Erol Manisalı’nın bastonları
Her biri sanat eseri olan bastonların hikâyesi kitap haline getirildi.
cumhuriyet.com.trLüle taşından kehribara, aslan figüründen köpeğe ya da ördeğe birbirinden şık tasarımları olan koleksiyon bir kitapta toplandı. “Doğayla, kültür ve sanatla olan bağlarımı farklı boyutlarda birleştirmeme, başkalarının göz ardı ettiği parçalardan bir şey yaratmama, hiçbir şey olarak görüleni bir şey haline getirmeme olanak sağlayan, beni mutlu eden bir hobi” diyor baston koleksiyonu için Erol Manisalı... Sadece bir koleksiyon değil, kırk yıldır tasarımını, oymacılığını da yaptığı, sığınağı, el emeği göz nuru... Koleksiyonculuk, bulmaktan çok bir arayışın tutkusudur ve bizde koleksiyon deyince ilk akla gelen resimdir, puldur, peşi sıra eski para, gazoz kapağı, oyuncak araba, dergi, kitap, gazete, çanakçömlek sayılabilir. Ve baston birçoğumuzun aklına bile gelmez. Erol Manisalı da Vefa Lisesi’nde okuduğu yıllarda, hâkim olan dedesi Hüseyin Bey’in miras bıraktığı gümüş başlı bastonla başlamış koleksiyona. Esas merakı eski bir şeyleri bulup restore etmek. Bu merak izci ruhu, doğa ve ağaç sevgisiyle birleşince yüze yakın bir koleksiyon yaratmasını sağlamış. Bunların sadece yirmi tanesi hazır alınmış, gerisi Manisalı’nın kendi tasarımı..
‘Atatürk’ün aksesuvarı’
Der Yayınları’ndan çıkan “Erol Manisalı’nın Bastonları” risalesine bakarken, bu tutkuya ortak olmamak imkânsız. Başlığı lüle taşı, damla kehribar, gümüş bilezik, tuzluk, ördek, kartal motifli, gövdesi yılan figürlü abanoz, ahlat ağacı olanlar bir yana kabartmalar, desenler, renkler, biçimler bir yana... Hal böyle olunca kitapçıkta yer alan 53 bastonu ve öyküsünü Erol Manisalı’ya sormak da şart oldu.
-Nedir baston, kökeni nereden geliyor?
Baston, asa, değnek, dayanaktan gelir, ayakta durmak için dayanılan, güvenilen bir araçtır. Köyde yaşayanlar hep baston taşır, dağda, bayırda yürürken, dereden geçerken destek alır, ağaçtaki meyveye ulaşır, yabani bir hayvanla karşılaşırsa kendini korur. Kökeni bireysel, sosyal olarak gıdadan korunmaya bir araçtır. Otorite simgesi olarak kökeni Mısır’dır. Firavunlar döneminde asa türleri bürokrasinin sınıfını belirlermiş, üst düzey bürokratların kullandığı farklı, diğerlerinin farklı, çünkü bu bir güç simgesi. Örneğin Firavun iki asa tutar, çizimlerde, mezarlarında görülür. Dini bir sembol, birleştirici bir unsur olarak Vatikan’da, patrikhanelerde görülür. Müslümanlıkta da vardır, özellikle hicaz tarafında dini figürlerin ellerinde değnek vardır.
‘Hiçbir şeyi her şey yapmak’
Yani Latin Amerika’dan Orta Asya’ya, Anadolu’ya, yüzlerce, binlerce yıl vazgeçilmez bir parça olarak kullanılmıştır. Avrupa’da kılıcın yasaklanmasıyla, kılıcı sakladıkları bir kılıf gibi kullanılmaya başlanmıştır ve daha sonraları amacına göre farklı parçalarla desteklenerek bir aksesuvar haline gelir. Atatürk için de fötr şapkası gibi bastonu da giyiminde bir aksesuvardır, çoğu fotoğrafında görülür.
Sizin için aksesuvardan öte olduğunu görüyorum, ne ifade ediyor?
Doğanın bir parçası olarak görüyorum. Gözümü açtığımdan beri yeşillik ve ağaçların içindeyim, onların bir yansıması... Üzerindeki desen bir kültürü, bir simgeyi belirtiyor; İran’ın, Japonya’nın, Fransa’nın, Latin Amerika’nın, Afrika’nın farklı... Dolayısıyla beni doğayla, sanatla ve kültürle birleştiriyor, deseninden ağaç cinsine, türüne kadar bütün işlemeleriyle, ona eklenen taş, metal, fildişi, gümüş, cam neyse o aksesuvarına kadar halıcılık gibi bir sanata dönüşüyor. Ekolleri olan bir sanat, Osmanlı’dan günümüze gelen 160 yıllık Devrek ekolü ve Ahlat, Gaziantep, Beykoz ekolleri bizim kültürümüzü yansıtıyor. Bir hobinin özellikle her yazar, düşünür için bir denge sağladığını, boyut kazandırdığına inanıyorum. Bu dostlarım arasında da bir paylaşıma vesile oluyor, birçok arkadaşımın hatırası var. Başkalarının göz ardı ettiği eski ve ilginç parçalardan bir şey yaratmak, hiçbir şey olarak görüleni bir şey haline getirmek beni çok mutlu ediyor.