'Gerçek laiklik yok'
İlk Süryani Millektvekili Dora, zorunlu din derslerinin kabul edilemez olduğunu söylüyor
Türey Köse
Fotoğraf/NECATİ SAVAŞ
BDP Mardin Milletvekili Erol Dora, Cumhuriyet tarihinin ilk Süryani, Hristiyan milletvekili. “Mecliste kilisiye ihtiyaç yok, tek kişiyim” diyor ama
CHP’li Hüseyin Aygün’ün cemevi isteğini “makul” buluyor. Zorunlu din derslerinin kabul edilemez olduğunu vurgularken, “İsteğimiz Türkiye’nin gerçek anlamda laik bir ülke olmasıdır. Bizim laiklikten anladığımız ; devletin farklı inançlara, etnik gruplara kör olmasıdır” diyor.
Erol Dora, avukat. Emek Demokrasi ve Özgürlük blokunun Mardin adayı olarak girdiği son seçimlerde “Cumhuriyet tarihinin ilk Süryani milletvekili” olarak parlamentoya girdi. “Etnik olarak Süryaniyiz, inanç olarak Hristiyanız” diyor. Meclis’te “insan ilişkileri açısından bir zorluk yaşamamış”. TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Paskalya bayramında kendisini arayıp kutlamış. İki çocuğu Ankara’da okuyor. “Hem kızım, hem oğlum sınıflarında yalnız kendileri Hristiyan, din derslerine girmiyorlar. Muhtemelen onlar kendilerini bazen belki dışlanmış hissediyorlardır. ‘Sıkıntı yok’ diyorlar ama psikoloji farklı bir şeydir” diyor.
Erol Dora ile sohbet ederken, konu şair Murathan Mungan’ın “ya içindesindir çemberin ya da büsbütün dışında” dizeleri ve bu dizelerin metafor değil, gerçek olduğu, etrafına bir çember çizildi mi dışına çıkamayan insanların inançlara geliyor. “Onu Süryaniler de Ezidilere yapıyormuş. Yalnız Müslümanlar değil, herkes güçlü olduğu zaman diğerini eziyor” diyor. Dora, ırkçı bir milliyetçiliğe karşı olduğunun altını çiziyor. “Ben Süryaniyim, Kürt oylarıyla seçildim. Parti olarak hem inanç bağlamında çekim merkeziyiz, hem etnik kimlikler bağlamında” diyor.
DTP Eş Başkanı Ahmet Türk’ün “1915’lerde Ermeniler büyük acılar yaşadı. Burada Kürtlerin de payı var. Hem Süryaniler, hem Ezidilerle ilgili hem de Ermenilerle ilgili ‘dedelerimiz, babalarımız kullanıldı, bu halklara zulmetti, onların eli kanlıdır’ dedik. Biz evlatları olarak, torunları olarak özür diliyoruz” sözlerini anımsatıyoruz. Erol Dora, “İster devletler, ister kişiler, topluluklar, ister halklar düzeyinde olsun herkesin tarihiyle yüzleşmesi gerektiğine inanıyorum. Bu söylenenler tarihte yaşanmıştır. İnsanlar ancak geçmişleriyle, tarihle objektif bir şekilde yüzleştikleri zaman özgürleşirler. Devlet olsun, ilgili topluluklar olsun geçmişte hatalar yapmışlarsa bunlar yüzleşip özür dilemelerini bir erdem olarak algılarım” diyor.
Erol Dora, TBMM’de cemevi isteğini anımsatıp yönelttiğimiz “Siz de kilise istiyor musunuz” sorusuna şu yanıtı veriyor:
“Hüseyin Aygün arkadaşımızın cemevi talebi oldu. Çok makul talep. Belli bir sayıda Alevi varsa ve ibadetini yerine getirmek istiyorsa buna zemin hazırlanmalıdır. Meclis’te tek Hristiyan benim. Benim ibadet anlamında öyle bir ihtiyacım yok. Ben normalde kilisiye çok fazla giden bir insan değilim, gitsem bile bizim ibadetlerimiz pzar gününe denk geliyor, Meclis zaten kapalı pazarları. Bir kişi için bir ibadet yerinin açılmasına da pratikte gerek görmüyorum. Ama hak bağlamında tabii ki herkesin böyle haklara sahip olması gerekir. Özgüvenimiz varsa, kimsenin ibadetinden çekinmemiz lazım. Biz sadece Müslümünlık, Hristiyanlık değil , inanan ve inanmayan insanların inançlarından bahsetmeyi abesle iştigal sayarız. Türkiye’de gerçek anlamda bir din özgürlüğü yoktur. Sözüm ona Türkiye laik, demokratik hukuk devleti sayılıyor. Ama bugün zorunlu din dersleri var. Cemeevlerine resmi bir statü tanınmamış. İsteğimiz Türkiye’nin gerçek anlamda laik bir ülke olmasıdır. Bizim laiklikten anladığımız, devletin farklı inançlara, etnik gruplara kör olmasıdır. ”
Erol Dora, demokrasi paketinden çıkan Mor Gabriel manastırıyla ilgili karar,ı “Var olan bir hakkın iadesi olarak” değerlendiriyor. Süryanilerin statüsüyle ilgili tartışmalar konusunda da “Gayri müslümlerin azınlık hakları 1923’te imzalanan Lozan anlaşmasıyla garanti altına alınmıştır. Süryanilerin de Rumlar, Ermeniler, Yahudiler gibi Osmanlı fermanlarıyla kurulmuş vakıfları var hala da varlıklarını sürdürüyorlar. Mor Gabriel Vakfı da bunlardan birisi. Bu da Süryanilerin azınlık olduklarını gösteriyor. Eğer azınlık olmasalar, azınlık vakıflarına da sahip olamazlardı. İkinci olarak, Cumhuriyet’ten sonra da azınlık okulları vardı. Son okulları 1928’de, Lozan’dan beş yıl sonra Mardin’de kapatılmış. Türkiye’de bürokrasi ve devlet organlarında genellikle Süryanilerin , Rumlar, Ermeniler gibi azınlık olmadıklarına dair bir değerlendirme var. Fakat bu Lozan’a tamemen aykırı bir değerlendirmedir” görüşünü dile getiriyor. İstanbul Süryani Ortodoks Vakfı’nın Süryaniler için bir anaokulu açmak için girişimde bulunduğunu aktarıyor. “Lozan’a göre azınlık olmadıkları, asli unsur oldukları gerekçesiyle talepleri reddedildi. Türkiye’de asli ve tali vatandaş yoktur, bütün Türkiye cumhuriyeti vatandaşları asli vatandaşlardır. Vakıf idare mahkemesine gitti, idare mahkemesi de Süryanilerin de diğer azınlıklar gibi Lozan haklarından faydalanabielceğine yönelik bir değerlendirme yaptı, bu karar da kesinleşti. Şimdi, Süryani anakolu açma hazırlıkları sürüyor, daha sonra ilkokul da olacak” diyor.
Erol Dora, yeni anayasada “herhangi bir etnik vurgu içermeyen nötr bir vatandaşlık tanımı” istediklerini ifade ediyor. Çözüm süreci konusunda da iyimser. “Bütün umudumuz başlatılmış çözüm sürecinin onurlu bir barışa evrilmesidir. Barış sürecinde de yalpalanmalar olabilir. Demoralize olmamamız gerekir. Biz barışa inanıyorsak bunu zorlamamız gerekir” diyor.