Flamenkonun babası
Flamenkoyu başka müzik tarzlarıyla harmanlayarak geleneksel flamenkoya getirdiği yenilikçi yorumla ünlenen Paco De Lucia, önümüzdeki cumartesi akşamı İstanbul’da unutulmaz bir konser verecek. Modern flamenkonun öncülerinden sayılan Lucia, Cemal Reşit Rey Sahnesi’nde olacak.
cumhuriyet.com.trFlamenkonun efsanevi gitaristi Paco De Lucia, 10 Nisan Cumartesi akşamı Cemal Reşit Rey’de bir konser vermek üzere İstanbul’da olacak. Geleneksel flamenkoya getirdiği yenilikçi yorumlarıyla tüm dünyada ünlenen ve modern flamenkonun öncülerinden kabul edilen Lucia, flamenkoyu farklı müzik türleriyle ustalıkla harmanlıyor. Zaten tam da bu onu eşsiz bir flamenko gitaristi yapıyor ya... Çingeneler arasında müzikle büyüyen Lucia, nota okuyup yazamamasına rağmen flamenkonun gücü ve ateşi sayesinde Carlos Saura’nın Carmen’i, Borau’nun La Sabina’sı gibi filmlere yaptığı müzikler de dahil olmak üzere pek çok önemli besteye imza attı. Çünkü flamenko onun köklerinden geliyor!
- Flamenkonun efsane gitaristi olarak anılıyorsunuz...
- Bu benim için çok güzel bir iltifat. Çok uzun yıllar çok emek harcadığım ve sevdiğim bir işin beni bu noktaya taşımasının tadını çıkarıyorum şu sıralar aslında. Geleneksel flamenkonun biraz cesaret gösterip daha modern müzikler arasında kendine bir yer bulabilmesi için çok çaba harcadım. Şimdi bu çabalarımın takdir edilmesi beni mutlu ediyor, ancak ilk dönemlerde hiç anlaşılamamıştım…
- Flamenkonun ateşi, tutkusu sizi nasıl içine aldı?
- Fakir bir çocukluğum oldu, ama yaşamım müzikle doluydu ve çok mutluydum. Çingeneler arasında büyüdüm. Bir şekilde flamenko ve müzik tıpkı onlar gibi bana da yaşam enerjisi veriyordu. O kadar uzun yıllar oldu ki, bu tutku nasıl başladı sorusunu kendime soramıyorum bile. Tek bildiğim çocukken bile flamenko müziğinin peşinde olduğumdu.
- Müzisyen bir aileden geliyorsunuz. O nedenle beş yaşınızda gitar dersleri almaya başladınız, ilk sahneye çıktığınızdaysa 11 yaşınızdaydınız. Bu kadar küçük yaşta işe başlamak size neler kazandırdı?
- Küçük yaşta başlamak tutkuyla ilgili ama bu işin esas sırrı çok çalışmak. Sabırlı olabilmek ve çok çalışmak gerekiyor. Müzisyen bir ailenin içinde olmak elbette destekleyici ama ne küçük yaşta başlamak ne de müzisyen bir ailenin içinde olmak şart değil bence. Çok küçük yaşta müziğe başlamayan ya da ailesinde hiç müzisyen olmayan çok iyi müzisyenler tanıyorum. Bana kalırsa esas olan sizin müziği çok sevmeniz ve emek harcamanız!
- Modern flamenkonun öncülerindensiniz. Flamenkoyu başka tarzlarla ustalıkla harmanlayabilen nadir isimlerdensiniz. Bu özelliklerinizle müzik tarihine yön verdiğinizi düşünüyor musunuz?
- Müzik tarihine yön vermek mi bilemem, ancak benim yaptığım biraz cesaret göstermekti, onu biliyorum. Şimdi tüm dünyada İspanya ile özdeşleşen flamenkoyu yıllar önce İspanya’da radyolarda bile çalmıyorlardı. Arada sırada turistlerin ilgisini çekmek için çalınan, iyi konser salonlarında kendine yer bulamayan bir müzikti flamenko.
Flamenkoyu modern müzikler arasına taşıyabilmek için daha önce kullanılmayan enstrümanlar kullanıp, farklı türde müziklerle bir araya getirdim. Bunu yaptığımda da geleneksele ihanet ettiğim düşünülüyordu. Bugün flamenko bu sayede dünya müzikleri arasında çok özel bir yer bulabildi. Şimdi İspanya’da yine bu sayede hak ettiği değeri görüyor diye düşünüyorum.
- Carlos Saura’nın Carmen’i, Borau’nun La Sabina’sı gibi sinema filmlerinin müziklerine imza attınız, ünlü Los Tarantos balesinin kayıtlarını gerçekleştirdiniz. Böyle besteler yaparken nelerden besleniyorsunuz?
- Bunu tarif etmek çok güç. Ben nota bilmiyorum ama flamenkoyu öyle güçlü hissediyorum ki... Bir film ya da güçlü bir prodüksiyon için müzikler hazırlamak büyük bir sorumluluk. Ama beste yaparken bu sorumluluğu unutup sadece hissettiğiniz gibi çalmak önemli. Şimdi bazı programlar sayesinde teknik olarak işim daha kolay hale geldi. Daha önce beste yaparken defalarca çaldıklarımı kaydedidiyordum.
- Cadiz Üniversitesi’nin müzikal ve kültürel katkılarınızdan dolayı verdiği fahri doktora size ne hissettirdi? Bu anlamda arkanızda pek çok şey bıraktığınızı hissediyor musunuz?
- Yaptığım işin takdir edilmesi beni çok mutlu ediyor ama daha önce söylediğim gibi yıllarca anlaşılabilmek için çok çaba sarf ettim. Caz müzisyenleriyle ilk çalışmaya başladığım zamanlarda geleneksel flamenko diye ısrar edenler beni çok acımasızca eleştiriyorlardı. Bu noktaya geldiğimde ödüller almak yıllarımın boşa harcanmadığını gösteriyor bana.
- Flamenkonun yanı sıra caz, funk, klasik ve yöresel müzik alanlarında da eser verdiniz. Bunu müziğin evrensel olmasına mı borçlusunuz?
- Bunun tüm geleneksel müzikler için yapılması gereken bir şey olduğunu düşünüyorum. Herhangi bir geleneğin yeni nesillere ulaşabilmesi için yeniliklere açık olması gerektiğine inanıyorum. Caz müzisyenleriyle çalışırken onlardan öğrendiklerim beni çok zenginleştirdi. Özellikle doğaçlamayı sahnede onlardan öğrendim ve bu müziğime güç kattı.
- Sizce İspanyol olmayan biri de bir İspanyol kadar iyi flamenko müzik yapabilir, o ateşi içinde hissedebilir mi? Yoksa bu sizin genlerinizde, içinizde olan bir şey mi?
- Herhangi bir müzisyenin kökleriyle ilgili müziklere daha yetenekli olabileceğini düşünüyorum ancak iyi bir müzisyen farklı müziklere açık olabilmeli bunu da unutmamak gerekir. Eğer herhangi bir müziğe tutku duyuyorsanız kendinizi o müzikle çok iyi ifade edebilirsiniz demek.
- Pek çok önemli isimle birbirinden güzel projelere imza attınız bugüne kadar. Kimlerle çalışmak çok keyifliydi?
- Chick Korea, John McLaughlin, Larry Coryell gibi çok iyi müzisyenlerle çok iyi işler çıkardık. Geçen yıl Wynton Marsalis ile Vitoria Suite’in kayıtlarında beraber çalıştık. Wynton harika bir müzisyen, yıllarca aynı festivallerde sahneye çıktık ve her zaman bir arkadaşlığımız vardı. Nihayet iyi bir işbirliğimiz de oldu. Herhangi bir eser için en unutulmaz olan diyemem ama bestelerimin arasında “Entre dos Aquas”ın çok özel bir yeri var benim için.
- Flamenkoyla ilgili yeni projeleriniz var mı?
- Yeni bir albüm çalışması yapıyorum, birçok şarkıyı kaydettik bile. Ama zaman konusunda kendimi sıkıştırmıyorum, çünkü artık 60’larımdayım ve bence artık keyifle hem ailemle zaman geçirmemin hem de konserler vermenin zamanı. Sırada 10 Nisan’da İstanbul’da vereceğim konser var. Bundan üç yıl önce Pasion Turca organizasyonuyla Ankara’ya festivale gitmiştim. Olağanüstüydü, aynı heyecanı İstanbul için de yaşıyorum. Kısaca yeni projem için hiç acelem yok.