'Henüz kriz öncesi duruma dönmüş değiliz'
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, bu sene Orta Vadeli Program ile Orta Vadeli Mali Planın tek bir doküman olarak 15 Haziran'da açıklanacağını belirterek, yüzde 3,5 olan resmi büyüme tahmininin söz konusu dokümanda yukarı doğru revize edileceğini bildirdi.
cumhuriyet.com.trDevlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Bloomberg televizyonunda katıldığı canlı yayında, 2009 yılına ilişkin büyüme rakamlarını değerlendirdi. 2009 yılı son çeyreğinde yüzde 6 büyüme, yıl genelinde de beklentilerin altında yüzde 4,7 daralma gerçekleşmesinin ''olumlu bir sürpriz'' olarak değerlendirildiğini söyledi. Verilerin Türkiye'deki ekonomik canlanmanın 2009'un son çeyreğinden başlayarak, bir artış ivmesine girdiğini gösterdiğini kaydeden Babacan, öncül göstergelerin de toparlanmanın 2010'da süreceğine işaret ettiğini söyledi. Babacan, ''Tabii bu toparlanmadan bahsederken buradaki düşük baz etkisini de mutlaka dikkate almak lazım. Bir bakıma Türkiye ekonomisi o dip noktadan yukarı doğru toparlanıyor, henüz biz kriz öncesi döneme dönmüş değiliz, daha biraz vakit alacak o noktaya gelmemiz'' dedi.
'Dünyadaki toparlanma risk de barındırıyor'
Babacan, 2010 yılıyla ilgili hem piyasaların hem de uluslararası kuruluşların beklentilerinin olumlu olduğunu kaydederek, Orta Vadeli Programda büyüme tahmininin yüzde 3,5 olduğunu, ancak aradan geçen yaklaşık 7 aylık sürede tablonun hem Türkiye hem de dünya açısından daha olumlu bir hal aldığını anlattı. Babacan, ''Biz Haziran ayı ortasında Orta Vadeli Programımızı güncelediğimizde yüzde 3,5 değil de 2010 yılıyla alakalı muhtemelen daha yüksek bir tahmin resmen ortaya koyacağız'' dedi.
Babacan, soru üzerine bu seneki Orta Vadeli Programı ve Orta Vadeli Mali Planı beraber tek bir doküman halinde açıklanacağını belirterek, şunları kaydetti: ''Normalde Mayıs sonunda Orta Vadeli Program, Haziran ortasında da Orta Vadeli Mali Plan açıklanıyor. Yasadaki takvim bu. Ancak biz bu sene 15 Haziran'da her ikisini birleştirip tek bir doküman olarak açıklamayı düşünüyoruz. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki; orada 2010 için açıklayacağımız büyüme tahmini yüzde 3,5 değil, daha yüksek bir rakam olacak. Daha yüksek ne kadar, onu şu anda söylemek istemiyorum çünkü bir kaç ay daha gelişmeleri izlememiz lazım. Çünkü bir yandan dünya toparlanıyor diyoruz ama dünyanın toparlanması aynı zamanda içinde riskleri de barındıran bir toparlanma.'' Babacan bu konuda Yunanistan'ın durumunu örnek göstererek, Yunanistan ile ilgili ters bir gelişmenin tüm avro bölgesini sarsacak önemli sonuçlar doğurabileceğini söyledi.
'En önemli risklerden biri işsizlik'
Babacan, dünyadaki ekonomik toparlanmayla ilgili soruyu yanıtlarken de Amerika ve Avrupa ekonomisinde önümüzdeki dönemle ilgili en önemli risklerden birinin işsizlik oranlarının yüksekliği ve yükselmeye devam etmesi olduğunu belirtti. Babacan, ''İşsizliğin yüksek olduğu ve yükselmeye devam ettiği ülkelerde halkın tüketim eğiliminde düzelmeyi beklemek biraz güç, çok yavaş yavaş olacaktır, arkadan gelecektir. Her ne kadar finans piyasasıyla alakalı çalkantılar şu anda yatışmış dahi görünse de temel problemler bir bakıma üzeri örtülmüş durumda bilançolarda duruyor'' dedi. Sorunların bir kısmını geçici olarak kamunun üstlendiğini ifade eden Babacan, ''Önümüzdeki dönem, bu olağanüstü tedbirlerin geri bir bakıma çevrilmeye başlanacağı bir dönem olacak. Bunun da sancıları kendi içinde mutlaka olacak'' dedi.
G-7 ülkelerindeki yüksek borçlanmaya ve kamu açıklarına dikkati çeken Babacan, açıkların azaltılmasıyla ilgili tedbirlerin alınacağını, bunun kaçınılmaz olduğunu kaydetti. Babacan, orta ve uzun vadede açıkları kapatmayla ilgili tedbirlerin, harcama üzerinde, ekonomi yavaşlatma yönünde baskı oluşturacak tedbirler olduğunu kaydederek, ''Bütün bunları beraber düşündüğünüzde, 10-15 sene sonra bu ülkelerin genel ekonomik tablosu hiç açıcı değil. Dolayısıyla dünyada ekonomik dengelerin, ekonomik güç merkezlerinin yeniden oluşacağı bir tabloyu beraberinde göreceğiz. Çok hızlı biçimde batıdan doğuya bir güç kayması var'' dedi.
'Vergi artışı ya da çok sert tedbir ihtimali yok'
Türkiye'nin ekonomik büyüme trendinin bundan sonraki dönemde güçlü olacağı yönünde genel bir mutabakat bulunduğunu kaydeden Babacan, geçen sene hanehalkı tüketimindeki azalmanın çok sınırlı kaldığını, bu sene artıya geçtiğini ifade etti. Babacan, ''Bundan sonraki dönemde Türkiye'nin herhangi bir vergi artışına gitmesi ya da kamu açıklarını düşürmekle ilgili olağanüstü, çok sert tedbirler alma ihtimali artık yok bugün itibariyle'' dedi. Türkiye'nin orta ve uzun vadede olağanüstü vergi artışına gitmesini gerektirecek hiçbir şey olmadığının altını çizen Babacan, ''Avrupa ve ABD'de durum tam tersi, onlar mecburen bu yola gidecekler. İlerde Türkiye her açıdan daha avantajlı bir ülke konumunu koruyacak. Kurumlar vergisi, KDV, Gelir Vergisi çok daha düşük olmaya devam edecek. 5-10 sene sonranın dünya düzenine baktığınız zaman Türkiye vergi oranlarının çok çok düşük kaldığı bir ülke haline gelecek'' dedi.
'OECD'nin Türkiye'nin büyümesine ilişkin 5,5 gibi bir öngörüsü bulunuyor'
Babacan, OECD'nin Türkiye'nin büyümesine ilişkin 5,5 gibi bir öngörüsü bulunduğunu anımsatarak, ekonomik kriz sonrası dönemde dengeler yeniden oturtulurken potansiyel büyüme oranlarının tekrar gözden geçirileceğini ifade etti. Bu dönemde büyümenin muhtemelen gelişmiş ülkelerde kriz öncesine göre daha düşük bir seviyeye inmiş olacağını belirten Babacan, ''Bu aşırı borç yükü, sosyal güvenlik sistemiyle alakalı sıkıntılar. Böyle bir durum ortaya çıkacak'' dedi.
Gelişmekte olan ülkelerde ise daha yüksek bir büyüme potansiyelinin önümüzdeki dönemde görüleceğini kaydeden Babacan, genel güven ortamı ve istikrarın ekonomik büyüme açısından olmazsa olmaz bir şart olduğunu vurguladı. Babacan, şöyle devam etti: ''Öncelikle siyasi istikrarı sağlayacaksınız. Bu ülkeyi siyasi açıdan öngörülebilir bir ülke haline getireceksiniz ki arkasından uygulayacağınız ekonomi politikalarına, ekonomik programa güven olsun. Aksi halde ileriye doğru yapılan açıklamaların hiçbir kıymeti kalmaz. Bir koalisyon hükümetinin ömrü ne kadardır? 6 ay sonra var mıdır, yok mudur? Bunun sorgulandığı bir ortamda o ülkenin açıkladığı bir programın, politikaların kıymeti yoktur. Herkes bugünün, yarının hesabını yapar. Ekonomi yönetiminde süreklilik, politikalarda devamlılık ve öngörülebilirlik bu işin olmazsa olmaz bir şartı.''
Küresel ekonomik krizin hem dünya hem Türkiye için zor bir dönem olduğunu ve uluslararası kuruluşların dünyanın nereye gideceğini tam olarak göremediğini ifade eden Babacan, ''Türkiye ne yaparsak yapalım bu ekonomik krizden şöyle ya da böyle etkilenecekti. Mühim olan bunu en az hasarla atlatabilmekti ve en az hasarla bunu atlatma imkanını da bulduk. Türkiye olarak o dönemde yapabileceklerimiz vardı, yapamayacaklarımız vardı. O özel dönemde ekonomiyle ilgili görev alan arkadaşlarımız ellerinden gelenin en iyisini ortaya koydular'' diye konuştu.
'Borcumuz gelişmekte olan ülkelere göre yüksek'
Türkiye ekonomisi için büyüme faktörlerinin neler olduğunun iyi görülmesi gerektiğine dikkati çeken Babacan, Türkiye'nin kamu borç stokunun gelişmekte olan bir ülkeye göre yüksek olduğuna işaret etti. Babacan, ''Gelişmiş ülkelere göre borcumuz az diyeceksiniz ama gelişmekte olan ülkelere göre de yüksek'' dedi. Türkiye'nin geçen sene sonu itibariyle AB tanımlı dış borcunun milli gelire oranının yüzde 45,5 olduğunu hatırlatan Babacan, şunları söyledi: ''Biz geçen seneki bütçemizi beklediğimizin biraz altında bir açıkla kapattık. 52 milyar ile kapattık. Faizler hızlı düştü, büyüme de beklediğimizden fazla gelince hem pay hem payda iyileşmeler olunca geçen sene yüzde 45,5 ile kapatmış olduk. Bundan sonraki dönem ne olacak? Bizim bu açıklarımız orta vadeli programda,(güncelleyeceğimiz orta vadeli programda hiçbir şey değişmeyecektir) yine belki 45,5, belki azıcık daha artacak ama ondan sonra hemen azalış trendine geçecektir. 2010 sonu itibariyle baktığımızda bugünden daha düşük bir borç stokuna ulaşacağız. Bu rakamlar Türkiye için hala yüksek rakamlar.''
Kamu borç stoku yüksek ülkelerin kamu harcamalarını artırma yoluyla büyümelerinin mümkün olmadığını belirten Babacan, ''Belki çok geçici 3 aylık, 6 aylık uygulamalar yapabilirsiniz Biz geçen sene beyaz eşyada, otomobilde 3 ay ÖTV, KDV indirimi yaptık. Hemen arkasından bunu yarı yarıya geri çektik. Çünkü baktık marjımız yok. Eylül sonu itibariyle bütün operasyonu bitirdik. 'Artık indirim falan yapmıyoruz' dedik. Kamu harcamalarını yükselterek borçlarla ilgili endişeleri artırıyorsak, bu genel güven ortamını bozuyorsak bu gelip bizi çok kötü vuruyor'' diye konuştu. Bütçe açığı veren ve kamu borç stoku gelişmekte olan ülkelere göre zaten fazla olan Türkiye'nin kamu harcamalarını artırarak büyüyemeyeceğine dikkati çeken Babacan,''Geçen sene birinci çeyrekte kamu harcamalarının en açıldığı dönemdir ve bizim ekonomik daralmamız yüzde 14,5. Tarihi bir rekor. Demek kamu harcamalarını artırarak, büyüyemiyoruz. Bunu mutlaka bir kenara koymak, bu tespiti yapmak lazım'' dedi.
'Önümüzdeki dönem Türkiye'nin ne yapacağı çok önemli'
Önümüzdeki dönemde Türkiye'nin ne yapacağının çok önemli olduğuna işaret eden Babacan, şunları söyledi: ''Türkiye'de siyasi istikrar sağlam olduktan, Türkiye'nin önümüzdeki yıllara ait orta vadeli ve hatta şu anda yeni başladığımız uzun vadeli hedeflerle ekonomi politikasını ortaya açık bir şekilde koyduktan sonra, potansiyel bahsedilen büyüme oranının dahi daha üstüne çıkılabilir. Biz bütün bu tedbirleri aldıktan sonra, şu anayasa değişikliğimizi yapalım, Türkiye'de demokrasiyi daha sağlam bir zemine oturtalım, Türkiye'de yargıyla ilgili malum sorunlarımızı çözelim, Türkiye'nin ekonomik istikrarının oturacağı orta vadeli programımızın uzun vadeyle pekiştirilmesini sağlayalım. O dönemde OECD'ye hesapları tekrar yapın dediğinizde size muhtemelen 5,5 değil, daha farklı rakamlar söyleyebilir. Önümüzdeki dönemle alakalı dikkat edeceğimiz hususlar çok belli. Öncelikle siyasi istikrar ve çok sağlam bir ekonomi politikası. Bunun da özünde devlet harcaması yoluyla değil, özel sektörün önünü açarak büyüme stratejisi var.''
Türkiye'deki işsizlik oranı
Türkiye'deki işsizlik ve istihdam oranlarını ABD ve Avrupa ülkeleriyle kıyaslayan Babacan, şunları söyledi: ''O ülkelerde işsizlik oranları yüksek ve yükselmeye devam edecek. Bizdeki işsizlik oranı her ne kadar 2008'den 2009'a 3 puanlık bir artış gösterse bile, bunun artık düşüş trendine girdiğini görüyoruz. Bu çok önemli bir fark. 2009'un Aralık ayında 2008'in aynı ayına göre işsizlik oranında yarım puanlık düşüş, yüzde 14'ten yüzde 13,5'e düşüş var. Dolayısıyla bu toparlama Türkiye'nin ekonomik toparlanması aynı zamanda istihdam da üreten bir toparlanma. Biz nüfusu artan bir ülke olduğumuz için sadece mevcut işsizlerimize istihdam üretmekle işimiz bitmiyor. Her sene iş gücüne katılan yaklaşık 600-700 bin kişi var. Bunlara da istihdam üretmemiz gerekiyor. Her ne kadar istihdam bizi sevindiriyorsa da bunda daha hızlı gitmemiz gerekiyor. İstihdam üretme konusunda başkaları yürürken, bizim koşmamız gerekiyor. Hangi açıdan bakarsak bakalım toparlanmanın sinyalleri şu anda güçlü, ama bu kendi içinde riskleri de barındıran bir toparlanma.''
Babacan, mali kurala ilişkin bir soru üzerine, Türkiye'de devlet öngörülü olduğu zaman özel sektörün işinin çok kolaylaştığını, özel sektör önünü gördüğünde Türkiye ekonomisindeki potansiyelin açığa çıktığını ve başarılı bir tablonun görüldüğünü, 3 yıllığına ne yapılacağını ortaya koydukları tarihten bu güne gelişmelere bakıldığında mali kuralın öneminin daha iyi anlaşılacağını ifade etti. Gazetelerin insan kaynakları eklerini takip ettiğini, işlerin kötü olduğu dönemde bu eklerin kaybolduğunu, iş ilanlarının gazetenin ana gövdesinde yarım sayfaya, çeyrek sayfaya düştüğüne işaret eden Babacan, beklentiler iyileştiğinde insan kaynaklarının özel ek şeklinde çıkarıldığını, geçen pazar belli başlı gazetelerin 16'şar sayfalık insan kaynakları ekleri bulunduğunu anlattı. Babacan, kurulan şirket sayısının da geçen yılın çok üzerinde olduğunu kaydetti.
'Türkiye'de mevduatın vadesi çok kısa'
3 yılın kendilerinin getirdiği bir konsept olduğunu, fakat 3 yılla işin bitmediğini belirten Babacan, ''Türkiye'de mevduatın vadesi çok kısa. Özel sektörün içeriden ya da dışarıdan ulaşacağı kaynakların vadesi uzayacaksa bunun yolu tek bir noktadan geçiyor o da devletin daha uzun vadeli hedefler açıklaması, daha uzun vadeli politikalar ortaya koyması'' diye konuştu. Orta Vadeli Programla beraber mali kuralın ana çatısını 16 Eylül 2009'da açıkladıklarını, açıklamadıklarını tek noktanın 4 parametre olduğunu belirten Babacan, o günden bu yana parametrelerle ilgili görüş aldıklarını, akademisyenlerden, iş dünyasından, uluslararası kuruluşlardan, Dünya Bankası'ndan, AB Komisyonu'ndan, IMF'den görüşler aldıklarını, bunların ellerinde toplandığını anlattı. Görüşlerin son derece olumlu olduğunu, adeta ciddi bir mutabakat bulunduğunun söylenebileceğini ifade eden Babacan, sadece kurguda değil, parametrelerin ne olması gerektiği sorusunda da yüzde 70-80 oranında aynı rakamların işaret edildiğini söyledi.
Babacan, ''Türkiye'nin uzun vadeli açık hedefi ne olmalıdır?'' sorusuna yüzde 0,5-1,5, ''eşik büyüme oranı ne olmalı?'' sorusuna yüzde 3,5-5 aralığı verdiklerini belirterek, artık bunların aşağı yukarı belli olduğunu, sordukları herkesin fikir birliğine varmışçasına belli şeylere işaret ettiğini, bu konuda işlerinin biraz daha kolaylaştığını ifade etti.
'Taslak şu anda hazır'
Bir başka soru üzerine, şu anda taslağın hazır olduğunu, detaylı bir yasa taslağı bulunduğunu belirten Babacan, mali kuralın ''merkezi hükümet artı yerel yönetimleri de içine katan bir mali kural'' olduğunu söyledi. Yerel yönetimlerle ilgili kurallarını, ''belediyelerin toplam yıllık geliri neyse o kadar borcu olabilir'' şeklinde özetleyen Babacan, örneğin bir belediyenin ''olmazsa olmaz'' bir atık su arıtma tesisine ihtiyacı varsa, bu belediyenin gelirine bakılacağını, ''yapması imkansız'' bir durumda ise merkezi hükümetin devreye girmesi gerektiğini dile getirdi.
Babacan, bu kurallarla beraber belediyelerin borçlarını da belli sınırlar içinde tutmayı hedeflediklerini, bir belediyenin ödeyemeyeceğini bile bile borçlanmasına izin vermek ya da Hazine garantisi vermenin bir bakıma kendi kendini kandırmak olduğunu söyledi. Bu konuda şimdiden tedbir almak gerektiğini ifade eden Babacan, ''Mali kuralın kapsamı belediyeleri de içerecek. Böylece bundan 10-15 sene ötesine bir çapa atmış olacağız. Açık hedefimiz budur diyeceğiz. Açıkladığımız bütçe açığı hedefi aynı zamanda zımnen nasıl bir borç stoku hedeflediğimizi de ortaya koymuş olacak'' diye konuştu. Yeni ekonomik düzenin kurulacağı önümüzdeki yıllar düşünüldüğünde, şu anda elde tarihi bir fırsat olduğunu dile getiren Babacan, bugün doğru adımları atılır, gelecek sağlama bağlanırsa 5-10 yıl sonra Türkiye'nin bugün hayal edilebileceğin çok ötesine varacağını söyledi. Babacan, ''demokratik rejim, açık toplum, açık ekonomi, özgür basını ekonomik kalkınmanın olmazsa olmazı'' şeklinde niteledi.
'Varsın Türkiye başarısız olsun'
Mali kuralın muhalefete nasıl anlatılacağı, liderlere nasıl aktarılacağı sorusu üzerine, Babacan, 2003-2004 yıllarında yaptıkları birçok reformda muhalefetin de desteği olduğunu, söz konusu dönemde anayasa değişikliği yaptıklarını, muhalefetin AB müzakerelerine başlanması aşamasında destek verdiğini anlattı. Babacan, daha sonra ''Türkiye başarılı oldukça, bu başarı hükümete, AK Parti'ye yazıyor. Biz reformlar yaparsak bu Türkiye'yi daha başarılı bir ülke haline getirirse bunun kredisi olduğu gibi hükümete, AK Parti'ye gidiyor'' şeklinde bir tablonun ortaya çıktığını söyledi.
Babacan, muhalefet partilerinin bunu gördükten sonra şöyle bir tepki oluşturduğunu ifade etti: ''İktidar partisini yıpratacaksak, onların başarılı olmasının önüne geçeceğiz. Eğer bunun maliyeti Türkiye'nin başarılı olmasının önlemekse varsın olsun. Böyle söylemler de var. Varsın Türkiye başarısız olsun, varsın Türkiye batsın yeter ki şu iktidardan, şu Ak Parti yönetiminden bir kurtulalım diyenler dahi var.'' Böylesine bir yaklaşımın hakim olduğu ortamda aranan diyaloğu bulamadıklarını, kendisi dahil birçok bakanın muhalefet liderlerinden defalarca randevu istediğini, ancak randevu verilmediğini anlatan Babacan, mali kural konusunda henüz bir girişimleri olmadığını söyledi. Anayasa paketi konusunda Adalet Bakanı'nın liderlerden randevu alıp, onları ziyaretinin söz konusu olmadığını, cevabı bildiklerini belirten Babacan, ''baştan görüşmeyiz, istemeyiz'' olduğunu kaydetti. Babacan, ''Resmen ben gidip ana muhalefet liderinden randevu istediğimde böyle bir ortamda bilemiyorum ki randevu verir mi vermez mi?'' dedi.
'Son değerlendirmeyi yaptıktan sonra Meclis'e göndereceğiz'
Babacan, takvime ilişkin bir soru üzerine, tasarının herşeyi ile hazır olduğunu, hükümet içinde son değerlendirmeyi yaptıktan sonra Meclis'e göndereceklerini kaydetti. ''2011 bütçemiz mali kuralın sonuçlarıyla uyumlu bir bütçe olacak'' diyen Babacan, mali kuralın 2011 ve 2012 için söyleyeceği bütçe hedeflerinin şu anda Orta Vadeli Programa konulan hedeflerden çok farklı olmadığını da ifade etti.
Babacan, 15 Haziran gibi bir tarihte, 2011 bütçesiyle ilgili bir veri daha ortaya koyacaklarını, o tarihten önce bunun netleşmesini istediklerini, ancak Meclis adına, takvim noktasında ihtiyatlı olduklarını, sadece bekledikleri tarihi söylediklerini anlattı. Meclis aşamasında büyük bir problem olacağını düşünmediklerini belirten Babacan, ancak, yaklaşım ''Türkiye bununla başarılı olur, bu da AK Parti'ye artı yazar, bunu engelleyelim' olursa, bunun kendilerini üzeceğini, ama ellerinden geleni yapacaklarını kaydetti.
IMF, Dünya Bankası zirvesi öncesi G20 toplantısı yapılacağı, uluslararası bankacılık işlemleri, açığa işlemlerin yasaklanması gibi konularda bir tavır konulup konulmayacağı sorusu üzerine Babacan, G20 toplantılarına 2002'den bu yana katıldığını söyledi. İşlerin iyi gittiği dönemde G20'nin gündeminin çok dar olduğunu, sorunların konuşulduğunu ancak somut bir sonuç ortaya çıkmadığını kaydeden Babacan, büyük ülkelerin G20'nin çok ön planda olmasını istemediğini belirtti.
2005 ve 2006 toplantılarında, kendisinin ''bunun zirvesini yapalım, liderler de burada olsun'' diye gündeme getirdiğini kaydeden Babacan, global ekonomik kriz başladığında ABD Dışişleri Bakanının ''G7 ve bazı ülkelerin liderlerini topladığını'' ilettiğini, Dışişleri Bakanı olduğu o dönemde ''G20 ülkelerini de çağırın, daha sonra sorun olur. G20 zirvesi olsun'' dediklerini aktardı. Babacan, belki başka ülkelerin de benzer fikirler ortaya koyduğunu, ertesi gün G20 olarak değiştirildiğini, daha geniş bir gündem konuşulduğunu ama çok somut bir sonuç olmadığını kaydetti. İşler iyi gittikçe köklü reformları yapmanın iyice zorlaşacağını, ancak sıkışık dönemlerde zor kararlar alındığını belirten Babacan, en zor dönemin atlatıldığını, bunların konuşulmasının iyi olduğunu ancak somut adımların atılmamasının kendilerini endişelendirdiğini söyledi.
Para ve kur politikası ile bankacılık sektörü
Bakan Babacan, para ve kur politikası ile bankacılık sektörüne yönelik soruları yanıtladı. Dalgalı kur rejimine ilişkin eleştirilere işaret edilerek, ''dalgalı kur rejimine ve enflasyon hedeflemesine geçişi erken görüyor musunuz? Dalgalı kur rejimini değiştirmek mümkün mü?'' diye sorulması üzerine Babacan, kuru, dövizi alıp satanlar arasında o gün içinde oluşan dengeye bırakmak gerektiğini ifade etti. 10 ayrı uluslararası kuruluşa ''Türkiye için doğru kur nedir'' diye sorulsa 10 ayrı cevap alınacağını belirten Babacan, ''Bizim dönemimizde Türkiye'de farklı bir kur rejimini kimse beklemesin. Bunlar hep konuşulacak ama bizim uyguladığımız kur rejimi değişmeyecek'' dedi.
Babacan, Merkez Bankası'nın döviz rezervleriyle ilgili olarak da mevcut rakamları olması gerekenin biraz altında gördüklerini söyledi. Bu noktada Türkiye'nin kısa vadeli yükümlülüklerine ve özel sektörün ne kadar rezervi bulunduğuna bakmak gerektiğini dile getiren Babacan, şöyle devam etti: ''Biz bunu biraz az görüyoruz. Merkez Bankası'nın alım yapmasında da ana sebep budur. Doğal akışına mani olmadan önceden açıklanmış öngörülebilir bir politikayla döviz alıp, yavaş yavaş döviz rezervini bir miktar daha yukarı çıkarmaktır Merkez Bankasının yapacağı. Burada amaç kesinlikle kuru belli bir noktada tutma çabası değildir. Merkez Bankasının bir kur hedefi yoktur. Bizim de hükümet olarak bir kur hedefimiz yok. (kurun şuradan aşağı inmesini, şuradan yukarı çıkmasını istemiyoruz) diye birşey yok. İnsanların şahsi temennileri olabilir ama bu değişmeyecek. Farklı talepler olabilir ama her gelen talebe (tamam) deseydik bataklığın içindeydik. Belli bir çizgiyi, belli bir ilkeyi koyacaksınız, hedefinizi belirleyeceksiniz aksi halde nereye gideceği belli olmaz. Mutlaka gün gelecektir birileri bunu zorlayacaktır, test edecektir ve o noktada, piyasaların test ettiği noktada dayanmak mümkün değildir. Dolayısıyla bugüne kadar olmadı bugünden sonra da olmayacak kaldı ki rekabet gücünü biz kurda aramayacağız, herkes önce kendi üzerine düşenleri yapacak.''
Vergi uygulamalarında normalleşme
Babacan, ''İş dünyası şunu söylüyor; bu kuru bir veri olarak kabul ediyoruz ama kullandığımız enerji üzerindeki vergi yükü azalsın, gelir vergisi reformu olsun, insan kaynağı maliyeti düşsün. Mali kural hayata geçtikten 3-5 yıl sonra Türk iş dünyasından devletin alması gereken vergide 50 milyar liraya kadar bir azalma olabilecek, bu da iş dünyasına küresel rekabet becerisi olarak dönecek. Bunu nasıl görüyorsunuz'' şeklindeki soruya karşılık da Türkiye'ye yatırım yapanların en çok şikayet ettiği konulardan birinin vergi uygulamalarının öngörülebilir olmaması olduğunu hatırlattı. Maliye Bakanlığı ile bu konuda çalışma yaptıklarını anlatan Babacan, denetim noktasında daha öngörülebilir bir mevzuat olması gerektiğini söyledi. Bir diğer konunun da dolaylı vergilerin yüksekliği olduğunu ifade eden Babacan,''Vergi tahsilatımızın önemli bir kısımını dolaylı vergilerden yapıyoruz. Doğrudan vergilerde tahsilatımız çok çok düşük. Kazanandan kazanırken alamayınca ister istemez onlar harcarken vergi alıyorsunuz. Bu doğru mu? Yanlış. Daha dengeli bir yapı olması lazım. İster istemez dolaylı vergilere yüklenmek zorunda kalıyoruz'' dedi.
Dünya ile mukayese edildiğinde Türkiye'nin tahsil ettiği dolaylı vergilerin milli gelire oranının OECD ortalamasında, ama doğrudan vergilerin oranının OECD ortalamasının çok çok altında olduğunu anlatan Bakan Babacan, ''Yani Türkiye vatandaşından en az vergi alan ülkelerden bir tanesi. Burada bir yandan bazı dengesizlikler var. Bunun normalleşmesi, dengelenmesi lazım. Bunu da zaman içinde kademeli bir değişim olarak Türkiye'de göreceğiz'' diye konuştu.
Tercih orta büyüklükte daha çok banka
Başbakan Yardımcısı Babacan, ''mevduatla ilgili yaptığınız bir açıklama gereksiz bir heyecana yol açtı. İnsanlar (Türkiye'ye yeni mevduat toplayacak bankalar mı geliyor) diye düşündüler. Orada ne söylemek istediniz'' şeklindeki soruyu yanıtlarken de ülkede az sayıda çok büyük banka oluşmasına izin verilmemesi kanaatinde olduğunu söyledi.
Pek çok ülkenin bu çıkmaza girdiğini ve buradan kurtulmanın sıkıntısını yaşadığını vurgulayan Babacan, ''Türkiye'de hazır işler o noktaya gelmemişken oligapol bir piyasa oluşmasın istiyoruz. Bununla ilgili tedbirleri de ayrıca alıcağız. O konuda karar vermiş durumdayız ama ne yaparız onu zaman gösterecek. Türkiye'de daha orta büyüklükte daha çok banka olsun istiyoruz. Bu (yeni bankaların önünü açmak demek midir?) Gündemimizde böyle bir şey yok. Bu konuda şartlar tamamen kapalı değil ama çok zor. O yüksek zor şartlar devam edecek. Yani Türkiye'de banka açmak kolay bir iş olmamaya devam edecek. Çünkü bizim ağzımız çok yandı. Herkes hesabını kitabını ona göre yapsın'' dedi.
Faiz artışı
Babacan, ''Merkez Bankası acaba çıkış stratejisini hızlandıracak mı? bir faiz artışı söz konusu olacak mı?'' sorusunu yanıtlarken de bankanın temel önceliğinin fiyat istikrarı olduğunu, ancak bununla çelişmemek şartıyla büyüme ve istihdamı da gözettiğini söyledi.
Son dönemlerde ekonomide gözlenen toparlanma ve normalleşmeye dikkati çeken Babacan, şunları kaydetti: ''Normalleşen bir ekonomide uygulanacak politikaların da normalleşme yönünde olması doğaldır. Merkez Bankası'nın para politikasındaki önemli konulardan birisi gecelik faiz oranları, bunun yanında da likidite oranlarıdır. Bu kriz döneminde Merkez Bankası çok başarılı bir şekilde finansal istikrarın korunmasında önemli katkı sağladı. Ayın 13'ünde Para Politikası Kurulu var. 14'ünde de bir çıkış yol haritası açıklama hazırlığı var bankanın. Para Politikası Kurulu'ndan sonraki açıklamalarda bir öngörülebilirlik getiriyorlar bundan sonraki dönemler hakkında. Dolayısıyla önümüzdeki hafta Para Politikası Kurulu'ndan sonra yapılacak açıklamada faizle ilgili duruşu tekrar etmiş olacak. Ertesi gün de Merkez Bankamız likidite tedbirleriyle ilgili bir çıkış yol haritasının sinyallerini verecek. Likidite tedbirleri açısından kuşkusuz istişarelerimiz oluyor ama nihayetinde bankanın bağımsız bir şekilde verdiği kararlar bunlar. Önümüzdeki dönemde likiditeyle ilgili alınmış tedbirlerin de normal bir döneme gitmesini yadırgamamak lazım. Merkez Bankası durup dururken Türkiye ekonomisini zora sokacak bir adımı zaten atmaz.''
Babacan, enflasyonla ilgili olarak da özellikle çekirdek enflasyonda bir miktar yukarı hareketin söz konusu olduğuna dikkati çekti ve burada telekomünikasyonla ilgili ciddi artışın söz konusu olduğunu, buraya bakılması gerektiğini dile getirdi. Bakan Babacan, fiyat katılımı ve bu noktada da kira kontratlarına ''açıklanan enflasyon ölçüsünde zam'' gibi bir sınır getirilip getirilemeyeceğine ilişkin olarak da önümüzdeki dönemde kirayla ilgili çok ciddi bir artış öngörmediklerini söyledi. Türkiye'nin ürün fiyatları konusunda pek çok ülkeyle mukayese edilebilir duruma geldiğini ancak hizmetler konusunda durumun böyle olmadığını belirten Babacan, ''Türkiye'de refah arttıkça hizmet sektöründeki insanların maaşları arttıkça kuşkusuz hizmet sektörüyle ilgili enflasyon da daha yüksek seyredecektir. Bu kaçınılmaz bir şeydir. Hizmet sektöründeki enflasyon yüksekliği yapısal bir durum. Onu bizim baskı altında tutmaya çalışmamız bir bakıma boşa bir çaba olacak. Bu arz talep dengesinden çok Türkiye'nin refahıyla alakalıdır. Dolayısıyla bundan sonraki günlerde hizmetle ilgili fiyatların ve hizmetle ilgili fiyat endekslerinin yüksek seyredeceği, bunun yanında ürünlere ilgili fiyatların daha makul seyredebileceğini söyleyebiliriz'' dedi.
Bakan Babacan, kira sözleşmeleriyle ilgili olarak bazı düzenlemelerin ''teorik olarak'' yapılabileceğini, bunların kulağa hoş da gelebileceğini, fakat bunlardan pratik bir sonuç alınamayacağını söyledi. Bu duruma gerekçe olarak Türkiye'de önemli miktardaki kira sözleşmesinin sözlü oluşunu ya da yazılı olsa dahi uygulamaların farklı olabildiğini gösteren Babacan, ''Bu tür şeyler, alanla satan arasında, serbest piyasada şekillenecek şeylerdir. Böyle bir konuda devletin düzenlemeyle fiyat kontrolü, artış yüzdesi kontrolü pratikte mümkün değildir'' dedi.