İnci Aral'ın yeni romanı “Kendi Gecesinde”

İnci Aral bu kez yakınında, hatta belki içindeyken bile kolay kabul edemediğimiz dünyalara eğiliyor. Reddedilmiş ilişkilerin ve aşkın ayrımsız halinin kendi içinde ne kadar doğal ve derin olabileceğini gösteriyor.

Gamze Akdemir / Cumhuriyet Kitap Eki

'Sosyopolitik yanı gündemde tuttum'

Aşkı ve düşüşü seçmiş ve uzaktaki bir anne, sevgi-nefret ekseninde dokunaklı bir baba oğul ilişkisi. Çocukluğun, ilk gençliğin ve cinselliğin arka bahçeleri. Zoraki kaçakçı Hayali, Londra'daki sürgününde geçmişini sorgularken genç moda tasarımcısı Reyan'la tanışır. Bu iki yaralı ve zor insan rüzgârlı, gölgeli ama incelikli bir aşka yelken açar. İnci Aral bu kez yakınında, hatta belki içindeyken bile kolay kabul edemediğimiz dünyalara eğiliyor. Reddedilmiş ilişkilerin ve aşkın ayrımsız halinin kendi içinde ne kadar doğal ve derin olabileceğini gösteriyor. Önyargı, tutuculuk ve genel geçer ahlakın köşeye kıstırdığı insanların özel yaşam alanları ve gecelere sığınarak hayaletlere dönüşmesini anlatıyor. Batısından Doğusuna tüm çelişkileriyle bir Türkiye resmi çizerken kirlenme ve ayrışmalar sürecinde, yaşamın anlamına, mutluluk arayışına ve aşka yakın plan yapıyor. Bu arada siyasi ve toplumsal olguları mizahla harmanlayan geleneksel gölge oyunu Karagöz-Hacivat ise hikâyenin mozaiği. Aral'la “Kendi Gecesinde” üzerine söyleştik.

- Bu romanınızda başkarakter biraz fazlaca başkarakter ve bir aşırılıklar adamı mı?
- Romanda ikinci benliği Kara'ya konuşan Hayati ya da Hayali adlı adam, Safran Sarı adlı romanımın yan karakterlerinden biriydi. Oradaki rolü sınırlı olmasına rağmen, hem okurlara hem de yazarına öyle çekici geldi ki merak uyandırdı. Ona bir hikâye oluşturmak, yeni bir romanın baş kahramanı yapmak için bekledim ve o gelip beni buldu. Yapbozun parçaları öyle şaşırtıcı biçimde yerine oturdu ki Hayali kafamda bir roman karakterinden daha fazla gerçeklik kazandı. Bir aşırılıklar adamı olduğunu söylüyor ama bence pek öyle değil.

- Karagöz-Hacivat nasıl bir gölge ve bellek oyunu Hayali için? Ne menem bir düş kurucu ve anayurt?
- Londra'da kendi sürgününde tanıdığımız Hayali, tıp okumuş ama istemediği halde baba mesleği eski eser kaçakçılığı işine bulaşmış biri. Bir aşka kapılıp düşüşü seçmiş annesinden ayrı büyümüş, varlıklı, entelektüel bir baba tarafından yetiştirilmiş tek çocuk. Çocukluğunu seksenli yıllarda yaşıyor ve gölge oyunu figürleri antikacı babasının etkisiyle hayatına giriyor. Karagöz-Hacivat bu yalnız çocuk için büyük avuntu. Düş gücünü, yaratıcılığını ve mizah duygusunu beslerken yalnızlığını gideren en önemli estetik motif. Romanda bu ilginin uyanışını ve gelişmesini adım adım anlattım ve merakın daha yüce bir aşamaya varışıyla bağlantılı bir kurgu oluşturdum.

“BU, FIRTINALI BİR SERÜVEN VE İÇ YOLCULUK”

- Yaşamındaki insanları Karagöz suretleri gibi mi algılıyor? Sonra peşe düşmüş hayalet veya gerçek hikâyelerle arası öyle çok hoş değil. Ama sahip çıkıyor hikâyesine. Kolay bir iç yolculuk da değil çıktığı, izin sürdüğü.
- Hayır, öyle görmüyor ama bugün Karagöz-Hacivat'ı toplumda sık rastladığımız bazı kişilerin prototipleri olarak algıladığı oluyor. Gerçek de bu aslında. Öte yandan Hayali'nin başı unutulmaya bıraktığı, terk ettiği hikâyeleriyle pek hoş değil. Çünkü bunların çoğu ona acı vermiş. Ancak ister istemez hayatını derinden etkileyen bir hikâyeyle -ki bu annesininki- yüzleşme aşamasına geliyor. Roman da bu noktada başlıyor ve geriye gidişlerle o ilk büyük ayrılığı anlatırken ileriye doğru duygu yoğun bir aşk hikâyesine evriliyor. Hayali, kendi cinsinden ve kendisinden genç, kırılgan bir tasarımcı ile yaşadığı fırtınalı serüven ile aynı zamanda bir iç yolculuğa çıkıyor.

- “Kara”, bir varmış bir yokmuş misali. Kara'nın sesini kısıyor zaman zaman ama onsuz da yapamıyor. Bir itiraf ve özeleştiri silsilesiyle hemhal Hayali gövdesinde roman. Bir insanın kendisini didik didik ve lime lime etmesi de.
- Sevgilisi Reyan'ın dediği gibi Hayali, "Fazlasıyla korunaklı ve konforlu bir hayatı olduğu için" ıstırap fantezileri kurmuyor. Sancılı baba oğul ilişkisinde hayır deme şansı olmadığı için ezilmiş ve kirlenmiş olduğuna inanarak suçluluk duyuyor. Çelişkileri var. Hayatı boyunca maddi sıkıntı çekmemiş ama parayı da seviyor. Ayrıca kaçakçılıktan zaman içinde heyecan ve zevk de duymaya başlıyor. Yine de kültürel birikimi olan, iyi yetişmiş birisinin hem özel hem kamusal hayatta aykırı bir kimlik taşıması rahatsız edici olabilir. Kırk yaş dönümünde kendini yeni baştan sorgulamaya girişmesi bundan.

“ÜÇ BOYUTLU BİR ANLATIM KURDUM”

- Kara, neleri alıp götürüyor ve katıyor ona?
- Karagöz perdesinden kaçıp kendisine, odasına sığınan Karagöz oğlu Kara, Hayali ya da Hayal Ali'nin düşsel arkadaşı, bir anlamda onun çocukluğu. Çok geçmeden özdeşleştiği bu gizli kimlik saf ve temiz kalmış yanı, kendini acımasızca açıp tartışabileceği gizli vicdanı. Getirdikleri bunlar. Ama Hayali Kara'nın sinik yanını, aşırı iyimserlik ve iyi kalpliliğini sevmiyor. Çünkü bunlar yalan dolanın egemen olduğu bugünün dünyasına ve iş hayatına uymuyor, devreye girdiklerinde Hayati önemli kayıplara uğruyor. Uzun süre Kara'yı hayatından uzak tutması da bu yüzden zaten.

- Hayati resmi, Hayal Ali görünür, Kara ise görünmez yanı. Üç boyutlu bir anlatım.
- Evet, kesinlikle öyle ve kolay olmadı.

- Büyüdükçe değişen Cevat, bir post modern Hacivat.
- Cevat, bugün toplumda örneklerini çok fazla gördüğümüz, neredeyse çoğunluğu oluşturan bir insan tipi. Siyaset başta olmak üzere her yerde Hacivatlar var. Gün, çıkarcı, paragöz, lafazan Hacivat günü. Doğrucu, parasız, kimseye eyvallah'ı olmayan Karagözler kaybolmuş ortadan, hiç şansları yok çünkü. Kavuncu'nun oğlu Cevat, Hayal Ali'nin çocukluk arkadaşı, nostaljisi, koruduğu ve değişimini adım adım izlerken üzüntü duyduğu kişi. Elinden tutularak yetiştirilmiş, belli bir dünya görüşüne şartlanmış, itaat ve yamanma ile bir yerlere tırmanmış yoksul halk çocuğu prototipi.

“CİNSELLİKTE AYRIM VE SINIRLARI REDDEDİYOR”

- Hayali, mantıkla cebelleşmelerle helak ama kazanan yine de hep o. Sınırları zorlayıp hırpalanarak seviyor, sevişiyor sonrasında ise bitti mi bitiyor, dönüp arkaya bakmamaya çalışıyor. Gerçi, geçmişin hayaletlerinden kendini sakınabildiği söylenemez ama. Meydan okunası aşk, ilişki ve cinsellik algısı ne Hayali'nin ve “Hayaletler sahili” dediği yasaklıların sahili nasıl bir alternatif toplum sunuyor ona?
- Romanda bunu ayrıntılarıyla anlatıyorum. Düz ve kısa aktarmak zor. Hayal Ali, annesi yüzünden, aşkın bir hastalık olduğuna inanıyor ve aşka düşmemeye çalışıyor. Oysa cinsellikte ayrım ve sınırları reddediyor. Karşıt cinselliğin kendini beğenmişliğini, acizlik dolu şiddetini, azdırılmış erkeklik mitini de hor görüyor. Her iki cinsle de olabiliyor ve kimi severse ona yaklaşıyor. Dayatılmış, tek tipleştirilmeye çalışılan cinselliğe, ayıp, günah, yasak dolu ahlak anlayışına da karşı. Onun devam ettiği sahil, farklılıklara inanan, var oluş gerçeklerini savunmaya çalışan, her yaştan, her cinsten, kültürel kesimden kişinin gecenin geç saatlerinde hikayesiz, kimliksiz olarak gelip doğa içinde fantezilerini yaşadıkları bir mekân. Pek çok kişiye göre çirkin belki, hatta iğrenç ama baskıcı toplumda özgürlük duygusunu pekiştiren bir yer. Şehrin içinde gözden uzak bir mekânda gizli kimliklerle buluşan bu insanlar hayaletsi yaşamlar sürüyor. Romandaki sahil coğrafi bir mekân ve aynı zamanda bir metafor, alegori, protest bir oyun sahnesi belki ama gerçek hayatta da gündüz insan, gece hayalet olanlar için toplumun yaban gözlerinden kaçma yerleri birer sahil sayılır.

- Reyan ile nasıl bir sevgililik hali aralarındaki: Yöneten-yönetilen? Zalim-mazlum?
- Bu aşkın heyecan verici yanı da bu. Hiçbir yaklaşım sanıldığı ya da beklendiği gibi değil. Roller sürekli değişiyor. Bazen de görüntüler her iki tarafı da yanıltıyor. Romanda bir aşkı anlatmak için aynı cinsten iki insanı, iki erkeği seçişim de bu çalkantı içinde bile dengeyi elde tutmayı deneme isteğimden doğdu. Aşırı ticarileşmiş, cılkı çıkarılmış ve bayatlamış kadın erkek hikâyeleri yerlerde sürünürken aşkı aşınmamış, taze, gerçek sözcüklerle yeniden tanımlamak istedim. Gelgitleri, dümeni elde tutma arzularıyla birlikte aşkın bütünleyiciliğine, ortak amaca varma çabasına ve sevgi payına eğildim.

“ANNESİ YÜREĞİMİ YAKTI, BABASI AĞLATTI”

- Hayali'nin yarası, sızısı annesi sıkı bir içsel merkez romanda.
- Doğru, iç merkez, çünkü romanın çıkış noktasıydı. Ben melodram seven, romanlarımda kendi dilime dönüştürerek belli ölçüde yer veren bir yazarım. Varlığı, itibarı, sevgiyi, saygıyı ve sekiz yaşında bir çocuğu anlamsız bir aşk ve maço bir figüran uğruna terk edip Bebek'te bir yalıdan Kuştepe'de bir gecekonduya giden güzel bir kadın. Hayal Ali'nin yasağı, yarası, uzak düşülmüş bu anne benim de yüreğimi yaktı.

- Babası ise en büyük dayanağı, hep bağışlayanı ve onu derinden seveni. Hem sevdiği ve beğendiği hem de onaylamadığı ve uzak durmak istediği. İmdadına yetişen, gerilimi alan bir figür baba metinde. Böyle diyebilir miyiz?
- Bu baba-oğul ilişkisi her zaman dediğiniz kadar olumlayıcı bir seyir izlemiyor. Hayali, anlı şanlı antikacı, sarraf ve kaçakçı Sami Bey'in en çok sevdiği ve ona en çok acı vermiş kadından olan oğlu. Ama dediğim dedik bir baba. Onun devamı değil başka biri olmaya çalışan Hayali gibi bir oğulla çatışmaları kaçınılmaz.
Yazdıkça, bu baba oğlun bana verdiği duygu ise şu oldu: Baba olmak çok zor ama evlat olmak da çok zor! Bence Kendi Gecesinde aynı zamanda bir baba-oğul romanı. Sevgi ve nefret ekseninde gelişen trajik ayrışmalar bazı diyalog ve bölümleri yazarken beni ağlattı.

- Yirmi altı yaşında Doğu'ya asteğmen doktor olarak gidiyor ve deyim yerindeyse Allah'ı şaşıyor! Cehennemi görüp, ülkesini tanıyıp öğreniyor. Romanın sosyopolitik tavırla buluştuğu, yakın tarihe odaklandığı bu travmatik eşiği de anlatır mısınız?
- Hayali için bu bir keşif, bir olgunlaşma süreci. Onu Bebek'ten ya da Caddebostan'dan Doğu'ya gönderirken bu gözü açılma ve değişim sürecini öngördüm. Çünkü bu olguyu o bölgede askerlik yapmış birçok gençte saptadım. Diğer izlenimlerim ise daha çok kendi gözlemlerime ve araştırmalarıma dayanıyor. Romanın sosyopolitik yanını Hayal Ali'nin doğumundan, çocukluğundan başlayarak belli vurgu ve işaretlerle sürekli gündemde tuttum aslında. Bu bölümde daha keskin olabilir ama genelinde roman zaten Batısından Doğusuna geniş bir Türkiye resmi çiziyor.

- Son soruda Dilda nasıl bir kız?
- Dilda benim baştan kurduğum ve şefkatle sevdiğim bir genç kadın. Sami Bey içinse romanda yansıttığım sahip çıkış dışında bir başka umut da olmuştu sanki bir ara. Oğlunun evlenip yuva kurabileceği, onu torun torba aile hayatına katabilecek şirin, uyanık bir kız!

gamzeakdemir@cumhuriyet.com.tr

Kendi Gecesinde/ İnci Aral/ Kırmızı Kedi Yayınevi/ 360 s.