'İlim Kendin Bilmektir'

cumhuriyet.com.tr

“Yazılı basın”, “sözel basın”, “sözlü basın”, bunlar “gazete” yerine; “görsel basın”, “görüntülü basın”, bunlar da “televizyon” yerine kullandığımız sözcükler. Daha da var usuma gelmeyen!

Ne kadar sık duyuyoruz, ne kadar sık görüyoruz bu sözleri… “Yazılı basın” adıyla bir televizyon izlencesi bile var!

Hanidir sürüyor bu tuhaflık. Bize kalırsa, “medya” sözcüğü dilimize girdi gireli. Bir bakıma “basın-yayın” sözcüğünü hor görerek neredeyse unuttuğumuzdan beri.

Önce bu ikili sözcüğün ayrı ayrı anlamlarına bakalım. “Basın”, “basmak” eyleminden türemiş bir addır, “gazete, dergi gibi düzenli aralıklarla çıkan süreli yayınların tümü” anlamındadır.

En temel özelliği ise “basılı” olmasıdır. “Yayın” ise “yaymak” eyleminden türemiş bir addır; “basılıp satışa çıkarılan kitap, gazete, dergi gibi okunan ya da radyo, televizyon aracılığıyla halka sunulan, duyurulan, iletilen şey” demektir.

Dolayısıyla yukarıda sıraladığımız tüm adlandırmalar, anlamsızdır!

Bir de “televizyon gazeteciliği” var, onun da tuhaflığı ortada!

Çoğumuzun karıştırdığı “deyim” ile “deyiş”in ayrımına da değinelim: “Deyim”genellikle “gerçek anlamından az çok ayrı bir anlam taşıyan kalıplaşmış anlatımdır.” Yani kişiden kişiye değişmez; kişiye özel olamaz. Kamu malı gibi diyelim en iyisi. “Deyiş” ise “sözlü ya da yazılı bir metne ayırıcı nitelik kazandıran özellikler”dir. Bu durumda da “kişisellik” taşır. Yani şu ya da bu yazarın “deyiş”iyle denir de “deyim”iyle denemez.

Basın - yayından söz ettiğimize göre, o alandan bir iki örnekle bitirelim: “Yeni bir yağışlı hava dalgası, Balkanlar üzerinden yurda giriş yaptı” diyor bir sunucu. Öbür kanaldaki neden eksik kalsın? Ona göre de diyelim “Soğuk hava, bir süre daha etkisini sürdürmeye devam edecek.” Hani bir kez olsa, dil sürçmesi diyeceğiz ama öyle değil, tam bir kötü alışkanlık!