Hıfzı Topuz Nâzım'ı Anlatıyor / 2

Fidel, Nâzım'a demiş ki: "Yahu çocukken ben seni tanırdım, bilirdim, sen şimdi bizden gençsin, nasıl oluyor bu iş?" Çok hoşlanmış bu sözlerden Nâzım...

Tolga Yenigün

Nâzım’ın başka bir gelişinde Paris yakınlarında bir yer olan St. Denis’de beraber bir toplantıya gittiklerini anlatan Topuz, o gün için şunları söyledi: ‘‘Arabada ben, oğlum Kerem, Avni, Henriette, Nâzım, Güzin toplantıya gittik. Arabada Nâzım’a ‘teybimi aldım, bak senin konuşmalarını banda alacağım’ dedim. Ama ses kaydı otomobil gürültüsü yüzünden o kadar bozuk çıktı ki, ondan çok az şey kullanabildim. Ama o kayıtları kullandım. Bütün bozulmayan şeyleri sakladım, hâlâ duruyor. Oradaki konuşmalarımdan aklımda kalanlar şunlar: Havana’dan dönüyor Nâzım o zamanlar ve ‘Havana Röportajı’nı yazmış. Ve Fidel’i anlatıyor. Fidel Nâzım’a demiş ki: ‘Yahu çocukken ben seni tanırdım, bilirdim, sen şimdi bizden gençsin, nasıl oluyor bu iş?’ Çok hoşlanmış bu sözlerden Nâzım ve sonra Fidel, Nâzım’a bir puro vermiş. Nâzım o puroyu bana verdi sonra, yıllarca sakladım ben o puroyu anı diye.. Fidel’in Nâzım’a verdiği bir puro.. Ondan sonra toplantıya gittik, toplantı da sosyalistlerin, komünistlerin düzenlediği bir toplantıydı.
Yine yolda Abidin, Nâzım ve benim konuşmalarımızın çok ilginç yanları vardı. Anekdodik notlar çıktı o konuşmamızda. Sonra bir Fransız kız arkadaşım Nâzım için bir şiir yazmış, bana onu vermişti.
‘Sen bir gün Nâzım’ı görürsen şiiri kendisine ver’ demişti. Ben de ‘Bu şiir senin için’ diyerek kâğıdı uzattım. Nâzım, ‘Kız nasıldı?’ dedi. ‘Çok hoş’ dedim. ‘Şimdi veriyorsun yanımda Vera varken, yalnızken versene’ dedi.’’

 

‘Kongo'da Nazım için şiir yazan gazeteci'

Sonra ben görevli olarak Kongo’ya gittim. Ben Kongo’dayken Nâzım’ın öldüğünü haber aldım. Onu da nereden haber aldım? Kongo’da gazete yoktu tabii ki. Bir Kanadalı arkadaşım vardı, uzman olarak oraya gelmişti. O da Nâzım’ı biliyordu. Nereden nereye değil mi? Yıl 1963, Nâzım’ı bilen beraber çalıştığımız bir Kanadalı arkadaş, ‘Bak sana çok üzüleceğin bir haber vereceğim. Gazetede okudum, Nâzım ölmüş’ dedi. Ondan sonra tabii ki mateme, yasa büründük. Ertesi gün Kanadalı arkadaşım ‘Bak ben Nâzım için bir şiir yazdım’ dedi. Uzun bir şiir yazmıştı Nâzım için. Yani Kanadalı bir gazeteci, yazar, Kongo’da görevde, Nâzım’ı tanıyor ve onun için şiir yazıyor. O şiiri ben Abidin’e verdim döndükten sonra, saklamadığıma çok üzülüyorum. ‘Bak sen bunu kullanırsın herhalde’ dedim. Nâzım ile benim ilişkilerim bunlar oldu. Tabii ki Nâzım’ın birçok arkadaşıyla dost oldum. Kimler vardı aralarında: Vâlâ, Şevket Süreyya, Sabahattin Ali, Pertev Boratav o ekip ile Nâzım’ın ölümünden sonra da ahbaplığım devam etti. Onlardan birçok hikâye dinledim.
 

Yazık olur

Ve Nâzım bizim için bir idol oldu. Zaten öyleydi, ben kendimi bildim bileli Nâzım’a büyük bir hayranlığım vardı. Tanıdıktan sonra da o hayranlığım büsbütün arttı. Sonra Moskova’ya gidince mezarını gördüm. ‘Mezarı getirtilsin mi?’ diye sorarsanız vallahi ben getirtilmesinden yana değilim. Korkuyorum burada yobazlar, şeriatçılar, gericiler taşlarlar diye. Yazık olur, orada rahat rahat anıt gibi duruyor. Burada o anıtı muhafaza edemeyeceğimizi düşünüyorum. Onun için orada yatsın daha iyi. Orada bir anıt o, burada o anıt yıkılır. Bir çınar ağacının altında mezarı olsun istemem yani bir anıt olsun. Nerede olursa olsun bir anıt olsun. Yani burada o anıt kalmaz. Onun için orada anıt olarak kalması daha iyi. Bende o kadar kemikleri nerede olacak diye bağlı değilim. Onun yarattığı bir imaj var, Nâzım’ın bir adı var, düşünceleri var, onlar yıkılmaz. Nâzım’ın yarattığı şey kemikleri değil eserleridir.”


‘Salkım Söğüt’ü ezbere bilmem’

Ara vermeden başka bir anısını anlatıyor Topuz, ‘‘Bir gün Nâzım’a ‘Senin sesini daha düzgün bir şekilde banda almak isterim’ dedim. Nâzım ‘Yarın otele gel’ dedi. Ertesi gün boynumda Nagra makinesi ile yanına gittim. Bana 1 saat şiir ve Havana röportajını okudu. Havana’dan yeni dönüyordu. ‘Saçları Saman Sarısı...’ Vera’ya yazdığı şiiri okudu. ‘Eski şiirlerinden bir şey okuyamaz mısın?’ dedim. Mesela, Salkım Söğüt. Nâzım, ‘Ben onları ezbere bilmem’ dedi. Çok tuhafıma gitmişti, yani bir şiir yazdıktan bir süre sonra okurken karıştırmaktan çekindi. Ama yanında başka şiirler vardı. Eski şiirlerinden, yeni şiirlerinden, onları okudu ve onları banda aldım. Çok sevdiğim şiirler oldu, benim en kıymet vererek sakladığım belgelerden biridir Nâzım’ın şiir kayıtları.


‘Onun sayesinde Orhan Kemal oldum’

Ben Paris’e giderken Orhan Kemal bana ‘Bak orada Nâzım’ı görürsen kendisine sevgilerimi ilet. Ben bugün yazar olduysam onun sayesinde; beni o yetiştirdi’ dedi. Orhan Kemal anlattı uzun uzun. Orhan benim yakın arkadaşımdı, hep buluşurduk gazetede. Melih Cevdet, Orhan, Oktay Akbal, Oktay Rifat gazeteye gelir giderlerdi. Böyle bir topluluktuk. Orhan Kemal’den dinlediğime göre; Orhan, Bursa Hapishanesi’nde yatıyordu. Nâzım’ın şiirlerini okumak ve komünistlikten mahkûm oluyor ve mahkûm olduktan bir süre sonra Nâzım’ın da o hapishaneye geleceğini öğreniyorlar. ‘Nâzım baba’ buraya gelecek diye bunlar heyecan içinde. Düşün Nâzım yüzünden hapse girmiş ve Nâzım da o hapishaneye gönderiliyor. Ve bunlar bir iki solcu, heyecanla bekliyorlar. Bunlar bir ilah gibi bekliyorlar Nâzım’ı. Nâzım geliyor, tanışıyorlar ve bir de bakıyorlar ki Nâzım çok sempatik bir insan, hepsiyle ilgileniyor. Ve Orhan o zaman hikâyeler falan yazıyor, şiirler yazıyor. Bir süre sonra Nâzım’a ‘Orhan Kemal’in yazdığı şiirleri var, ama okumaya çekiniyor’ diyorlar. Nâzım da ‘okusun bakalım’ diyor. Müthiş korka korka okuyor Orhan, ‘Nasıl?’ diye soruyorlar. Nâzım ‘berbat’ diyor. Müthiş morali bozuluyor Orhan’ın, başka bir şeyler yazıyor, bir süre sonra yine gösteriyor. Nâzım ‘Rezalet’ diyor. Hiç tutmuyor Nâzım onun şiirlerini ‘Ama ben sana bir şeyler öğreteceğim’ diyor. Evvela Fransızca öğretmeye kalkıyor, ders veriyor, edebiyatı öğretmeye kalkıyor, yazıyı öğretmeye kalkıyor, uğraşıyor yani eline alıyor hakikaten Orhan’ı.

 

Orhan Kemal söyledi

Ve Orhan bir gün hikâye yazıyor. Nâzım ‘Aaa! Çok iyi, işte sen bunda karar kıl, bırak sen şiiri, hikâye yaz diyor’ diyor. Orhan’ın şiirleriyle çok alay ediyor. Orhan da vazgeçiyor tamamen ve hikâyeye dönüyor. Ve Orhan Kemal bana, ‘Nâzım’ı görürsen ona söyle, ben onun sayesinde Orhan Kemal oldum’ diyor.