İki hayat, iki mücadele

Filantropi seminerine, yaşam mücadeleleriyle tüm dünyadaki hemcinslerine örnek olmuş iki kadın, gazeteci Lindhout ve aktivist Waris Dirie konuk oldu.

Deniz Ülkütekin

Sabancı Vakfı tarafından bu yıl 9. kez düzenlenen Filantropi Semineri, hikâyeleri dünya çapında farkındalık yaratan iki kadını ağırladı. Her yıl, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü’nün kutlandığı haftada düzenlenen seminere katılan Kanadalı gazeteci Amanda Lindhout ve sosyal aktivist Waris Dirie, yaşadıkları şiddete karşın ayakta kalma hikâyelerini dinleyicilerle paylaştı.

2008 yılında gittiği Somali’de isyancılar tarafından kaçırılan ve 460 gün rehin tutulduktan sonra kurtulan, ardından, kurduğu vakıfla ülkede eğitim ve temel ihtiyaçlar alanında gelişim için yardım kampanyaları düzenleyen Amanda Lindhout, Avustralyalı bir foto muhabiriyle, Somali’nin başkenti Mogadişu’dan ayrıldıkları sırada elleri silahlı ve maskeli bir grup tarafından yollarının kesilmesiyle hikâyesinin başladığını dile getirdi. Kaçırıldıktan sonra, çölün ortasındaki bir eve götürüldüklerini söyleyen Lindhout, hikâyesine şöyle devam etti;

“Ailelerimizi arayarak, bırakılmamız için 3 milyon dolar talep ettiler. Ne foto muhabirinin ne de benim ailemin bu parayı ödeyecek durumu vardı. Bizi kaçıran insanların çoğu çocuktu. 14 - 18 yaşları arasındaydılar ve karakterleri savaş içinde şekillenmişti. Düzenli olarak para ödenmezse bizi öldüreceklerini söylüyorlardı. İki ay sonra kaçma girişiminde bulunduk. Başarısız olduktan sonra ikimizi ayırdılar. Artık beni kaçıranlar dışında kimseyi görme şansım yoktu.”

Acıyan insan acıtır

Tekrar yakalandıktan sonra yeni bir eve götürüldüklerini anlatan Lindhout, buraya “karanlık ev” adını verdiğini söyledi. Vücudunun zincirlendiğini, ellerini veya ayaklarını hareket ettiremediğini dile getiren Kanadalı gazeteci sözlerini şöyle sürdürdü;

“Bazen haftalarca konuşmadığım oluyordu. Oturmam bile mümkün değildi. Böyle bir durumda asla sizden alınamayacağını sandığınız şeyleri, gökyüzünü bile kaybettiğinizi düşünüyorsunuz. Bir esinti bile yoktu. İsmimi bile kaybetmiştim. Bana yeni bir isim takmışlardı. Bu karanlıkta büyük bir kişisel değişim yaşadım. Çünkü insan bu kadar zorladığında gittikçe içine dönüyor ve hergün mücadele edip hayatta kalabilmek için yeni nedenler buluyor. Beni kaçıranlar, ne zaman bana zarar verse -ki bu her gün oluyordu- önce kızgınlık ve nefret hissediyordum. Sonra bi noktada farkettim ki, bu insanlar bana, ancak kendileri de benzer bir acı yaşamışlarsa bu acıyı yaşatabilirlerdi. Bu benim en büyük kurtuluşum oldu. Elbette bu insanlar masum olamazdı, ama sadece acı çeken insanlar, acı verebilirlerdi. Bu yüzden kendime bir ezber buldum ‘özgürlüğü seçiyorum, barışı seçiyorum’ ve bunu hergün tekrarlamaya başladım...”

Serbest bırakıldıktan sonra aç bırakılma ve cinsel istismarın yarattığı tahribatı gidermek için mücadele ettiğini vurgulayan Lindhout, yaşadıkları sonrasında hissettiği sorumluluk üzerine Somali’ye yardım için kâr amacı olmayan bir vakıf kurduğunu vurguladı.

Kadın sünneti

Ardından söz alan eski dünyaca ünlü foto model şimdinin aktivisti Somalili Waris Dirie ise henüz 5 yaşında maruz kaldığı kadın sünneti ve dünyada kendisi gibi zorla sünnet edilen milyonlarca kadın için verdiği mücadeleyi anlattı. Dünyada yaklaşık 200 milyon kadının sünnet edildiğini aktararak söze başlayan Dirie kendi yaşadıklarını ise şu sözlerle anlattı;

“O günü hatırlıyorum. Bir çocuk olarak, bunun niye yapıldığını ve ne olup bittiğini bile bilmiyorsunuz. Hepsini kendim öğrenmek zorundaydım. Ne bir eğitimim, ne bir yardım eden vardı. Sonrasında bunun bir kadın olduğum için başıma geldiğini düşündüm. Kadın olmanın bedeli bu muydu? Şimdi biliyorum ki, bu vahşetin hâlâ devam etmesinin tek sebebi var: Eğitimsizlik.”

Göç ettiği İngiltere’de tesadüf eseri keşfedildiğini anlatan Dirie, kariyerinin zirvesindeyken bir magazin dergisine küçükken yaşadıklarını anlatmasıyla konunun dünyanın gündemine geldiğini söyledi. Dirie sözlerini şöyle sürdürdü;

"Kadın ve erkek eşitliği çok önemli. Aynı şekilde seviyoruz, aynı şekilde yaşıyoruz. Bu nedenle eşitliği sağlamak zorundayız. Benim hayata geliş amacım da 200 milyon kadının hayatını etkileyen kadın sünnetiyle, erken yaşta zorla evliliklerle ve kadına karşı şiddetin her türlüsüyle savaşmak. Hayatın amacını unutuyoruz. Birlikte olmaya ve birbirimizi anlamaya ihtiyacımız var. Dünyayı ancak böyle değiştirebiliriz.”

‘PUSULAMIZ İNSAN SEVGİSİ’

Seminerin açılış konuşmasını yapan Sabancı Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı, insan haklarının önemine değinerek, Türkiye ve dünyanın içinden geçtiği bu zor dönemde, pusulanın insan sevgisinin olması gerektiğini belirtti. Sabancı şöyle konuştu:

“İnsan haklarının sivil toplum çalışmalarında çok önemli bir yeri var. İnsan hakları, tüm insanların hak ve saygınlık açısından eşit ve özgür olarak doğduğu anlayışına dayanır. Ve ancak bütün bireyler haklarını eşit ve özgürce kullanabildiğinde gelişmiş bir toplumdan söz edebiliriz. Maalesef bugün dünya genelinde insan haklarının ideal şekilde uygulandığı bir ortamdan söz etmemiz mümkün değil. İnsan hakları, engellilerin hayata eşit katılımını teşvikten erken yaşta zorla evliliklerin önüne geçilmesine, kadınların iş hayatına katılımına kadar pek çok konuda karşımıza çıkıyor. İnsan haklarının önündeki engelleri ancak bütüncül bir yaklaşımla çözümün parçası olarak, daha önemlisi her işimizde insan sevgisiyle hareket ederek kaldırabiliriz. Bu konuda çözümün parçası olmayı seçen sivil toplum örgütlerinin çalışmalarını desteklemeye Sabancı Vakfı olarak devam edeceğiz.”