Gazetecilerin Tutuklu Yargılanması
cumhuriyet.com.trDünyadaki tüm devletler çeşitli alanlarda yarış içindedirler. Daha adil hukuk oluşturma yarışı da bunlardan biridir. Anavatanımız Türkiye’nin bu yarışta geri kalmayacağını ve dünyanın en insancıl hukuk sistemlerinden birini oluşturmak için harekete geçeceğini ümit edelim.
Dünya Basın Konseyleri Birliği’nin (World Association of Press Councils-WAPC) uluslararası toplantılarında bir gazetecinin yazdığı yazının suç oluşturup oluşturamayacağı ile başlayan tartışmalar, gazetecilerin tutuklu yargılanmasına yoğunlaşıyor ve daha sonra diğer tüm suçlarda sanıkların mahkûm olmadan önce tutuklu kalması ve tutuklu yargılanması konusuna odaklanıyor.
Dünyamızın tüm anayasaları ve yasaları, insanların özgür düşünme ve düşüncelerini yayma hakkı olduğunu belirtmektedir. Bu nedenle Mustafa Balbay, Tuncay Özkan ve diğer gazetecilerin suçlu olduğunu uluslararası hiçbir hukukçuya kabul ettirme olasılığı yoktur. Uluslararası hukukçuları asıl rahatsız eden ve hukuk dışı olmanın yanı sıra insanlık dışı olduğunu düşündükleri olay Balbay, Özkan ve diğer gazetecilerin mahkûm olmadan önce aylarca ve yıllarca tutuklu kalmalarıdır. Bu durumu onlar ortaçağda sanıklara yapılan işkenceye benzetmektedirler.
Tutuksuz yargılama gerçekçi bir ideal mi?
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 19/2 maddesi konumuzla ilgilidir. Bu madde şöyledir: “Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, (kaçmalarını ve delilleri yok etmelerini önlemek amacıyla) hâkim kararıyla tutuklanabilirler.”
Bu madde Türk Ceza Usul Yasası’nda ve diğer yasalarda küçük değişikliklerle tekrarlanmaktadır. 19/2. maddeyi okuduğumuz zaman tutukluluk için temel koşulun “sanığın suçluluğu hakkında kuvvetli belirti” olması olduğunu görürüz. Bu bir önkoşuldur. Buna ek olarak kaçma ve delilleri karartma olasılığı gelmektedir.
Kaçma ve delilleri \tkarartmada devletin\t görevleri
Devletin yeni teknik olanaklardan yararlanarak ve yeni birimler oluşturarak sanıkların kaçmasını veya delilleri karartmasını tamamen önlemesi mümkün değil mi? Elektronik kelepçe takılan bir kimsenin 24 saat nerede olduğunu saptamak mümkündür. Buna benzer başka teknik olanaklar da bulunabilir. Her an bulunduğu yerin bilindiğinin farkında olan ve tutuklanıp mahkemeye götürüleceğini bilen bir sanık niye gününde mahkemeye gelmesin? Delillerin karartılması konusunda da durum aynıdır. Her suç işlendiğinde soruşturma için bir ekip görevlendirilse, bu ekip başka herhangi bir iş yapmadan ilk fırsatta delilleri toplayıp koruma altına alsa, delilleri karartma olasılığı kalır mı?
Diyelim ki alınan tedbirlere rağmen bir sanık kaçmaya veya delilleri karartmaya teşebbüs etti. O zaman savcılığın işi daha da kolaylaşacak değil mi? Kaçmaya ve delilleri karartmaya teşebbüs eden kişi kendi aleyhine en ağır delili oluşturmuş olacak ve suçlu konuma düşecektir.
Tutuklama ile ilgili \tyasalarda çelişkiler
TC Anayasası’nın 38/4 maddesi şöyledir: “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.” Bu cümleler geçmişte “masumiyet karinesi” denilen suçsuzluk ilkesini ifade etmektedir. Bu durumda; hukuk ilkelerine göre suçsuz kabul edilen bir insanın yargılama süresince aylarca ve bazen yıllarca tutuklu kalması doğru olabilir mi? Bu tutukluluk, ne isim verilirse verilsin gerçekte yasaların suçsuz kabul ettiği bir kişiye verilen ceza değil midir? Bir kişi mahkûm oluncaya kadar suçsuz kabul edildiğine göre kefaletle veya diğer önlemlerle serbest kalması ve suçlu olduğu kanıtlandıktan sonra ceza görmeye başlaması hukuk ilkelerine daha uygun değil mi?
Kuvvetli suç şüphesi hali
TC Anayasası’nın 19/2. maddesine göre suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler kaçmalarını veya delilleri karartmalarını önlemek amacıyla tutuklanabilirler. Birçok kişi 19/2 maddedeki temel koşulun yani suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişilerin tutuklanabileceği koşulunun da tüm dünyada geçerli olduğunu zanneder. Oysa gerçek böyle değildir. O zaman sormamız gerekiyor: İleride mahkûm olma olasılığı olan bir kişinin beraat etme olasılığı da yok mu? Hukuk ilkelerine göre bir sanığın mahkûm oluncaya değin suçsuz kabul edildiğini gördük. Şu halde bir ceza davasında yargılanan sanık yargılandığı süreç içinde hem yasalar tarafından suçsuz kabul edilmektedir, hem de suçsuzluğunun kesinleşme yani beraat etme olasılığı vardır. Bir kişinin böyle bir süreç içinde tutuklanarak ceza görmeye başlaması doğru olabilir mi?
Temel koşulun \ttutarsızlığı ve sakıncaları
Suçluluğa dair kuvvetli belirtiler olması koşulu teorik açıdan da tutarlı olmayıp kendi içinde çelişkilidir. Çünkü hem bir sanığın ileride suçsuzluğunun ortaya çıkabileceğini kabul etmekte hem de cezalandırılmasına yeşil ışık yakmaktadır. Bunun yanı sıra pratikte de büyük sakıncalar ortaya çıkarmakta ve adil yargılamaya gölge düşürmektedir.
Yargıç lehte olan delilleri terazinin bir kefesine, aleyhte olanları diğer kefesine koyarak bir tartma işlemi gerçekleştirecektir. Suçluluğu gösteren deliller olmasına rağmen makul şüphe yaratacak delillerin ortaya çıkması halinde sanığı beraat ettirecektir. Bir yargıcın adil ve doğru karar verebilmesi için tartma işlemini önyargısız ve özgürce yapabilmesi gerekir.
Özgürlükten yoksun kalınabilecek haller
Bir kişinin özgürlüğünden yoksun kalması üç ayrı aşamada söz konusu olabilir: a)Soruşturma aşaması: Bir kimsenin suç işlediği şüphesi ile tutuklanması ve soruşturma aşamasında gözaltında tutulması. b)Yargılama aşaması: Bir sanığın suç işlemekle itham edildikten sonra, yargılama süresince tutuklu kalması. c)Hapse mahkûm olma. Uluslararası hukukçular dünya devletlerinde gazetecilerle siyasi suçlulara verilen hapis cezalarını gözden geçirmekte ve bu cezaların verildiği devletlere yönelik ciddi eleştiriler yapmaktadırlar. Türkiye’ye yönelik ağır eleştirilerin nedeni, soruşturma ve yargılama süreçlerinde verilen gözaltı ve tutuklama kararlarıdır.
Gerekçesiz tutuklu yargılanma kararı
Uluslararası hukukçuları isyan ettiren olaylardan biri de Türkiye’de verilen gözaltı ve tutuklu yargılama kararlarının gerekçesiz olması, belirtilen gerekçelerin uluslararası standartlara göre gerekçe sayılmamasıdır. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması gereği hukukun en temel ilkelerinden biridir.Türkiye Anayasası’nın 142. maddesi şöyledir: “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” Uluslararası hukukçulara göre genel ifadeler gerekçe sayılamaz. Belki gerekçenin önsözü olabilirler.
Onlara göre kaçma ve karartmanın gerekçe olabilmesi için o kişinin nasıl kaçabileceği veya delilleri nasıl karartabileceği de açıklanmalıdır.
Taner ERGİNEL KKTC Emekli Yüksek Mahkeme Başkanı