Hayali suçlamalar ve iftiralar iddianamede: Derhal bırakın!
Gazetemiz yazar, çizer ve yöneticileri hakkındaki iddianame 5 ay sonra tamamlandı. FETÖ sanığı savcının imzasının yer almadığı iddianamenin neredeyse tamamını haber ve tweetler oluşturdu.
cumhuriyet.com.trGazetemiz imtiyaz sahibi ve yazarı Orhan Erinç, İcra Kurulu Başkanı avukat Akın Atalay, Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu, eski genel yayın yönetmeni Can Dündar, Yayın Danışmanı, yazar Kadri Gürsel, Kitap Eki Genel Yayın Yönetmeni Turhan Günay, yazarı Aydın Engin, Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu üyeleri yazarlar Hikmet Çetinkaya, Hakan Kara, çizer Musa Kart, avukatlar Bülent Utku, Mustafa Kemal Güngör, okur temsilcisi, yazar Güray Öz, matbaa sorumlusu Önder Çelik ile muhabirimiz Ahmet Şık, Mali İşler Müdürü Bülent Yener, Muhasebe Müdürü Günseli Özaltay hakkındaki iddianame tamamlandı. İddianamede, gazeteci İlhan Tanır ve @jeansbiri isimli Twitter hesabının sahibi Ahmet Kemal Aydoğdu da sanık olarak yer aldı. Soruşturmayı yürüten FETÖ davası sanığı Murat İnam’ın imzasının yer almadığı iddianameyi, İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili Mehmet Akif Ekinci ve Cumhuriyet Savcısı Yasemin Baba imzaladı. İddianame, hukuk ayaklar altına alınarak, yazar ve yöneticilerimizin avukatlarından önce yandaş medyaya sızdırıldı. İddianamenin ayrıntıları da ilk önce Sabah gazetesi tarafından haberleştirildi. İddianamenin neredeyse tamamını haber ve tweet paylaşımları oluşturdu. Savcılık, yazar ve yöneticilerimizin, “Silahlı terör örgütlerine üye olmamakla birlikte örgüte yardım etme, hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma” suçlarından cezalandırılmalarını talep etti.
‘Örgütü sevimli gösterdi’
İddianamede, Cumhuriyet gazetesinin yayın politikasının, son üç yıllık dönemde, bilhassa da 15 Temmuz kanlı darbe teşebbüsüne uzanan süreç ve sonrasında, Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu’nda yaşanan değişikliklerle eş zamanlı olarak, 90 yıllık geçmişinin ve kuruluş felsefesinin tam aksi yönde değişime uğradığı öne sürüldü. Gazetenin, yıkıcı ve bölücü manipülasyonlara yönelik haberlere imza attığı, terör örgütleri liderlerinin ve yöneticilerinin şiddet çağrısı yapan açıklamalarına yer verdiği, terör örgütlerini ‘sevimli ve meşru’ gösterdiği, Türkiye Cumhuriyeti Devletini uluslararası terör örgütleri ile irtibatlandırdığı, adeta terör örgütleri tarafından ‘ele geçirildiği’ yönünde okur şikayetleri olduğu iddia edildi. İddianamede, “ Cumhuriyet gazetesine, silahlı terör örgütü FETÖ/ PDY tarafından özellikle 2013 yılından itibaren adeta el konulduğu, şüpheli Can Dündar’ın gazetinin başına geçmesi ile birlikte gazetenin, amaç ve hedeflerinin dışına çıkarak farklı bir yörüngeye oturduğu belirlenmiştir. Gazete bu dönemde adeta FETÖ/PDY, PKK/KCK ve DHKP/C terör örgütlerinin savunucusu ve kollayıcısı olmuştur” denildi.
‘Erdoğan’ı hedef yaptı’
Gazetenin, 2013 yılı sonrasında Türkiye’ye yapılan uluslararası açık ve örtülü operasyonlarda aktif rol aldığı ileri sürülen iddianamede, terör örgütleri FETÖ/PDY, PKK/KCK ve DHKP/ C’nin eylemlerini perdeleyerek, basın özgürlüğü ve evrensel hukukun sağladığı ağır eleştiri içeren haber ve yorum yapma hakkının çok ötesinde geçtiği, kayıt dışı illegal siyasete zemin hazırlayarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı asimetrik savaş yöntemleriyle hedef tahtası haline getirerek yoğun bir algı operasyonu başlattığı öne sürüldü.
Hurşit Külter’i sormak suç
İddianamede, başka bir çok basın yayın kuruluşunda yer alan haberler, Cemil Bayık röportajı, Hurşit Külter ve MİT TIR’ları haberleriyle, Fuat Avni isimli Twitter hesabından yapılan açıklamaların haberleştirilmesi, terör örgütlerinin eylemlerini meşrulaştırılma amacı olarak nitelendirildi. Gazetenin, terör örgütleri ile mücadeleyi, ‘saray savaşı’ olarak nitelendirerek, etkisizleştirmeye çalıştığı ileri sürülen iddianamede, şu ifadeler yer aldı: “Cumhuriyet gazetesi ile eş zamanlı olarak PKK/ KCK’nın da yayın organlarında terörle mücadele eden güvenlik güçleri için aynı nitelemeleri yaptığı görülmüştür. Bir dönem FETÖ/PDY’nin adeta yayın organı gibi çalışan Taraf Gazetesinde de ‘asker savaşmak istemiyor’ algısı yaratan manşetlerin attırıldığı, ‘Ordu Soruyor: Neden ölüyoruz?’ denildiği, Kobani olayları ile ilgili PYD övgüsünü yaptığı bilinmektedir.”
Suç delili sayılan haberler
İddianamede, gazetede yayımlanan haber suç delili olarak gösterildi: “Ya Apo Kandil’e ya biz İmralı’ya”, “Kandil’den Hakan Fidan için sarsıcı açıklama”, “MİT suç işledi”, “Erdoğan’la IŞID’i yenemeyiz”, “O TIR MİT’in”, “İşte Erdoğan’ın yok dediği silahlar”, “Nusaybin yerle bir”, “Bodrum’a baskın: onlarca ölü”, “Hükümetin planı, seçim sonrası savaş”, “1 Numara Erdoğan’dı”, “Yüce Divana gitse hayatı bitmiş olurdu”, “Tekbirle patlattı”, “Pimi çektiler”, “Gece yarısı bir el durdurdu”, “O savcılar gitti”, “Yedi TIR’lık kriz”, “Çöküş korkusu”, “Katliam ülkesi”, “Kadınlar Çelik’e saldırdı.” İddianamede, daha önce takipsizlik kararı verilen, Cumhuriyet Savcı Mehmet Selim Kiraz’ı katleden militanlarla yapılan “Bu eylem mecbur bırakıldığımız bir yöntem” başlıklı habere de geniş yer ayrıldı.
Başlıktan çağrışım
Yazarımız Aydın Engin’in 13 Temmuz 2016’da yayımlanan “Cihanda sulh, peki yurtta ne?” başlıklı yazısı, şöyle yorumlandı: “Aydın Engin’in darbe teşebbüsünde bulunan FETÖ/ PDY silahlı terör örgütü mensuplarının kendilerini tanıttıkları ‘Yurtta Sulh Konseyi’ ismini 13/07/2016 tarihli yazısının başlığında kullanması ve itirafçı darbecilerden alınan bilgilere göre bu tarihin darbe teşebbüsünün alt kademeye iletildiği tarih olması son derece manidardır. Nitekim Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının Akıncı Üssüne ilişkin iddianamesinde BYLOCK kullanıcısı olduğu belirtilen FETÖ/ PDY silahlı terör örgütünün firari Hava Kuvvetleri imamı Adil Öksüz’ün 11 Temmuz 2016’da Amerika’ya gittiği ve darbe talimatıyla 13 Temmuz 2016’da Türkiye’ye dönüş yaptığı açık kaynaklara da yansımış bir bilgidir. ”
ByLock’çularla konuşma
İddianamede, yönetici ve yazarlarımızın, FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensuplarının özel bir yöntemle dahil oldukları BYLOCK isimli kriptografik iletişim programını kullanan şüphelilerle çok sayıda bağlantı kurdukları da öne sürüldü. Savcılar gazetecilerin, gazetecilik mesleği gereği kurdukları ilişkileri suç bağlantısı olarak göstermeye çalışırken, “Her ne kadar günün sosyal ve ekonomik koşulları ile iletişim olanaklarındaki yaygınlık dikkate alındığında insanların birbirleriyle irtibat kurması normal görülebilecek ise de farklı meslek grupları ve sosyal çevrelerden olan FETÖ/PDY silahlı terör örgütü nedeniyle haklarında soruşturma yapılan TUTUKLU ya da FİRARİ öğretmen, polis, asker ve diğer kamu görevlileriyle sıklıkla görüşülmesinin hayatın olağan akışına uygun olmadığı gibi tesadüfi de görülemeyeceği açıktır” gerekçesine sığındı.
Fuat Avni’ye özel önem
FETÖ/PDY’nin sosyal medyada etkin olduğu belirtilerek, “Sosyal medya kullanımında dünya çapında ilk 3’e giren bir ülke olmamız nedeniyle bu tip algı operasyonlarının çok geniş kitlelere ulaşabildiği görülmüştür. FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün firari şüphelisi Sait Sefa tarafından kullanılan ‘‘Fuat Avni’’ isimli hesaptan yapılan asılsız ve sahte paylaşımlara, bir kısım şüphelilerin yönetici ve yazarı oldukları Cumhuriyet gazetesi tarafından özel bir önem gösterildiği, gazetenin bu maksatla oluşturulan bir köşesinde Fuat Avni’nin paylaşımlarını haberleştirdiği ve daha geniş kitlelere aktarılmasına aracılık ettiği tespit edilmiştir” ifadesi kullanıldı.
Basın özgürlüğü yorumu
Savcılar, terör eylemlerinin kınanmamasının dahi terörizme üstü kapalı destek niteliğinde olduğunu iddia ederek, basın özgürlüğü konusunda ise özetle şu değerlendirmeyi yaptılar: “Her türlü özgürlük gibi devletin ve toplumun var olabilmesini ve devamlılığını sağlamak için basın özgürlüğünün de bazı sınırları olduğunu, sınırsız özgürlüklerin anarşi doğuracağını kabul etmek kaçınılmaz bir zorunluluktur... Basın-yayın organları sadece amaca uygun ve meşru bir çizgide faaliyet gösterdiği durumlarda basına sağlanan korumadan yararlanabilir.”
Aynı suçtan ikinci kez
Yargıtay’daki MİT TIR’ları davasında Dündar hakkında ileri sürülen iddialar, bu iddianamede de delil olarak yer aldı. Dündar’ın genel yayın yönetmenliğine getirilmesinin ardından gazetenin yayın politikasının radikal bir değişikliğe uğradığı, Dündar’ın MİT TIR’ları haberleri ve röportajlarıyla, devletin güvenliği bakımından gizli kalması gereken belge ve bilgileri yayımladığı ileri sürüldü. Dündar’ın, Türkiye Cumhuriyeti Devletini uluslararası alanda teröre yardım eden ülke olarak lanse etmeye çalıştığı, bu haberi genel seçimlerden bir hafta önce yayımlayarak kayıt dışı siyaseti de organize etme maksadını ortaya koyduğu öne sürüldü. Dündar’ın, “Siyasette Nasıl Geldiysen Öyle Gidersin”, “Piyonlar Devrildi, Sıra Şahlarda” başlıklı yazılarıyla, FETÖ/PDY’nin hükumeti devirmeye yönelik operasyonlarını arkasına almak suretiyle doğrudan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı hedef alan tutumunu ısrarlı bir şekilde sürdürdüğü iddia edildi. Dündar’ın gazeteci olduğu görmezden gelinerek, ‘FETÖ/PDY Polis Akademisi İmamı’ Önder Aytaç, ‘FETÖ/ PDY basın yayın yapılanması sorumlusu’ Ekrem Dumanlı, firari eski Cumhuriyet Savcısı Muammer Akkaş, eski İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu ve 10 Bylock kullanıcısı şüpheli ile iletişim kaydının bulunması suçlamaya delil yapılmaya çalışıldı.
Akın Atalay’ın tweetleri
Akın Atalay’ın, medya operasyonları sırasında basın özgürlüğünü savunan tweet ve açıklamaları da suç delili yapılmaya çalışıldı. Akın Atalay’ın şirket yönetimindeki pozisyonunun bile tartışma konusu yapıldığı iddianamede Cumhuriyet’e husumetleriyle bilinen ‘gazeteci’ Rıza Zelyut ve Mehmet Faraç’ın tanık olarak verdiği ifadeler de aleyhte delil olarak kullanıldı. Zelyut’un, Cumhuriyet’i dışarıdan dizayn ederek yönetim belirleme çabaları bile iddianamede yer buldu.
Cem Küçük tanık oldu
Soruşturma kapsamında yandaş yazar Cem Küçük de tanık olarak ifade verdi. Küçük, ifadesinde, Cumhuriyet gazetesine kin kustu, “FETÖ’nün gizli yayın organı’ olmakla suçladı. Cumhuriyet’in hükümeti eleştirmesini suç olarak tarif eden Küçük, “Genelde yayınlar ‘Türkiye IŞID’e yardım ediyor” şeklinde hükümeti zor durumda bırakmaya yönelikti. Yine PKK lehine çok ciddi yazılar bu gazetede çıkmaya başladı. Yayın politikası Türkiye Cumhuriyeti hükumetini zor durumda bırakmaya yönelik olmaya başladı” dedi. Savcılık, bir dönem Gülen’in en yakınındaki iki isim olan Hüseyin Gülerce ve Latif Erdoğan’ı da Cumhuriyet’in davasında tanık yaptı.
Başkalarının yorumları
İddianamede, Cumhuriyet’i karalama kampanyasına katılan bir çok yandaş kalemin ürettiği yalanlar da delil olarak yer aldı. Savcılar, “Ulusal Basında ve İnternet Haber Sitelerinde Yer Alan İhbar ve Delil Kabul Edilen Haber ve Köşe Yazıları” başlığı altında bir bölüm açarak, Kanal A’da, Perde Arkası isimli programda, Tamer Korkmaz ve Talat Atilla tarafından ortaya atılan iddiaları, dosyaya koydu. 23/09/2016 tarihinde Turktime isimli internet sitesinde 23 Eylül 2016 tarihli “Cumhuriyet Gazetesi Nasıl Ele Geçirildi?” başlığıyla yapılan haber, Sözcü Gazetesi yazarı Oray Eğin’in 22 Kasım 2015 tarihli “Aşk Tesadüfleri Sever” başlıklı yazısı da savcıların ‘dikkatinden’ kaçmadı.
Takipsizlik yetmedi
İddianamede, Ahmet Şık’ın Cemil Bayık röportajı, Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kiraz’ı katleden DHKP/C silahlı terör örgütü üyeleriyle yaptığı görüşme suç delili olarak gösterildi. Oysa Savcı Kiraz haberi hakkında açılan soruşturma takipsizlikle sonuçlanmış, Bayık röportajı hakkında ise soruşturma dahi açılmamıştı.
Kime kaç yıl istendi?
Can Dündar, Mehmet Murat Sabuncu, Kadri Gürsel, Aydın Engin, Bülent Yener ve Günseli Özaltay’ın, “silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüte yardım etme” suçundan ayrı ayrı 7.5 yıldan 15 yıla kadar hapis cezasına çarptırılması istendi. Akın Atalay, Mehmet Orhan Erinç ve Önder Çelik’in “silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüte yardım etme” ve “hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma” suçlarından ayrı ayrı 11.5 yıldan 43 yıla kadar hapis cezasına çarptırılması talep edildi. Bülent Utku, Musa Kart, Hakan Karasinir, Mustafa Kemal Güngör, Hikmet Aslan Çetinkaya’nın da “silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüte yardım etme” ve “hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma” suçlarından ayrı ayrı 9.5 yıldan 29 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılmasını istedi. Ahmet Şık’ın ise “PKK ve DHKP/C” silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte yardım etmek” suçundan 7.5 yıldan 15 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılması istendi.
İnceleme sürüyor
İddianamede, dijital deliller üzerindeki incelemelerin henüz tamamlanmadığı da belirtilerek, “Dosyanın tutuklu işlerden olup sürüncemede kalmaması sebebiyle iddianame tanzim edilmesi yoluna gidilmiş olup, söz konusu raporlar Cumhuriyet Başsavcılığımıza gönderilmesine müteakip dosyasına eklenecektir” denildi.