Eşlerinin kaleminden ünlü şairler

Türk edebiyatının usta şairleri Sabahattin Kudret Aksal, Salah Birsel, Edip Cansever, Ahmet Muhip Dıranas, Attila İlhan, Behçet Necatigil, Tahsin Saraç, Cemal Süreya ve Can Yücel'in yaşamı eşlerinin anlatımından okuyucuyla buluşuyor.

cumhuriyet.com.tr

''Gezindim Boş Odalarda'' adlı kitabın yazarı Sevim Dabağ, şairlerin eşlerinin sorularına verdiği yanıtlarla edebiyat meraklılarına onların bilinmeyen detaylarına ilişkin ipuçları da sunuyor.

Türkiye İş Bankası Kültür Yayınlarından çıkan kitapta ayrıca şairlerin özgeçmişi, eşleriyle tanışma hikayeleri, eşlerine yazdıkları ''romantik mektuplar'' da yer alıyor. Aynı zamanda yaşadıkları dönemin kültürel, sanatsal, tarihsel özelliklerine de ışık tutan şairlerin eşleri sorulara verdikleri yanıtlarla şairlerin yaratım sürecini de gözler önüne seriyor.
İşte yazarların şiir yaratım süreçleri:

''Münire Aksal: Genelde geceleri yazardı. Bazen aklına bir sözcük ya da dize gelse, gece yataktan kalkar yazardı. Ya da kapı çok hızlı çalınmıştır: koşarak gelir, üstünü çıkarmadan, daktiloya kağıdı takar, cebinden parça parça kağıtlar çıkarır yazmaya başlardı. Yemek yediyse peçete kağıdının veya sigara paketinin üzerine yazardı.
Mefharet Cansever: Edip şiirlerini genellikle sabah ile öğle arası bir saatte yazar, kahve molası verdiğinde de ilk bana okurdu. El yazısından çok direkt olarak daktilo ile yazardı. Edip tiyatro oyunu yazmayı çok arzu ederdi. Ne yazık ki 'Ben Ruhi Bey Nasılım' ölümünden sonra tiyatrolaştırıldı. Ama kendisi göremedi.
Münire Dıranas: Şiirlerini evde ve masanın başında yazardı. ''Ağrı'' şiirini askerlik yaptığı Sürbehan'da, bir tahta masa ve gaz lambası ışığı altında tam bir yılda sabahlara kadar yazdı. Beni de beraberinde oturttu. Ahmet Muhip Dıranas'ın tüm şiirlerini ezbere bilirim.
Biket İlhan: Attila'nın mırıldandığını duyduğumda dikkati dağılmasın diye ortada görünmez, çalışma odama kapanırdım. 20 yıllık beraberliğimiz boyunca da bunu yaşadım. Çünkü şiirlerini kendi kendine söyleyerek yazardı. Hiç bitmedi o mırıltılar.
Huriye Necatigil: Bir şiirin oluşumu sırasında tamamen içine kapanır, dış dünyayla ilişkisini neredeyse keserdi. Bu dönemlerde gergin ve sinirli olurdu. Onu rahatsız etmemeye özellikle dikkat ederdik. Bazen bu gerginlik günlerce sürerdi. Ama içine sinen bir şiirini tamamladığında günlerce suskun geçen akşam soframız birden şenlenirdi.
Vildan Saraç: Tahsin şiirlerini yazmak için kendine bahçe katı bir ev aldı. Şiirlerini evdeyken ya yatağında ya da masa başında yazardı. Kurşun kalem ve müsvedde kağıdı kullanırdı. Düzeltmelerini de bu kağıtlar üzerinde yazarak hazırlardı. Tercümelerini doğrudan daktiloda yazar, müsvedde yapmazdı.
Zühal Tekkanat: Cemal Süreya'nın, tanığı olduğum kadarıyla şiir notları, rakam yazmaları, uykusu hep yarım yarımdı. Sayfaların üzerini yazar çizer, uyurken kalkıp notlar alırdı. Sürekli ayaktaydı. ''

''Seninle ancak evlenerek beraber olacağımı anladım''

Kitapta şairlerin eşleriyle ilk karşılaşma anları ve devamında gelen evlenme teklifleri de anlatılıyor.
Cemal Süreya, uzun süre ilgilendiği eşi Zühal Tekkanat'la sevgili olamayacağını anlayınca, Tekkanat'ı bir gün bürosuna çağırarak, ''Seni sevgili edinecektim ama seninle ancak evlenerek beraber olacağımı anladım'' der ve çift 6 ay içinde evlenir.
Attila İlhan ile Biket İlhan'ın aşkı ise İzmir Karşıyaka vapurunda başlar. Bir süre aynı vapurda karşılaşan çift bir gün rastlantıyla Biket İlhan'ın komşusu, Attila İlhan'ın ise kardeşinin evinde karşılaşır. O gün başlayan sohbet ilişkiye dönüşür. Ünlü şair müstakbel eşine ''Evimize gidip geliyorsun. Yakında insanlar konuşmaya başlarlar. İyi düşün. Sonunda evlilik olsa tamam da ben evlenmem'' der. Biket İlhan şaire, ''Evlilik aklımdan bile geçmedi'' yanıtını verir. Sevgililer buna rağmen bir süre sonra evlenirler.
Münire Hanım ileride eşi olacak Ahmet Muhip Dıranas ile Çocuk Esirgeme Kurumunda çalışan teyzesinin işyerine gittiğinde tanışır. Münire Hanımı ilk gördüğü anda ona aşık olan Dıranas, eşini evine kadar takip eder. Münire Hanımın teyzesiyle olan arkadaşlığı sayesinde onların evlerine giren Dıranas, evlilik teklifine aileden olumlu yanıt alamayınca dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel'i devreye sokar ve amacına ulaşır. Münire Dıranas, eşinin içki alışkanlığından dolayı zor günler geçirse de Ahmet Muhip Dıranas ile 40 yıl aynı yastığa baş koyar.

Cemal Süreyya'nın değiştirdiği soyadı

Kitapta Sevim Dabağ, ikinci yeni akımının en önemli temsilcilerinden Cemal Süreya'nın eşine edebiyatseverlerin merak ettiği ''soyadını değiştirme'' nedenini de soruyor. Zühal Tekkanat, soruyu şu şekilde yanıtlıyor:

''Cemal Süreya'nın sonradan değiştirdiği soyadı yok. Asıl adı olan Cemalettin Seber'den Cemal'i kısaltarak almış, yanına da Süreyya'yı ekleyerek Cemal Süreyya takma adını edindi. Soyadındaki 'y' harfinden birini kendine dişi geldiği için değil de sevgilisiyle bir iddiaya girip kaybettiğinden atmak zorunda kalmış.''
Tekkanat ve Süreya'nın hayatı acılara da sahne olur. Şairin ''Üçüz biz gözüz biz'' diyerek tanımladığı oğulları Memo'yla yaşadıkları mutluluk tablosu şairin ölümüyle acıya dönüşür. Bundan bir sene sonra çiftin oğlu Memo evde arkadaşlarıyla tüfeği kurcalarken bir kaza kurşunuyla ölür.

''Dıranas, Fahriye Abla şiirini yazdığına bin kere pişman oldu''

Ahmet Muhip Dıranas deyince akla ilk gelen şiir tabi ki ''Fahriye Abla''. Dıranas 13-14 yaşındayken, annesinin yaşlarında iki çocuklu bir kadın olan Fahriye, uzun yıllar onların mahallesinde yaşamaya da devam eder. Ancak kitapta anlatılanlara göre şairin adıyla anılan şiir Dıranas için yazdığına bin kere pişman olduğu 'talihsiz bir olay'. Münire Dıranas, şairin ''Elim kırılsaydı da yazmasaydım, Fahriye Abla benim adresim haline geldi' diye üzüldüğünü belirtiyor. Öngörülü şair eşini kendisinin ölümünden sonra şiiri film yapmak isteyenlere karşı izin vermemesi konusunda uyarmış. Nitekim şairin ölümünden hemen sonra 'Fahriye Abla'nın filmi yapılır.
Behçet Necatigil, ''Yarin mendili nakışlı/Okşadım ellerimle/Göz göz üzerimde, Çevre ateş içinde/Daralmakta çember/Biz yanarsak beraber yanarız/Seninle beraber...'' diye başlayan ''Çevre'' şiirini eşi Huriye Necatigil ile tanıştıkları ilk dönemde yazar. Şiirin yazılma hikayesini, ''Bir okul gezisinde mendilimi bir süreliğine eline alıp birkaç gün sonra da o meşhur şiirini yazarak bana getirmişti'' şeklinde anlatan Huriye Necatigil, bu şiirin yakınlaşmalarının başlangıcı olduğunu ifade ediyor.

 

"Can'la buluşmam mucize"

Sözünü sakınmayan, şiirini halk ağzına, deyişlere, türkülere, atasözlerine dayandıran sevenlerinin ''Can Babası'' usta şair Can Yücel'in eşi Güler Yücel ise eşiyle olan ilişkisinin derinliğini ve güzelliğini şu sözlerle anlatıyor:
''İnsanın dünyaya gelmesi bir mucize. Düşünün, milyonlarca döl hücresinden bir tanesi tutuyor ve insan yavrusu dünyaya geliyor. Bu büyük rastlantı herkes için söz konusu. Can ve benim içinse şu koskoca dünyada milyonlarca genç arasında birbirimize rastlamamız bir mucize değil de nedir? Ama bizim şansımız bu gerçeği başında fark etmemiz ve sonuna kadar böyle yaşamamızdı.''