Erdoğan'ın bakanı 'dindar nesil' için farklı düşünüyor

Tek adam kabinesinde Milli Eğitim Bakanı olarak açıklanan Ziya Selçuk'un 2013 yılında yaptığı röportaj ortaya çıktı. Selçuk, "Diyelim ki Milli Eğitim Bakanısınız..." diye başlayan soruya dikkat çeken bir yanıt veriyor. Aynı röportajda Selçuk 'dindar nesil' yetiştirme hakkında da Erdoğan'a ters düşecek açıklamalarda bulundu.

cumhuriyet.com.tr

Gazeteci Tuğba Tekerek, Twitter hesabında Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk ile 2013 yılında yaptığı röportajı paylaştı. 2003-2006 yılları arasında Hüseyin Çelik döneminde Milli Eğitim Talim Terbiye Kurulu Başkanlığı'nı yapmış olan Prof Dr. Ziya Selçuk, Tekerek'in sorduğu "Diyelim ki Milli Eğitim Bakanısınız..." sorusuna "Allah korusun" diye yanıt vermiş. Maya Okulları'nın sahibi olan Selçuk'un röportajından öne çıkan başlıklar şöyle: 

"Allah Korusun"

Tekerek: Siz diyelim ki Milli Eğitim Bakanısınız...

Ziya Selçuk: Allah korusun! Sistemi sınav odaklı olmaktan nasıl çıkarırsınız?Tedrici olarak önce lise giriş, sonra üniversite giriş sınavıyla ilgili üç dört yıllık bir perspektifimiz olabilir. Şu anda 100 çocuğun 100’ü de liselere giriş sınavına girsin isteniyor. Ama bu çocukların yüzde 96’sının bu tür sınavlara girmeye ihtiyacı yok. Çünkü o çocuklar zaten en başarılı yüzde bir dilimindeki öğrencileri alan okullara giremeyecekler. Gidebilecekleri okullar zaten açık. O nedenle sınava sadece not ortalaması 4.5 ve üzeri olan çocukları alırım. Kazananlara çok iyi bir eğitim vermek isterim, çünkü benim entelektüel sermayem orası. Avrupa şampiyonu bir çocuğa verilen yüzme dersiyle, “Her çocuk yüzmeyi öğrenmeli” diye verdiğimiz yüzme dersi farklıdır sonuçta. 

"Dindar Nesil" eleştirisi 

Selçuk, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dilinden düşürmediği "Dindar nesil yetiştirme" için de şunları söylüyor: 

"Ben dindar olmayı bu ülkenin ortak paydası olarak görmüyorum. “Dindar değilim” diyor bazıları. Bunun yerine insanların ortak paydasıyla ilgili bir arayışa girmek lazım ki bu ahlak anlayışıdır. Ateistin de Budist’in de Hristiyan’ın da Müslümanın da herkesin bir ahlak telakkisi vardır ve bu evrensel bir temel oluşturur."

Köy Enstitüleri'ne Övgü

Selçuk, Köy Enstitüleri'nden ise "Sahici bir eğitim iradesinin göstergesiydi" diye bahsediyor. 

Tekerek: Cumhuriyet boyunca dokunulabilir bir alan olmaması nasıl bir eğitim sistemi yarattı bugün geldiğimiz noktada?

Donmuş ve sahici olmayan bir eğitim sistemi. Güvenlik kaygısıyla her şey bloke edilince sahici bir eğitim sistemi olmaz. Sahici olmayınca da gerçek yaşam sahnesine insan yetiştiremez. Oysa ki eğitimin doğası gereği mevsimler gibi sürekli değişmesi, dönüşmesi gerekir.

Tekerek: Donmamış olsaydı nasıl bir eğitim sistemimiz olurdu?

Selçuk: Donmamış olsaydı Türkiye Atatürk dönemindeki eğitimüretim ilişkisini geliştirirdi. Örneğin o dönemde köy enstitüleri sahici bir eğitim iradesinin göstergesiydi. Ama bu eğitim-üretim ilişkisi Atatürk’ten sonra çok zayıfladı. Eğer darbeler olmasaydı, Türkiye daha demokratik bir ortamı bulabilseydi, eğitimin hesap verebilen, sorgulanabilen, dönüşebilen bir yapısı olurdu. Merkezi bir karakter yerine, yerinden yönetimin ağırlıklı olduğu bir yapısı olurdu. Türkiye’nin coğrafyasına benzer şekilde, farklı eğitim modelleri, okul tipleri, eğitim anlayışları, felsefeleri çıkabilirdi.

Tekerek: AK Parti’nin bu yapıyı dönüştürememesinde müesses nizamın yanında etkili olan diğer sebep neydi?

Bir metafizik temel olmadan, evrensel değerler üretecek bir eğitim sistemi kurulamaz. Eğitim sisteminizin bir ideolojisi ve mimarisi olması lazım. Örneğin, neoliberal politikalar, “homo economicus” dediğimiz bir insan algısına sahiptir ve eğitimi ekonominin arkasından koşturur, sürekli bu ekonomiye uygun insan yetiştirmeye çalışan bir eşyaya dönüştürür. Biz bunu mu istiyoruz. AK Parti bunu mu istiyor? Bence istemiyor. Ama ortaya koyabileceği bir şey yok, bir metafizik yok. Eğitim sistemi kurmak açısından bir dünya görüşü yok, ki bu aslında bir medeniyet tasavvurudur.

Tekerek: “AK Parti’nin bir medeniyet tasavvuru yok” mu diyorsunuz?

Medeniyet tasavvuru çok kolay bir şey değildir. Söylemde bir medeniyetten söz edilebilir ama bu, yaşayan bir medeniyet değilse sadece tarihsel değeri vardır. Sayın Başbakan’ın konuşmalarında kullandığı kelimelerin doğum tarihine, Türkçe’ye giriş tarihine bakın. Eğer ekonomiyle ilgili bir konuşmaysa doğum tarihi çok yakınlardadır. Ama kültürle, sosyal meselelerle ilgili bir şeyse 11’inci asırdan bu tarafa gelir. Bu zihinsel iklimi ortaya koyuyor. Biz şu anda kopya ve moda bir takım terimlerle, tamamen işgal edilmiş kavramlarla yeni bir medeniyet tasavvuru da, eğitim sistemi de ortaya koyamayız. Ama dediğim gibi medeniyet tasavvuru bir partinin tek başına yapabileceği bir şey değildir.

Tekerek: Hiç etkileri yok mudur?

Partiler başlatıcı bir işlev üstlenip öncülük yapabilirler. Egemen kültürün kendisini evrensel kültür diye pazarlamasına karşı bir duruşa ve yaratıcı sentezlere ihtiyacımız var.Ama ne yazık ki böyle bir çaba göremiyoruz, zihnimizin dijital kapitalizmle yeniden işgal edildiği bir dönemi yaşıyoruz. 

 

<haber-yatay:1022073,1021888>