İçeriye mektuplar... Ayvaya yetiş be İlknurum...

Nilgün Toker, tutuklu insan hakları savunucusu İlknur Üstün için yazdı.

Nilgün Toker

İlknurum,

Birden sana her telefon ettiğimde, önce yorgun gelen sesinin iki dakika içinde kadınlar için yeni projelere koşturmaya hazırlanan İlknur sesine dönüşmesini hatırladım. Şimdi tek istediğim, senin o hep yorgun ama sıcacık yüzünle önce kucaklayıp, sonra defterini açarak, “şimdi kızlar!” diyerek artık kadınların siyasete katılımı mı olur, kadına yönelik şiddetin önlenmesi mi olur ya da tacize uğrayan kadınlar arası nasıl bir dayanışma ağı kurulacağı mı olur, bir yeni çalışma hattında üzerimize düşen görevleri anlatman. Söz veriyorum, bundan sonra verdiğin hiçbir işe hayır demeyeceğim. Aslında hiç hayır demedim sanırım, çünkü gözüm kapalı bildim hep, İlknur dediyse, acele müdahale edilmesi gereken yaralı bir parmak vardır ve bu parmağın sahibinin kim olduğu önemli değildir, merhem olmak lazımdır. Ama İlknurum ben senin enerjine hiç yetişemedim ki. Enerjini, bedeninin gücünden almadığını, dünyaya karşı sorumluluktan aldığını biliyorum ama yine de o narin bedenini sağlam tut oralarda, lazımsın bize.

Geçen gün seni anlatıyordum bir yerde ve ağzımdan İlknur’un hak savunuculuğu o kadar sivil bir zemindedir ki, benim gibi bir homo politicus’u bile yumuşattı; size yumuşak yumuşak, öyle güzel anlatır ki o sivil zemini, bazen olayın politik sonuçlarını unutur, sadece hak ihlaline uğramış olanı nasıl iyileştireceğinizle uğraşır durursunuz dedim. Kadınların sana yazdığı mektupları okuyorum her gün, bazen tekrar tekrar ve diyorum ki, işte gerçek, samimi temasın etkileri. Hepsi sıcacık mektuplar, tıpkı senin gibi. Sen onlara değmişsin, şimdi onlar sana değmeye çalışıyorlar. Galiba senin gücün burada, değdiğin yerden aldığın yankıyla güçleniyorsun. Başka türlü nasıl dayanılırdı ki senin gibi ağır koşturmacayla, hatta yıpratıcı bir yoğunlukla, her türlü dezavantajlı grubun yanında, yakınında olma çabasına. Merak etme, yaralı parmakları görmekten vazgeçmiyoruz, nasıl çare oluruz diye düşünmekten de, insanların hakları vardır demekten de vazgeçmiyoruz.

Beni inandırdığın ve kattığın her hak mücadelesiyle ne kadar çok şey öğrendim, merak etme onları da unutmuyorum ve biliyorum seninle beraber yeni şeyler de öğreneceğiz. Ben yine de seninle kendime/ kendimize özel bir şeyler de istiyorum. Evde her birimiz bir köşede kitap okumayı, kalkıp yemek yapmayı ve önemlisi artık hangi meyve mevsimiyse onun reçelini, marmeladını yapmayı. Vişneyi kaçırdık, seni gözaltına aldılar, kiraz ve şeftaliyi kaçırdık, hapse attılar, ayvaya yetiş be İlknurum… Senin arkadaşın, yoldaşın olmayı sevdim, İlknur’la 20 yıldır birlikte çalışıyorum demekten gurur duydum. Şimdi seni özlüyorum. Sen çıkınca daha iyi olacağız