Etobur bir topluma kültürel bakış

Emine Gürsoy Naskali ve Hilal Oytun Altun'un hazırladığı 'Kasap' kitabı Tarihçi Kitabevi'nden çıktı.

cumhuriyet.com.tr

Prof. Dr. Emine Gürsoy Naskali ile Dr. Hilal Oytun Altun'un editörlüğünde yayımlanan Kasap (Tarihçi Kitabevi) kitabını görünce, ilk ağızda, yıllar önce Ayakkabıcılık Terimleri Sözlüğü (Boğaziçi Üniversitesi) üstüne yazdığım yazıyı anımsadım. 'Ne ilgisi var?' demeyin. Mesleklerle ilgili incelemeler, araştırmalara ülkemizde pek sık rastlanmıyor.

Ayakkabıcılık mesleğiyle ilgili terimleri, çizimler ve resimler eşliğinde ayrıntılı bir biçimde açıklayan Ayakkabıcılık Terimleri Sözlüğü, Prof. Dr. Sami Akalın, Asuman Yılgör ve Nezihe Seyhan tarafından hazırlanmıştı. O zaman, 'Pabucunun Götürdüğü Yere Git' başlıklı yazımda da belirttiğim gibi, İstanbul Ayakkabıcılar Esnaf ve Sanatkârları Odası Yönetim Kurulu'ndan Cengiz Kastan'ın, kitabın başındaki 'Giriş' yazısında, 'ayakkabı'nın toplumumuz, kültürümüz ve folklorumuzdaki yeri, dilimiz ve edebiyatımızdan örnekler de verilerek, kapsamlı bir biçimde anlatılıyordu.

Çok zaman oldu; İngiltere'de ayakkabı ve ayakkabıcılığın tarihiyle ilgili bir kitap okumuştum. O kitapta da ayakkabının toplumdaki yerine ilişkin çok ilginç örnekler veriliyordu. Sözgelimi, bir zamanlar İngiltere'de soylular, uşaklarını, 'ayakları kendi ayaklarına denk' kişiler arasından seçerlermiş. O çağda, kösele yeterince yumuşatılamadığı için, ayakkabılarını bir süre uşaklarına giydirirler, giyile giyile yeterince yumuşadıktan sonra kendi ayaklarına geçirirlermiş'

Diyeceğim, meslekleri konu alan böylesi kitaplar, söz konusu mesleği tanıtmanın yanı sıra, toplumla ilgili, toplumun sınıfsal yapısıyla ilgili çok değerli bilgiler de içerir.

Kasap kitabı da böyle bir kitap. Kasaplık mesleğinin kültürümüzdeki yerini ortaya koymak için hazırlanmış olan Kasap kitabı, editörlerinin belirttiğine bakılırsa, ülkemizde bu içerikle yayımlanmış ilk yapıt.

Kitapta, kasaplık geleneğiyle ilgili incelemeler Pınar Kasapoğlu Akyol ve Baktıbek İsakov; kasaplık âletleriyle ilgi inceleme Priscilla Mary Işın tarafından kaleme alınmış. Osmanlı minyatüründe kasaplığı Ebru Zeren ile Gözde Sazak; edebiyatta kasaplığı ise Fuzuli Bayat ve Yunus Kaplan yazmışlar.

Kasap kitabı, 'et'in onsuz edilemez bir yer tuttuğu Türk toplumunun, geçmişten günümüze bir aynası niteliğinde aynı zamanda. Ebru Zeren'le Gözde Sazak'ın 'Osmanlık Minyatüründe Kasaplık' incelemesini, sanat tarihçileri mutlaka okumalı. Fuzuli Bayat, 'Köroğlu Destanında Kasapoğlu' karakteri üzerinden kasaplık uğraşının halk edebiyatımıza yansımasını inceliyor. Priscilla Mary Işın, Osmanlı döneminde kasapların kullandığı âletlerle ilgili yazılı ve görsel kaynaklardan derlediği bilgileri, günümüze gelen bazı kasaplık âletleriyle karşılaştırıyor.

Pınar Kasapoğlu Akyol'un 'Çorum'un Sungurlu İlçesinde 1895-1947 Yılları Arasında Kasapoğlu Ailesi Üzerinden Kasaplık Kültürüne Bir Bakış' incelemesi ise, çok değerli tarihsel bilgiler içermesinin yanı sıra, 'kasaplık kültüründe bir hayvanın kesimi'ne ilişkin bilgiler de sunuyor.

Önümüz Kurban Bayramı. 'Günümüz Türkleri' yine bıçakları kuşanacaklar, kurbanlıklara etmedik zulmü bırakmayacaklar, bu arada hayvanları keseyim derken kendilerini ve birbirlerini de kesecekler. Kasap kitabını okuma zahmetine katlanırlarsa, hem toplumumuzda çok önemli bir yer tutan bu uğraşın kültürüne ilişkin bir fikir edinebilir, kurban kesiminin gerçekte nasıl yapılması gerektiğini öğrenebilirler.

Kasap kitabı, etobur bir ulus ve toplumun gelenek ve göreneklerinin toplumsal yaşayışa, sanat ve edebiyata yansımaları üstüne aydınlatıcı bilgiler sunuyor okurlara. Kasaplık uğraşını, kültürsüzlük ortamından kültür ortamına taşıyor.

Levine 'esinli' Çehov kapakları

Modern kısa öykünün babası diyebileceğimiz Anton Çehov'un, uzun yıllar Cem Yayınevi'nce yayımlanan Bütün Öyküleri, şimdilerde Everest Yayınları'ndan çıkıyor. Yine, Çehov'un dilimize aktarılmasına büyük emek vermiş olan Mehmet Özgül'ün çevirisiyle.

Yanılmıyorsam, ilk dört kitap yayımlandı şimdiye kadar: Memurun Ölümü, Entipüften Bir Adam, Eczacının Karısı ve Kırlarda Bir Gün. Öylesine Bir Öykü de yayına hazırlanıyor.

Tiyatro sanatına Vanya Dayı, Martı, Üç Kız Kardeş, Vişne Bahçesi gibi başyapıtlar bırakan Çehov'un, karmaşık olay örgüleri ve kestirme çözümlere yüz vermeyen, karakterlerinin davranışlarının ardında gizlenen ruh dünyalarını yalınlığın doruklarında gezinen bir biçemle yansıtan kısa öyküleri, her zaman yalnızca okurların değil, yazarların, özellikle genç öykücülerin de erişebileceği bir yerde olmalı.

O yüzden, Everest'in, ustanın Bütün Öyküleri'ni yayımlamayı üstlenmesi, benim gibi Çehov hastalarını mutlu ediyor.

Evet, Çehov'un hastasıyım, ama eskiden beri Amerikalı çizer ve illüstratör David Levine'ın da hastasıyım. Öncelikle de, yıllarca The New York Review of Books'ta yayımlanmış olan portre-karikatürlerinin.

İki yıl önce yitirdiğimiz Levine, aralarında The New York Times, The Washington Post, Rolling Stone, Time, Newsweek, The New Yorker'ın da bulunduğu gazeteler ve dergilerde yalnızca yazarlar ve edebiyatçıların değil, politikacılar ve sporcuların, tiyatro ve sinema oyuncularının da benzersiz karikatürlerini çizmişti.

Benzersiz diyorum, çünkü Levine'ın çizgisi imzası gibidir. Bir bakışta anlaşılır. Updike'ın, Hemingway'in, Tolstoy'un, Kafka'nın, Proust'un, sayısız yazarın oranları bozularak tümüyle kendine özgü bir biçimde çizilmiş portreleri belleklere kazınmıştır. Pek çoğumuz, Levine'ın adını bilmese bile, çizimlerini görmüştür.

Görmüştür, çünkü bu illüstrasyon ustasının çizimleri, yalnızca yabancı gazeteler ve dergilerde değil, bizim basında da yıllardır kullanılır. Bazen kocaman, bazen küçük bir vinyet olarak. Sanki o çizimlerin bir çizeri yokmuş gibi, çoğu kez adı verilmeksizin'

Portrelerini çizdiği tüm o yazarlar arasında Çehov'la özel bir bağı vardır Levine'ın. Dahası, romancı ve gazeteci Pete Hamil, 'Eğer David Levine yazar olsaydı, Çehov olurdu' demekten alamamıştır kendini.

Levine'ın pek çok Çehov portresinden biri ise Rus yazarın 'görsel simgesi' olup çıkmıştır nerdeyse. Hani şu, burnunun üstünde monoklu, başında geniş kenarlı şapkası, elinde bastonuyla, gövdesi ince uzun Çehov karikatürü.

Şimdi, sözünü ettiğim bu ünlü Çehov portresi, Everest'in yayımladığı 'Bütün Öyküleri'nin ön ve arka kapaklarını süslüyor. Biraz yan yatırılmış, tümüyle karartılarak ayrıntılarından arındırılmış, daha grafik bir niteliğe büründürülmüş olarak.

Gel gör ki, benim elimdeki 'Bütün Öyküleri 4'ün künye sayfasında, 'Kapak tasarım: Utku Lomlu' yazıyor ve David Levine'nın adı hiç anılmıyor. Doğrusu, tuhafıma gitti. Utku Lomlu, son dönemin en başarılı grafik sanatçılarından biri. Everest için yaptığı kapak tasarımlarında da hünerlerini konuşturuyor. İyi güzel de, Çehov kitaplarının kapaklarını hazırlarken Levine'dan aldığı 'esin'i adıyla sanıyla belirtseydi ne kaybederdi? Hiç değilse, kitapların künye sayfalarında, 'David Levine'ın Çehov karikatüründen yararlanılarak' gibisinden bir açıklamaya yer verilseydi kötü mü olurdu?

Adı konulsaydı, Levine'ın Çehov portresinden yararlanılarak hazırlanmış bu kitap kapakları, sayısız yazarın karikatüründe el emeği, göz nuru olan, dahası yaşamının son yıllarında gözleri körlüğe varabilecek ölçüde bozulan Levine'a bir 'homage', 'ustaya saygı' niteliği taşıyacaktı. Peki, adını koymamak neden?..