm cezasına karşı mücadele eden yargıçların, siyasetçilerin ve kamu görevlilerinin olduğunu düşünmek, bana bu konuda umut olduğunu düşündürüyor.
B İ T T İ