Gezginlerin Hindistan rehberi

Ali Murat Yılmaz ve Gülenay Pema Antep “Hindistan Rehberi” isimli kitaplarında gezginlerin Hindistan’la ilgili akla gelebilecek tüm sorularına cevap veriyor. Hindistan’ın pazarlanan egzotizminin de oradaki halkın anlayış ve samimiyetinden fazlası olmadığını anlatıyorlar. Hindistan’daki halkların kardeşliğinin, ticarileşen mistizminden çok daha öğretici olduğunu söylüyorlar.

cumhuriyet.com.tr

Gülenay Pema Antep dağlara bakarak ve onlara hayranlık duyarak büyümüş. O günlerde Himalayalar’ı aklına koyan Antep, gezginliğe 21 yaşında tek başına Nepal’e gidip başlamış. Bu macerada tek desteği iyi bir rehber kitap olmuş. Sonra Hindistan’ı görme tutkusu başlamış ve gittikten sonra da oradan vazgeçememiş. Ali Murat Yılmaz görsel yönetmen. İşinden ve İstanbul’dan bunaldığı bir noktada Hindistan aklına düşmüş. İşini gücünü oradan yürütebileceği kararını verdikten sonra da tanışıklığı olan Gülenay Pema Antep’e bir mail atmış. Sonra da ilk uçakla Hindistan’a gitmiş. O günden beri birlikteler, yılın büyük kısmını Hindistan’da geçiriyorlar. Hatta oranın hayatına karışıp bir butik bile açmışlar. Hindistan’da esnaf olduktan sonra Türkiye’den gelenlere de rehberlik yapmaya başlamışlar. Hindistan’ı karış karış gezip, oradaki hayatı “turist” gibi değil de “gezgin” gibi tecrübe edip bunu da bir rehbere dönüştürmüşler. Şimdi de Yerkuşağı Gezi Rehberleri’nin ilk kitabı olarak Hindistan’ı yayımladılar. Devamının da geleceğini söylüyorlar. Hindistan’ı bir gezgin için deşifre eden bu rehberde 71 adet eyalet, bölge ve şehir haritası, 22 bölge ve ayrıntılı tarihi,1000’lerce lüks-orta-hesaplı otel ve restoran, otobüs, tren ve uçak seferleri, ücretleri, yerel diller ve seyahat kolaylaştıran ipuçları, Hindistan’da seyahat etmiş gezgin notları, yani seyahate çıkmadan önce sorulacak her sorunun cevapları var.

Yılmaz ve Antep için önemli olan gittikleri yerde yerelleşebilmek. O yüzden de Hindistan’a gittiğinizde turist rehberlerinin eline düşmemelisiniz diyorlar. Gezgin ile turist kavramlarının birbirine karıştırılmaması gerektiğine inanıyorlar, çünkü onlara göre gezgin yaşar, turist ise tanık olur. İşte anlattıkları.

 

Hindistan maceranız nasıl başladı?

Gülenay: Küçükken evimiz Ağrı Dağı’na bakıyordu, benim de dağlara karşı inanılmaz bir ilgim vardı. O günlerde Himalayalar aklıma girdi. 1998 yılında, 21 yaşımdayken, aniden karar verip Nepal’a gitme kararı aldım. Hemen bir “Lonely Planet” rehberi alıp okumaya başladım. Elime aldığım rehber bana orada yapmam gereken her şeyi anlatıyordu. Elbette bu kararı verdiğimde babam bana küstü, ertesi gün ise beni havalimanına bıraktı. Ben de 15 günde Nepal’i karış karış gezmeye çalıştım. Türkiye’ye döndüğümde ise artık ben o eski ben değildim ve her şey gözümde değişmişti. Sonra Hindistan’ı gözüme kestirdim ve işlerimi ayarlayıp para biriktirmeye başladım. Bir aylığına gittim ama üç ay kaldım. Ne varsa görüp, anlamaya ve anlamlandırmaya çalıştım. Şimdilerde öğretiler yozlaştırılmış ve ticarete dökülmüş durumda olsa bile, gerçek anlamda bu işi yapanları bulmak mümkündü. Sonunda kendime uzun süreli bir rota çizip orada kalmaya karar verdim ve Türkiye’ye gelip mesleğime, dijital pazarlamaya geri döndüm, para biriktirmeye başladım. İkinci gidişimde 10 ay kaldım, kitaplarda anlatılanın dışında bir Hindistan yaşadım. Beş yıldır kışlarımı Hindistan’da geçiriyorum. Üç yıl önce de Murat bana bir mail attı “geliyorum” diye. Her şey böyle başladı.

 

Hindistan’da kalmaya nasıl karar verdiniz?

Ali Murat: Hindistan’ın batı sahilinde küçük bir eyalet olan Goa’da iki ay kaldık, sonra Türkiye’ye döndük ama aklımız orada kalmıştı. Grafik tasarımı yapıyordum ve bunu niye oradan yapmayayım diye düşündüm. Ajans ve yayınevleri ile anlaşmalar yaptım, tasarımlarımı yurtdışından gönderecektim. Yani artık buluşma ve toplantı yoktu! Böyle olunca da tekrar Hindistan’ın yolunu tuttuk.

 

Rehber fikri nasıl ortaya çıktı?

Gülenay: Ben gezginliğe iyi rehber sayesinde başlamıştım, çıkış noktamızda hep bu oldu. Hindistan çok büyük, ya hepsini anlatacaksınız ya da anlatmayacaksınız, ama Türkiye’den gidebilecek gezginler için en geniş gezi planlarını çıkarıp 22 eyaleti kitaba aldık. Oraya sıfırdan gidecek bir insanın her şeyini karşılayacak bir sistem kurduk. Ben kendi geziş şeklimi, hayatımı ve anlayışımı, nasıl gezilmesi gerektiğini anlatmanın derdindeydim. Yani turla, kültür alışverişi yapmadan, cam fanustan başka bir medeniyete bakmanın soğukluğunu yaşamak ve yaşatmak istemedim. Benim için önemli olan yerelleşme tecrübesi yaşamak. Zaten Hindistan’a gittiğinizde turist rehberlerinin eline düşmemelisiniz.

Ali Murat: Türkiye’den ayrılmadan önce kitapçıları gezdim ve Hindistan hakkında Türkçe bir gezi rehberi olmadığını fark ettim. Rehber fikri o anda aklıma geldi. Sonrasında altı ay kadar Hindistan’ın değişik yerlerine seyahat ettik. Hem gezdik hem yazdık. Bir yandan başka bir ekip de haritalar ve kaynak yazıları için çalışmaya başladı. Neredeyse bir buçuk yıldan fazla sürdü bu iş. Her bütçe için konaklama ve restoran bilgileri de dahil tüm ulaşım bilgilerini bu kitaba en güncel halleriyle ekledik.

 

Hindistan hem mistik ve gizemli anlatılır, son yıllarda bu artık bir pazara da dönüştü. Nedir insanları Hindistan’a çeken?

Ali Murat: Hindistan’ın keşfedilecek birçok şeyi var. Öncelikle insanları; yüzyıllardır doğal olarak var olan kast sisteminin içindeki değişik yaşam sınıflarını görmek çok farklı bir tecrübe. Din kardeşliği inanılmaz. Hindular, Katolikler, Budistler inanılmaz bir hoşgörü içinde birlikte yaşıyorlar. Büyük bir kesim sokakta doğuyor, büyüyor ve ölüyor. Zıttı yok mu, hem de çok. İşte bu zıtlıklar içinde inanılmaz bir uyum var. Mesela Rajasthan çöllerindeki Hintliler ile Güney’deki balıkçı ve çiftçi halkın arasında her anlamda bir uçurum var. Dilleri, dinleri, ırkları hepsi farklı ama kardeşliklerine diyecek yok. Bu anlamda Hindistan’ın mistizmini ve ticarileşen, pazarlanan halk kültürünü bir yana bırakın, onlardan öğrenilecek çok şey var.

- Hindistan’da “Varanasi” şehrinden çok bahsedilir, kırmızısı, kızılı bir başkadır derler.

Gülenay: Varanasi’de ilk kez bir gezgin olarak görülmez hissetmiştim kendimi. Genelde Hindistan’da turist demek para demek, orada durum epey farklı. Kimse kimsenin farkında değil. Kimi tapınıyor, kimi cenazesiyle uğraşıyor, kimi düğün yapıyor, kimi yalnızca seyrediyor... Orası ölmek ve doğmak için gelinen bir şehir. Varanasi’de ölmek, öteki hayata daha iyi bir yerden başlamak anlamına geliyor.

 

Konuşurken hep gezgin ve turist kavramlarını dikkatli kullanıyorsunuz. Sizin için aralarındaki fark nedir?

Gülenay: Gezgin yola çıkmadan önce maddi, manevi gideceği yere hazırlanır, okur, araştırır, inceler. Orada yaşamayı, yani her şeyi göze alır. Turist ise gidip, görüp fotoğraf çekip gelendir benim için. Mesela ben çoğu seyahatlerimde fotoğraf makinemi yanıma almam, çünkü her şeyi fotoğraflamak isteme telaşı hayatı kaçırmanıza neden olur, dışarıyı objektiften görmeye başlarsınız ki bu da hiç hoş bir şey değil. Ben o yüzden fotoğraf çekmek için ayrıca seyahate çıkmayı deniyorum, o zaman hayatın dışında kalıyorum ama sanırım onun keyfi de öyle çıkıyor.

 

Siz de orada turlar düzenlemeye başlamışsınız. Siz farklı olarak ne vaat ediyorsunuz?

Gülenay: Ben tur düzenlediğimde ya da arkadaşlarımı Hindistan’a davet ettiğimde onları havalimanında karşılayıp, oranın yerlisi gibi halk otobüsleri ile şehre götürerek işe başlıyorum. Çünkü, İstanbul’da gündelik hayatı nasıl yaşıyorsak, oranın da hayatını gündelik şekilde yaşamaya alıştığınızda o kültürün tadını çıkarmaya başlıyorsunuz. Yani klimalı jipler sizi havalimanından alıp, klimalı otelinize ve hediyelik eşya dükkânlarına, boyalı tapınaklara ve huzur ticaretine yönlendirdikleri zaman işiniz aslında bitmiş oluyor. Biz zaten oranın halkı olduk, gelenleri de onların arasına sokuyoruz.

 

Hintlilerle ilişkileriniz nasıl?

Gülenay: Hindistan halkı çok anlayışlı, çünkü çok sakinler. Hatta yabancılar sokakta kavga ederken onlar oturup onları seyreder ve gülerler. Zaten ses yükseltmek, küfür etmek, tartışmak onların hayatında çok az yaşanan tatsızlıklar. Elbette bu yaşama karıştığınızda ister istemez siz de rahatlıyorsunuz, belki hani o çok söylenen “doğunun gizemi ve huzuru” da bu.

 

Orada bir de butik açmışsınız, nedir onun hikâyesi?

Gülenay: Önceden çizim dersi almıştım, kendi koleksiyonum vardı. Bir gün kaldığım evin altından gelen dikiş makinesi sesini duydum. Alt kata indiğimde ev sahibinin kızının terzi olduğunu gördüm. Bir şekilde kendimizi bir butik işinin içinde bulduk. Murat işin dekoratif yönüyle ilgilendi ve tropik bir butik açtık. Bu da orada hayatla bağımızı ve oranın hayatıyla tecrübemizi geliştirdi.

Ali Murat: Butik ticari bir çalışmaydı. Gülenay tasarlıyordu, yerli terziler dikiyor ve butikte satılıyordu. Müşteriler de tümüyle Avrupalılardı. Butik çok beğenildi, tuttu ama sonra zamanımız yetmediği için kapattık. Şimdi de bu rehberde yakaladığımız anlatım tarzını başka ülkeler içinde yapmayı planlıyoruz, bunun için de “Yerkuşağı Gezi Rehberleri” serisini başlattık.