Hukuk Gidiyorken Demokrasi Gelemez!..
cumhuriyet.com.trCumhuriyete vurarak “demokrasi” çığırtkanlığı yapanlar, bugün hukukun delinen duvarlarından canilerin salıverilmesinde kendilerinin de katkılarının olduğunu görebiliyorlar mı? Cumhuriyet bir aydınlanma koşusu. Bu koşuyu tıknefes olup yarıda bırakma lüksümüz yok. O meşale bizim elimizde artık.
Demokratik devletin güvencesi o devletin anayasasıdır. Anayasa yasalar hiyerarşisinin en üstünde yer alır. Bunun anlamı hukukun hükümran olmasıdır. Hukuk, hükümran olmaktan çıkarılınca, hükümet olanların kendi yasalarını yapmalarının önünde bir engel kalmaz. Türkiye’de hukuk giderken parlamentoda çoğunluğu elde eden anlayışın yasaları çoğal-tılıyor ve son referandum örneğinde olduğu gibi, toplum da bir şekilde sürecin parçası haline getirilerek, meşruluk zemini yaratılmaya çalışılıyor.
Sürece destek veren liberal çevrelerin bile vicdanını sızlatan son salıverme olayları, suç ile ceza arasında endişe yaratan orantısızlığın vahim boyutlara ulaştığının çok net göstergesi oldu. İçinden geçtiğimiz ve demokrasi söylemleri ile baskılandığımız süreçte anayasanın en temel ilkelerinden olan “yargı bağımsızlığı”, “yasalar karşısında eşitlik” gibi hukuk devletinin olmazsa olmazlarının ihlal edilişine seyircilik etmek büyük gaflettir.
Demokrasinin hukukla sağlam örüldüğü ülkelerde siyasal iktidarın hareket alanı bellidir. Bugünün Türkiye’sinde ise hükümetin hareket alanı alabildiğine genişletilmekte ve belirsizleşmektedir. Anayasa fiilen delinerek hukuk boşaltılırken; siyasal iktidar yasa yapma keyfiyetini, karşı toplumsal refleksleri hiçe sayarak sürdürebilmekte!..
Demokrasiyle açıklanamaz
Türkiye’nin bugün yaşadıkları “demokrasi” ile açıklanamaz. Bir kesim lehine düzenleme yapabilmek için toplumun direnç gösterecek kesimlerinin türlü yöntemlerle baskı altına alınmış olduğu ortamda özgürlüklerden hiç söz edilemez. Özgürlüklerin alanının daraltıldığı, hukuk dışı uygulamaların kamu vicdanını yaraladığı, adalet terazisinin şaştığı sürecin mimarlarının bu yıkıntının altında kendilerinin de kalacaklarını göremiyor olmaları büyük gaflet!..
Demokratikleşme ve kurumsallaşmada gecikmişliğimizin faturası çok kabarık dönüyor hepimize. Ne olduğu tam olarak bilinmeyince, özgürlüklerden kaçışın adı da “ileri demokrasi” konulabiliyor. Hukuksuzluğun alanı alabildiğine genişletildikçe adalet duygularımız törpüleniyor. Sokağın aklı karışık; vatandaş; “Bu nasıl iş” diye soruyor: “Rektörler, profesörler, gazeteciler tutuklu, caniler bir günde serbest…”
Kamusal düzenin işlemezliği en son hukuk sisteminde kendisini gösterince, anayasayı değiştirerek kendi kurumsallaşmasını yaratmak AKP hükümeti için kolaylaşacak. Ne mi görüyorum?!.. Türkiye’de rejim dönüştürülüyor, hem de hepimizin gözü önünde. Ve daha vahimi artık “tehlike geliyor” diyenler, “tehlike geldi” diyemiyorlar. Ve tehlikeye parmak basan yazıları yayımlayan cesur yayımcıların sayısı giderek azalıyor.
İnternet ortamında buluşan doğru sözcükler, güncel yaşamda dost söyleşilerinin fısıltıları içinde dağılıp gidiyor. Geleceğin Türkiye’si Cumhuriyet mucizesinin yıkılabilen duvarlarının üzerine kurulmaya çalışılırken, Atatürk’ü yıpratma çabalarını üstlenenlerin üslupları giderek daha çirkin bir hal alıyor. Mevcut iktidara yaranma çabasına girişenlerin içinde akademik unvanlıları görmek daha fazla burkuyor içimizi.
Cumhuriyete vurarak “demokrasi” çığırtkanlığı yapanlar, bugün hukukun delinen duvarlarından canilerin salıverilmesinde kendilerinin de katkılarının olduğunu görebiliyorlar mı? Cumhuriyet bir aydınlanma koşusu. Bu koşuyu tıknefes olup yarıda bırakma lüksümüz yok.
O meşale bizim elimizde artık. Cumhuriyetin aydınlığına ve Cumhuriyetle aydınlanmaya bugün her günkünden daha çok gereksinimimiz var. Demokrasi ve hukuku Cumhuriyet getirdi. Hukuk ve demokrasi giderken Cumhuriyeti de götürüyor. İzin verecek miyiz?
Prof. Dr. Tülay Özüerman