Göbeklitepe'de 11600 yıllık tarih gün ışığına çıkarıldı

İnsanlığın uygarlaşma evrelerini açıklama konusu hiç bugünkü kadar ciddi ve çok taraflı bir tartışma konusu olmamıştı herhalde. Şanlıurfa'nın merkezine sadece 20 dakika uzaklıkta bulunan Göbeklitepe yaklaşık 11600 yıl öncesinden kalma, son 15 yıldır gün ışığına çıkarılan yapılarıyla gerçek anlamda tüm arkeoloji tartışmalarının "göbeğine" oturuvermiş gibi görünüyor.

cumhuriyet.com.tr

Oysa bir kaç yıl öncesine kadar  neolitik döneme ilişkin "anlaşılabilir" bir açıklamalar  bütünü söz konusuydu. Avcılık ve toplayıcılıkla geçinen paleolitik çağı insanı tarım ve hayvancılıkla birlikte yerleşik yaşama geçerek köyler, kentler kurmaya başlarken zenginlik ve güvenliğini borçlu olduğu tanrılara da tapınaklar inşa etmeye  başlamıştı. Mimari ve sanatta belli bir gelişmenin ardından tapınakların ve süslemelerinin ortaya çıktığı genel olarak kabul görüyordu. Ortaya koyduğu buluntularla Göbeklitepe tüm bunları yeniden tartışılır hale getirdi ve arkeologlara ciddi bir iş çıkardı.

FOTO GALERİ İÇİN TIKLAYINIZ

 

Alman Arkeoloji Enstitüsü'nden Klaus Schmidt kazıyor Göbeklitepe'yi. Önce onun gözleri önünde, elleri altında belirmeye başlamış bu hazine. Büyük bir heyecan duyduğu da muhakkak. Ama en önemlisi bu kazının ona ne kadar önemli bir sorumluluk yüklediği. Çünkü elde ettiği buluntularla yapacağı yorumlar büyük tartışmalara yol açacak gibi.  Hatta daha şimdiden hafta geçmiyor ki dünyanın şu veya bu ülkesinden Göbeklitepe ile ilgili bir yorum ortaya atılmasın.

Harran Ovası'na hakim olan bu çıplak tepenin tam ortasında bir ağaç bulunuyor. Buradaki tarihi kutsal mekanı işaret eder gibi duruyor adeta. Günümüzde hala dini amaçlı bir ziyaret yeri  olduğunu gösteren çaputlar bağlanmış ağacın dallarına. Ağacın gölgesinde ise mezar olduğuna inanılan taş yığınları...Günümüzden 11 bin yıl önce insanların ziyaret ettiği bu mekanın günümüzde de bu özelliği sürdürmesi çok şaşırtıcı gelebiliyor insana...

15 yılı aşkın bir süredir devam eden kazılarda 4 adet yuvarlak yapı ortaya çıkarılmış. Bunlara benzer  en az 20 yapının daha toprak altında bulunduğu söyleniyor. Çapları 10 ile 30 metre arasında değişen yapıların ortalarında yükseklikleri 5 metreye varan karşılıklı iki dikili taş blok duruyor. T şeklinde yontulmuşlar. "T" şekli insan siluetini veriyor. Üzerlerinde eller, kollar, kemer ve hayvan postu şekillerinin yanısıra beceriyle işlenmiş çeşitli hayvan kabartmaları var bu gösterişli dikilitaş çiftlerinin. Onların etrafına daire şeklinde  dizilmiş diğer taş bloklar ise duvarlarla birbirlerine bağlanmışlar. Ortadaki bu geniş mekana giriş kapısı yok. Diğer taş bloklar ise  labirenti andıran birbirinin içine geçmiş daireler şeklinde konumlanmışlar. Tüm bu olgulardan yola çıkarak bir tapınaklar tepesi olarak nitelemek mümkün Göbeklitepe'yi. Dünyanın bilinen en eski tapınakları...

Günümüzden 11600 yıl öncesine tarihleniyor bu buluntular. Yaklaşık 1000 yıllık bir dönem boyunca oluşturulmuşlar. Sonra da ilginç bir şekilde terkedilmişler. Böylesine görkemli yapılar bütününü kimlerin yapmış olduğu ise bizler için en büyük merak konusu. Arkeologlar için ise zor bir sınav sorusu.  Çünkü hem o günün bilgi birikimi ile bu derece detaylı bir kompleksin gerçekleştirilmiş olması şaşırtıcı, hem de bu çevrede bu yaratıcı ve üretici  kapasiteye sahip olabilecek insanların yaşadığı bir mekan tespit edilebilmiş değil.

İnsanlığın yerleşik yaşama henüz geçme aşamasında olduğu bir dönemden söz ediliyor. Kendisi için ancak derme çatma kulübeler yapma becerisine sahip olması gereken insanlar nasıl olur da böylesine  karmaşık özellikler taşıyan, inşa ve süsleme yetenekleri gerektiren yapıları gerçekleştirmiş olabilirler? Tarım ve hayvancılığın başlaması ile birlikte yerleşik yaşama geçen insanların daha sonra tapınaklar yaptığı kabul görürken Göbeklitepe örneğinde henüz gerçek anlamda kendisine kentler kurmadığı düşünülen insanların nasıl bu kadar mükemmel bir tanrılar kenti kurduğu sorusuna yanıt verilmeye çalışılıyor.

Tapınakları oluşturan taş blokların ağırlığı yer yer 15 tonu geçiyor. Tekerleğin bulunmadığı bir dönemde bu blokların 300-400 metre uzaktan buraya taşınması gerekmiş. Bu taşların planlanması, yontulması, dikilmesi, kabartmaların oluşturulması mutlaka  belli bir organizasyonun sonucu olmuş. Yer yer 500 kişinin aynı anda burada çalışmış olması gerektiğinden söz ediliyor. Oysa böyle bir işe koyulacak, zaman ayıracak, kalabalık bir nüfusun varlığına işaret eden bir yerleşim ortada görülmüyor. Bu durumda birbirini az-çok tanıyan çeşitli grupların ortak eseri olmalı bu tapınaklar. Belli dönemlerde bir araya gelerek uyum içinde bu taşları dikerek yontmuş olmalılar. Ancak ne olursa olsun henüz yerleşik yaşama geçme aşamasında olan insanların bu çarpıcı özelliklere sahip  25  tapınak yapısını inşa etmesi ve burada ritüeller düzenlemesi  son derece  şaşırtıcı ve heyecan verici değil mi ? Onlarca topluluğun kutsallığında birleştikleri bir tepe ve onun üzerine kurulmuş olan bir dizi tapınak. Tam bir tanrılar kenti...

Burada elde edilen izler çeşitli yiyecek kalıntılarını da kapsıyor. Belli ritüelleri gerçekleştirirken tanrılara sundukları hayvanlardan insanlar da birer parça yemiş olmalılar. Bulunan hayvan kemikleri arasında av hayvanlarının çokluğu ve kabartmalar üzerinde yine bunların varlığı bu tapınak alanı ile avcı toplum arasında bir ilişki gibi görülse de yılan kabartmalarının bolluğu ve buna karşılık hiçbir yılan kalıntısına rastlanmaması da bir başka ilginç nokta. Bu kadar kapsamlı bir şantiye de yontu aletlerinin bulunmamış olması da bir diğer soru işareti.

Kabartmalar ve heykeller o dönem için birer sanat şahaserleri. Yerinde sergileme konusu Göbeklitepe için kaçınılmaz bir durum. Ancak bazı parçalar şu an için Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi'ne taşınmış ve orada sergileniyor.

Göbeklitepe henüz tarım ve hayvancılığın insan yaşantısının asli unsurları olmadığı bir dönemde insanların ne kadar zengin bir inanç dünyasına, ne kadar yetkin bir soyutlama ve tasvir yeteneğine  sahip olduklarını gösteren bir yerleşim. İnsanlığın en önemli kültür miraslarından birisi. Klaus Schmidt ve ekibi büyük bir gayretle ilginç bir oluşumu adım adım günyüzüne çıkarırken bu topraklarda binlerce yıl öncesinde yaşamış olanların yarattıkları eserler bizleri hayranlıkla, şaşkınlık arasında bir duyguya sürüklüyor. Anadolu tüm dünya şaşırtmaya devam ediyor...

Fotoğraflar: Edibe Buğra