Gürültüden uzak, iç sesine yakın (14.08.2020)
Ege Soley’in kaleme aldığı, hız çağına karşı duran bir anlayışla insanın iç dünyasını öne çıkaran Yakın, kendi sesini duymak isteyenlere yeni yollar açıyor.
Likya BademciDoğan Novus’tan
yayınlanan ilk kitabı Sakin ile okurlarını anın içine gizlenmiş
küçük sakinlik adalarına davet eden Ege Soley’in ikinci kitabı Yakın
yayımlandı.
Sakinliğin ardından
kendimize daha yakın hissetmemizin yollarını açan bu ikinci kitap, dünyanın
gürültüsünden ve hayatın hızından uzaklaşıp kendi iç sesimize yakınlaşmak için
bir davet.
Ege Soley ismi kimileri
için oldukça tanıdık bir isim. İlk kitabı Sakin’i okumamışsanız
bile kendisini çiçek tasarımlarından ve kadınların ürettiği ürünlerin
satıldığı, yavaş yaşam ve yavaş tasarım anlayışını destekleyen “Slow Public”
girişiminden hatırlayabilirsiniz.
Benimsediği hayat
anlayışını kitaplarına da taşıyan Soley, önceki kitabıyla “koşmayı bıraktığın
gün vardığın gündür” diyerek, hız çağına meydan okuduğu bir çağrıda bulunmuştu.
Yeni kitabında
okurlarına “Sevgili arkadaşım; hepimiz bir başkasının hikâyesinin bir
köşesi, birbirini bir yerlerde mutlaka tamamlayan film kareleriyiz. Kendimize
yaklaştıkça ben, biraz uzaklaştıkça başkalarıyız. Ve eğer tek bir sesin
peşinden gideceksek hayatta, bu sadece kendi sesimiz. Çünkü yazdığımız eninde
sonunda kendi hikayemiz.” diyor.
Kendine yaklaşamayan
insanın hep biraz eksik, hep biraz yarım, hep biraz yavan olduğunu fark
ettirmek isteyen bu kitap, bir yanıyla yazarının iç dökümü.
Kulaklarımı tıkadığımız
ya da dışarının gürültüsünden duyamaz hale gelip unuttuğumuz kendi iç sesimizi
bize tekrar hatırlatıp, ona yeniden yaklaştırma niyeti taşıyor.
Bunu yaparken insanın
kendi kumaşından, ormanından, göğünden, denizinden, toprağından korkmamasını
hatırlatıyor. Bir yanıyla okuruna güç veriyor korkma derken.
YALNIZLIK, GÖĞSÜNDEKİ
VAHŞİ BİR HAYVAN GİBİ
İnsanın içine düştüğü
en büyük gaflet kendi isteklerine, arzularına, düşlerine kulağını tıkaması.
Böyle böyle kendiyle yabancılaşıp kendinden uzaklaştıkça gündelik hayatın koşturması
içinde yorgun, ne istediğini bilmeyen, hayalleri olmayan mutsuz insanlara
dönüşüyoruz.
Öyle ki bunun bile
farkında olmadan geçen günlerde kendimize uzaklaştıkça, sanki bir başkasının
hayatını yaşıyormuşçasına savruluyor, belki “bunu gerçekten istiyor muyum?” ya
da “aslında ne istiyorum?” sorusunu kendimize hiç sormaz oluyoruz.
Yalnızlaşıyoruz.
Bu yalnızlığı insanın
göğsüne yerleşmiş vahşi bir hayvana benzetiyor Soley. Oysa ne çok ihtiyacımız
var sevilmeye ve şefkate. Bu sevginin de şefkatin de kaynağını dışarılarda
ararken içimizde akmakta olan o pınara sırtımızı dönüyoruz.
Soley, tıpkı bir önceki
kitabında olduğu gibi kendi hayatında karşısına çıkan olaylardan, insanlardan
öğrendiklerini, bunların kendisine hissettirip düşündürdüklerini en içten haliyle
paylaşıyor okurlarıyla.
Öte yandan kendi
hayatını etkileyen kelimeler ve bu kelimelerle kurduğu bağlardan yola çıkarak
virgüller koyuyor, sayfaları arasında nefes alanları yaratıyor.
Örneğin Hawaii
geleneğinde inancın gücüne işaret eden ve “dünya sen nasıl düşünüyorsan
öyledir” anlamına gelen “ike” gibi. Yahut Flamancada “beklemenin zevki”
anlamına gelen çok şeye hızlıca sahip olmaya alıştığımız dünyamızda sabırla ve
sevgiyle beklemenin de güzel olabileceğini hatırlatan “voorpret” gibi.
Kitabını bitirirken
küçük bir teşekkür notu da koymayı ihmal etmemiş. Buradan ikisini seçip not
düşmek bu yazıyı bitirirken yerinde olacaktır.
“Avuçlarımı terleten
heyecanlarım ve başımı ağrıtan korkularıma teşekkür ederim”, bir de “bu çok
basit ve çok ihtişamlı, çok sade ve çok karışık, çok yalnız ve çok kalabalık
hayata teşekkür ederim.”
Sahiden de hayat
zıtlıklarıyla ve çelişkileriyle bir bütün. Bu bütünün içinde kendimizden
kopmadan, akışta ama aynı zamanda akışla paralel kulaç atarak ilerlemek,
dalgaların sesinde zaman zaman büyülenip zaman zaman endişe duyarken bile kendi
sesine kulak tıkamamak için bir hatırlatma olan Yakın, anın
kıymetini içindeyken de fark etmeye dair bir çağrı.
Yakın / Ege Soley /
Doğan Novus / 160 s. / 2020.