Haritalarda "Taksim Cumhuriyet Meydanı"
Güneri Civaoğlu'nun 26 Ekim 2008 tarihli Milliyet'in Pazar Ekinde Pazar Kahvesi köşesinde yayımladığı "Taksim Değil, Cumhuriyet Meydanı" başlıklı röportaj dikkati çekti. Sav, mimar ve MÜ öğretim görevlisi Kayhan Bakan'a aitti. Kent peyzajı uzmanı Bakan'ın röportajda Taksim Çeşmesinin onarımı sırasında yıkıntıların arasından bulup çıkardığı "Cumhuriyet Meydanı" levhasını kanıt göstermesi, savını güçlendiriyordu.
cumhuriyet.com.trBu satırların yazarı İstanbul’un tarihi, toplumsal, kültürel gelişimi ile yakından ilgilenen bir toplumbilimcidir. Bakan, bulduğu levhadan hareketle Taksim Meydanı’nın esas adının “Cumhuriyet Meydanı” olduğu savını, yazıyı yayımlamadan benimle de paylaşmış, görüş istemişti. Bir kanıya sahip olmakla birlikte, açık-seçik kanıtlara ulaşamamış olduğum için net bir görüş belirtememiş, kendisine yeteri kadar yardımcı ve destek olamamıştım.
Sonraları, özellikle büyüğüm, değerli araştırmacı Cahit Kayra’nın yardımı ile kimi haritalara ve belgelere ulaştım. Vardığım, bir bölümü Cumhuriyet’in tarihi ile sıkıya ilişkili olduğuna inandığım, sonuçları Cumhuriyet okurları ile paylaşmak istiyorum.
Cumhuriyet öncesi ve hemen sonrası
Cumhuriyet öncesi haritalarda Taksim Meydanı Beyoğlu Cadde-i Kebir’inin (günümüzde İstiklal Cad.), Sıraselviler Caddesi ile kesiştiği, Taksim Kışlası ile Talimhane Meydanı’nın yanı başındaki yol kavşağı olarak görülüyor.
Yani o yıllarda Taksim, adını su makseminden alan Meydan’dır.
Meydanın bir yanında Taksim Kışlası bulunuyordu.
1926’da hazırlanan Pervitch haritaları olarak bilinen sigorta haritasında durum fazla değişik değildir. Rue de Pera yani Osmanlı’nın Cadde-i Kebir’i, artık İstiklal Caddesi olarak adlandırılmış olduğu için parantez içinde Fransızca İstiklal sözcüğüne yer verilmiş. Sıraselviler Caddesi yerinde duruyor, buna karşılık günümüzdeki Cumhuriyet Caddesi (Taksim’i Osmanbey’e bağlayan cadde) Taksim Bulvarı olarak geçiyor.
Buraya kadar her şey olağan.
Cumhuriyetin kuruluş yılları
1930’lu yıllarla ilgili araştırmalar ise farklı sonuçlar veriyor. Meydanın adı 1933’de “Taksim Cumhuriyet Abidesi Meydanı” olarak geçiyor. Benzer şekilde 1930’lu yıllardan başlayarak 1960’lı yıllara kadar uzanan yelpazede hazırlanan değişik kaynaklarda Taksim Meydanı’nın adı “Taksim Cumhuriyet Meydanı” olarak geçiyor. Örneğin 1950’de Rasim Ziyaoğlu-Hayrettin Lokmanoğlu- E. Raşit Erer tarafından hazırlanan İstanbul Turistik Rehberi’nin Beyoğlu Turu bölümünde “Taksim Cumhuriyet Meydanı” hem tanımlanıyor hem de planı veriliyor:
“Şehrin en büyük ve güzel meydanıdır. Milli ve resmi törenler, büyük geçit resimleri, bu geniş ve muntazam sahada yapılır. Meydan eskiden dar ve bakımsız bir halde idi. Cumhuriyet Abidesi de etrafını saran çirkin bir manzara ortasında kalıyordu. Sonradan, meydan eski Taksim Kışlası ve Ayaspaşa semti istikametinde genişletilerek büyütülmüş ve 1941 yılında İstanbul Belediyesi tarafından Cumhuriyet rejimine layık bir hale getirilmiştir.”
Planda Meydanın adı açıkça “Cumhuriyet Meydanı” olarak geçiyor.
1955’de Hayrettin Lokmanoğlu tarafından hazırlanan bir başka Şehir Rehberi’nde “Haritalı Şehir Rehberi” Meydan’ın adı bir kez daha “Cumhuriyet Meydanı” olarak geçiyor.
Ansiklopediler
Ansiklopedik kaynaklarda yeterli açıklık yok. 1990’larda yayımlanan İstanbul Ansiklopedisi’nde, Büyük Larousse’da, Meydan Larousse’da, Ansiklopedi Britannika’da “Cumhuriyet Meydanı” diye ayrı bir madde yok.
Büyük Larousse’un ve Meydan Larousse’un “Taksim Meydanı” maddelerinde (Cumhuriyet Meydanına) dolaylı göndermeler var: Taksim Meydanı: “…. İstiklal, Sıraselviler ve Gümüşsuyu caddeleri Taksim (Cumhuriyet) alanına açılır. ( Büyük Larousse, cilt 18, s. 11177, Gelişim Yay., 1986)
Taksim Meydanı: “Taksim kesiminin merkezi, Cumhuriyet Anıtı’nın bulunduğu yer olan Cumhuriyet (Taksim) Meydanıdır.”
Sonuç:
Anlatılanlardan şu çıkıyor:
Taksim Meydanı Cumhuriyet’in bir eseridir.
Taksim Meydanı’na karakter kazandıran, Cumhuriyet Anıtıdır.
1930’dardan itibaren Taksim Meydanı, halk arasında ve İstanbul yazışmalarında Taksim Cumhuriyet Anıtı olarak anıldı.
Mimar Kayhan Bakan’ın çöplerin arasında bulduğu emaye levhanın da kanıtladığı gibi Taksim Meydanı’nın adı Taksim Cumhuriyet Meydanı idi. Bu ad resmen Meydan’a verildi mi? Bilemiyorum. Sonraki yıllarda cami- kültür sarayı, AKM’nin yıkılması vb tartışmaları ile gündeme gelen Taksim Meydanı’nın adındaki Cumhuriyet ibaresinin nasıl yokedildiğini de bilemiyorum. Adın bir encümen kararıyla kaldırdığını da sanmıyorum.
Diğer bir deyişle, levhası kaldırılmış olsa da, Meydan “Taksim Cumhuriyet Meydanı” olmaya devam ediyor.
Öyleyse ne duruyoruz? Modern İstanbul’un kalbini yeniden Taksim Cumhuriyet Meydanı adıyla günlük kullanıma sokmanın önünde bir engel yok.
Mimar Bakan’ın uyarısı, bizi aslımıza döndürmeli.
Milli mücadeleyi yücelten bir anıt
Anıtın dikileceği yer olarak Taksim’in seçilmesi rastlantı değildir. Cumhuriyet’in ilanından sonra, yukarda belirtildi, milli mücadeleyi canlandıran ve yücelten bir anıta ihtiyaç duyuldu. Dahası törenlerin yapılacağı, insanların bir araya geleceği bir alana ihtiyaç vardı. Deyim yerinde ise, Cumhuriyet’in ilanı anıt ve meydan düşüncesini beraberinde getirdi.
Neden Taksim, sorusuna İstanbul üzerine en çok kafa yoranlardan Çelik Gülersoy şu yanıtı veriyor:
“Eski İstanbul yani tarihi yarımada imar operasyonları geçirmişti ama bileşimi hala doğulu idi. Cumhuriyet Anıtı, kentin eski eski bölümünden uzak, taze ve bakir bir yerde kurulmalıydı. Taksim kavşağında kuruldu.” (12)
O yılların tanıklarından gazeteci İsmet Bozdağ ise Taksim Meydanı ile Cumhuriyet Meydanı arasındaki ilişkiyi şöyle anlatıyor:
“O yıllarda Taksim Meydanı gerçekten avuç içi kadar bir yerdi. Hatta ortada bir Atatürk heykeli olmasa, meydan olduğunun belki farkına bile varmazdınız.” (12)
Şanlı kafile geçmişin kapısından çıkıyor
Cumhuriyet’in ilanının ardından yeni yönetimin ülkeyi heykellerle donatmayı, haklı olarak, bir uygarlık projesi olarak görmesi, kent dokusunu da etkiledi. Ancak elde yontu sanatçısı yoktu. Genç Cumhuriyet bir yandan gençleri Avrupa’ya eğitime yollarken, yontu sanatçıları İtalyan Canonica’yı ve Avusturya’lı Krippel’i ülkeye davet etti.
İstanbul’a dikilen ilk Atatürk Anıtı, Sarayburnu’ndaki Atatürk Anıtıdır.
(Yer seçiminin 1919 Martındaki gelişinde İstanbul’a Sarayburnu’nda ayak basan İşgal Orduları komutanı Fransız mareşal Francet d’Esparay’in o günkü gövde gösterisine tepki ile ilgili olduğu açıktır.)
Sarayburnu heykelininin yapımına koşut olarak, İstanbul Belediyesi 1926’da “Taksim Meydanı Abide Komisyonu” kurdu. İtalyan sanatçı Canonica ile anlaşma imzalandı. Tasarlanan anıt Belediye’nin önderliğinde halkın ve ticarethanelerin bağışlarıyla gerçekleştirildi. Canonica’nın heykele başlamadan önce Atatürk’le konsept hakkında birçok kez tartıştığı biliniyor. Atatürk’ün üzerinde durduğu ve önemsediği hususun, kendi heykelinin yapılmasından çok heykelin Türkiye’ye girmesi olduğunu Canonica’nın anılarından öğreniyoruz. Çünkü heykel, Mustafa Kemal’e göre modernleşmenin dışa vurumudur. İlk tasarımda, tek başına görülen Atatürk, sonraki tasarımda yerini Kurtuluş Savaşı kadrosuna bırakıyor. Önde Cumhurbaşkanı Atatürk, sağında başbakan İsmet İnönü, solunda Mareşal Fevzi Çakmak ve hemen arkalarında dönemin Sovyet Elçisi Aralov kompozisyonu kesinleşiyor. Atatürk’ün anıtın kompozisyonuna müdahale ettiği, Canonica ile saatlerce tartıştığı, Sovyet elçisi Aralov’un gurubun içine alınması talimatını bizzat verdiği biliniyor. (10)
Cumhuriyet Anıtı 8 Ağustos 1928’de Meclis Reisi Kazım Paşa tarafından 30.000 kişinin katıldığı büyük bir törenle açıldı. Açılışta konuşan Taksim Meydanı Abide Komisyonu başkanı Hakkı Şinası Paşa anıtı “şanlı kafile geçmişin kapısından çıkıyor” \t\tsözleriyle tanımladı.