Hukuk Devleti...

cumhuriyet.com.tr

Çift başlı bir eğitim sistemini uygulamaya koyarsanız, aklı ve bilimi dışlayan, Darwin yerine, Âdem ile Havva’yı öne çıkaran kuşaklar yetiştirirseniz, ülkeyi de yargıyı da bölersiniz.

Uygar ve çağdaş ülkelerde ulusun güvencesi hukuktur. Hukuk Devleti demek, Hukukun Üstünlüğüdemek, hukuk kurallarının egemenliği demektir. O nedenle de yönetim biçimimizde, yürütmenin kararlarının hukuka uygunluğunu Danıştay”, yasamanın kararlarını ise Anayasa Mahkemesi denetler. Bu denetlemeleri kaldırmaya kalkarsanız, hukuk devleti olmazsınız, olsa olsa, polis devleti olursunuz. Osmanlı valisinin Osmanlı kadısına söylediği, İlamını gördüm, kahkaha ile güldüm, ilamını yırtarım, mahkeme kapısına asarım sözleri, artık tarih sayfaları arasında kalmıştır.

Ülkemizde uzunca bir zamandır yargının sorunları tartışılıyor. Yargı kurumlarının siyasal erkin etkisi altında olması, ayrı bir adli kolluk gücünün bulunmaması, yargının sorunlarını ağırlaştırıyor. Adalet bakanının ve bakanlık müsteşarının, HSYKnin başkan ve üyesi bulunması, AB tarafından da eleştirilmiş ve yargı bağımsızlığının önündeki en büyük engel olarak gösterilmiştir. Yasalarla yapılacak iyileştirmelerin dışında, yargı görevlilerinin, özellikle yargıç ve savcıların eğitimlerinin yeterli olup olmadığı da ayrı bir önem taşımaktadır.

Mahkemelerimizde, Gecikmiş adalet, adalet değildirsözünü doğrular biçimde süren yargılamalar, bireylerin yargıya duydukları güveni azaltmaktadır. Yıllar süren yargılamalar, tarafları bıktırmakta, hak aramayı güçleştirmektedir.

Yargı reformu

SonCeza Yargılama Yasamızla, sözde güçleştirilmiş bulunan tutuklama kurumu, kötüye kullanılmakta, tutukluluk, bir önlem olmaktan çıkarak ceza yerine geçmektedir. Tutuklanan bireyler, suçlarını bile bilemeden aylarca yargıç karşısına çıkmayı beklemektedirler. Bu durum, ne acı ki yaygınlaşmıştır. Hukuka aykırı tutuklamalar, en büyük insan hakları bozgunlarıdır. Bu tutuklamaların, siyasal amaçlarla yapılmış olması ise bir uygarlaşma, çağdaşlaşma eksikliğidir. Şu anda cezaevlerimizde, kırk bini aşkın tutuklu bulunmaktadır. Henüz yargılamaları süren, suçlulukları kesinleşmemiş kişilerdir bunlar.

Yargı Reformu adı altında, Adalet Bakanlığının hazırladığı ve henüz kamuoyuna tam olarak sunulmamış düzenlemelere bakıldığında, bu hazırlıkların gerçek bir yargı reformundan uzak olduğu görülmektedir. HSYKnin üye sayısını arttırarak bu üyelerin büyük bölümünün TBMM tarafından seçilmesini sağlamak, yargı bağımsızlığına en büyük kötülüktür. TBMMnin seçtiği üyeler, siyasal erke bağlı üyeler olacaklardır. Anayasa Mahkemesinin yetkilerini elinden alarak parti kapatmaları TBMMnin yetkisine vermek ise anlaşılır gibi değildir. Çoğunluğu elinde bulunduran bir siyasal parti, kendisinin kapatılmasını engelleyeceği gibi, kendisine karşı bir siyasal partinin kapatılmasını da sağlayabilecektir. Bu düzenlemeler, ne bağımsızlığa ve ne de hukukun üstünlüğüne uygun olamaz. Olsa olsa, siyasal bir diktaya yol açar.

Bağımsız değil, tarafsız yargısözü de hiçbir anlam taşımamaktadır. Bağımsız olmayan bir yargı, tarafsız da olamaz. Tarafsız olmaktan söz ederken yargının kendi taraflarında olmasını isteyen, yargı istedikleri gibi karar verecekse, bu durumu tarafsızlık olarak gören siyasetçilere ise söyleyecek çok sözümüz vardır. Dünya da sanının başında, Cumhuriyetsözcüğü bulunan savcılar, Fransa dışında, bir tek bizim ülkemizdebulunmaktadır. Atatürkün Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt, savcıların, Cumhuriyet Savcısı olmalarını isterken gerekçe olarak, Gün olur, Cumhuriyeti korumak için, herkesi, başbakanları, bakanları da soruşturmaları gerekebilirdemiştir. Cumhuriyet savcılarının öncelikle, Cumhuriyeti savunmak görevleri vardır.

Türkiye Cumhuriyeti, bir Kurtuluş Savaşı sonucunda gerçekleştirilen bir devrimle kurulmuştur. Her devrim gibi, Türkiye Cumhuriyetinin de kendisini korumak için, gerekli önlemleri alması doğaldır. Bu nedenle de savcılar, öncelikle Cumhuriyetin Savcılarıdır. Bu ilkeyi unutan, Cumhuriyetimizin kuruluş felsefesini unutan savcılar, belli ki başka bir şeyin savcılarıdır ancak Cumhuriyetin savcıları değillerdir.

Yargı doğal olarak bağımsız olacaktır. Bu bağımsızlıktan amaç, siyasal güce bağlı olmamaktır. Ancak, bir devrimle kurulan ülkemizde ise yargının öncelikle, Cumhuriyetilkelerinden yana olması beklenir. Bundan ötürü de bağımsız, ancak Cumhuriyet ilkelerinden, aydınlanmadan yana taraf olan bir yargı istiyoruz. Mahmut Esat Bozkurtun 1 Kasım 1926 günü yargıçlara söylediği, Türk yargıçları, sizler, Türk devriminin demir eliyle kurulan uygarlığın kıskanç bekçileri olmak zorundasınız. Görev ve sorumluluklarınız, geçmişin dirilmesine, yeniliğin acı çekmesine zaman ve olanak vermeyecektirsözlerini, yargıçlarımız hiç unutmamalıdırlar.

Çift başlı bir eğitim sistemini uygulamaya koyarsanız, aklı ve bilimi dışlayan, Darwin yerine, Âdem ile Havvayı öne çıkaran kuşaklar yetiştirirseniz, ülkeyi de yargıyı da bölersiniz. Böyle olunca da Türkiye Cumhuriyetinikuran ve Türk Devrimini gerçekleştiren düşünce ile buna karşı olan gerici düşünce, çatışır duruma gelir.