Erdoğan kabine revizyonunu değerlendirdi

Başbakan Erdoğan, TV’de katıldığı programda gazetecilerin sorusunu yanıtladı ve ilk kez kabine değişikliği hakkında açıklamalarda bulundu.

cumhuriyet.com.tr

Başbakan Erdoğan, 24 TV'de canlı yayınlanan ''Sansürsüz Özel'' programında gündeme ilişkin soruları yanıtladı. Erdoğan, Bakanlar Kurulu'ndaki değişiklikle ilgili, ''Kabinelerin göreve başladığından sonra ilanihaye görev yapar diye bir kayıt yok. Süreç içerisinde gerçekten zaman zaman bir meslekte bakıyorsunuz zayıflama oluyor, bir performans düşüşü oluyor. Zaman zaman bakıyorsunuz toplumla olan ilişkilerde bazı sıkıntılar yaşıyoruz. Tabii bizim de gerçekten sorumluluk mevkisinde olan bir başbakan olarak, kabinede eğer değişimi gerektiren bir şeyi yakalıyorsanız, sevk-i idareci olarak da bunu yapmak zorundasınız. Bu hiç bir zaman arkadaşlarımdan farklı noktada, Allah göstermesin, olumsuz yaklaşım tarzı olarak değerlendirilmemeli. Onlar ellerinden gelen bütün gayreti ortaya koydular'' dedi.

Recep Akdağ'ın Sağlık Bakanlığı döneminde, 10 yıldır elinden gelen bütün gayreti ortaya koyduğunu ve kabinede en uzun görev yapan 5 bakandan biri olduğunu belirten Erdoğan, ''Aynı şekilde diğer arkadaşlarımdan bu dönemde göreve başlayanlar olduğu gibi ikinci dönem yine bakanlık yapan arkadaşlarım vardı. Bazılarında bir değişiklik gerektiği için bu adımı attık'' dedi.

Erdoğan, Milli Eğitim Bakanlığı'nda yeni bir sürecin içinde olduklarını dile getirerek, konuşmasını şöyle sürdürdü:

''Kod olarak '444' dediğimiz 4 4 4 süreci hakikaten çok farklı bir yapıyla birlikte, bir de ülkemizde özellikle eş durumundan öğretmenler meselesinde beklentiler var. Beklentiler noktasında bunu süratle aşmamız gerekir. Eğitim Komisyonu Başkanı olan Nabi Bey'in de bu konulardaki hassasiyetlerini biliyoruz. Aynı şekilde Kültür Bakanlığımızda bazı durumlar var. Çok süratle almamız gereken mesafeler var. Biz Kültür ve Turizm Bakanlığını birleştirirken bir düşüncem vardı, o da şuydu, turizmi başlı başına bir olay görmenin yanlış olacağına inanmıştım. Eğer sadece turizm olarak değerlendirirseniz, o zaman sadece deniz, kum ve güneş olarak bu işi bugüne kadar tanımladılar...Biz olayı böyle değerlendirmeyelim dedik. Arkadaşlarımın birçoğu o zaman muhalefet etti. Dedim ki biz bunu kültürle birleştireceğiz. Kültürle bunun birleştirirsek hem turizm için çok ciddi bir altyapı elde ederiz, bir de kültürel varlıklarımızı süratle restore etme imkanı buluruz. Bu birbirini desteklediği zaman bütün o eserler bir çekim alanı oluşturacaktır. Dolayısıyla kültür ve inanç turizminde sıçrama yapalım dedik. Bunu biz aynı zamanda eğitimle de bütünleştirdik, sağlık turizmiyle birleştirdik. Daha sonra dağ, yayla bütün bunlarla birleştirmek suretiyle 2012 32 milyonla hamdolsun patladı.''

''Makamların kalıcı değil, geçici olduğuna inanan partiyiz''

Başbakan Erdoğan, bunu yeterli bulmadıklarını vurgulayarak, ''İstanbul'da mesela otel yetiştiremiyoruz. Rakamlar artık gayet iyi konuma geldi, daha da iyi noktaya yürüyecek. Şu anda girişimcilerimiz İstanbul'da otel yatırımlarını devam ettiriyorlar. Antalya dediğimiz zaman sadece bir mevsim, bir buçuk mevsim turist görebilirdiniz, şimdi 4 mevsime yayılmaya başladı. Oraya doğru eğitimi, konferans meselesini, kongre turizmini oraya doğru öteliyoruz. Bir de özellikle golf turizminde de ciddi sıçramalar oralarda oldu. Aynı zamanda uluslararası futbol takımları da Antalya'ya gidiyor. Bunlar için orası önemli bir merkez haline geldi. Bunlar turizmde potansiyelimizi arttırıyor ve çok daha iyi bir noktaya geleceğiz. Doğu, Güneydoğu, buralara doğru bu iş yürüyecek ama malum terör belası ister istemez orada bu sıçramayı yapmamızı önlüyor. bu sıçrama oralara doğru yansıdığında biz 32 bırakın 50'yi yakalar yolumuza devam ederiz'' değerlendirmesinde bulundu.

İçişleri Bakanının da süreç içerisinde elinden gelen gayreti gösterdiğine işaret eden Erdoğan, ''Bir değişimin olması, bütün bunlarla beraber bizim bir şeye inandığımızı açık net ortaya koymam lazım. O da makamların kalıcı değil, geçici olduğuna inanan partiyiz. Bu 1, 2, 4, 10 15 sene olur, hepsi olabilir ama bütün mesele o süre içinde birbirimizi anlayışla kucaklayarak bundan sonraki süreçte dayanışma içinde yolumuza devam edeceğiz'' dedi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Türkiye'nin ayağa kalkmasında şu anda eğer biz güçlüysek arkadaşlar onu özellikle vurguluyorum biz yatırımda bazı arkadaşlar 'frene basmak' falan filan diyor, frene basmadık. Şahsen bir Başbakan olarak asla ben frene basılmasına taraftar değilim. Dikkatli gideriz, dozunda gideriz, ama yola aralıksız devam etmek durumundayız. Frene basmak bize kaybettirir. Bizim kazanmaya, daima kazanmaya... Çünkü kazandıkça dağıtacağız. Kime? Ülkenin bütün insanlarına. Bunu başarmamız gerekiyor'' dedi.

''Kültür ve Turizm, İçişleri, Sağlık ve Milli Eğitim'de yapılan değişimler politika değişikliğinin de habercisi mi, bu değişimleri buna dayalı bir yaklaşımla mı yaptınız?'' sorusuna Başbakan Erdoğan, şu yanıtı verdi:

''Şimdi politika değişimi derken hız kazandırmak için tabii ki bu arkadaşlarla daha farklı bir süreci başlatacağız. Yani buralardaki kaptanlarla, pilotlarla daha farklı bir ortaya performans koymamız lazım. Bazı değişimleri yapmamız şart. Bu değişimlerde özellikle bakıyorsunuz bazı bürokratlar sizi engelliyor, tıkıyor. Eğer o bürokratik oligarşiyi siyasetçi olarak aşamazsanız orada kalıyorsunuz. Burada bu tür bazı şeyler var. Şimdi ben mesela Marmaray'da 3 sene, belki daha da fazla gecikmeliyiz. Niye ben bu kadar gecikeyim? Bu önemli bir yatırım. Bugüne kadar bu bitecekti. İstanbul'un ulaşımında çok ciddi bir yükü burada kaldıracaktık. Ama çok basit bir yerde bakıyorsunuz bürokrasi sizin önünüzü tıkıyor. Bu bazen kurullar oluyor, bazen diğerleri. Kanun hükmünde kararnameye de biliyorsunuz biz bir adım attık. Ne yaptık tabiat varlıklarıyla, tarih kurulunu, kültürü ayırdık. Tabiat varlıkları şimdi Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nda bir daire başkanlığı gibi oldu. E ne oldu şimdi? Sizi tıkayamıyor. Süratle orada netice alıyorsunuz. Ama tarih ve kültür varlıklarında, orada sıkıntı yaşıyoruz. Hızlı gidemiyoruz. Çünkü olaylara bakıyorsunuz bazıları ideolojik yaklaşıyorlar. Şimdi böyle olduğu zaman ben netice alamam. Bir başbakan olarak siz araştırmanızı yapıyorsunuz. Her şey önünüzde, orada bazı gerçekleri görüyorsunuz.''

Taksim Meydanı

Erdoğan, Taksim Meydanı ile ilgili çalışmalara da değinerek, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Diyorsunuz ki Taksim Meydanı'nda bir Taksim Kışlası vardı. Çıkarıyorsunuz onu gösteriyoruz. Şimdi diyorsunuz Taksim'i biz bu kışlayla yeniden zenginleştireceğiz. E şimdi kurul buna müsaade etmezse ki geçenlerde biliyorsunuz reddetti. Nasıl reddedersin? Bu var. E neymiş, 'ondan sonra orası bu hale gelmiş, böyle kalması gerekiyor'. Böyle şey olur mu? Veya diyor 'Cumhuriyet Caddesi tarafı sadece olabilir'. Ya bunun aslı ne aslı? Bu 150-160 yıl önce bu böyle yapılmış. Bu Rus mimarisiymiş şöyleymiş, böyleymiş ya ne olursa olsun. İstiklal Caddesi Barok mimarisinden geçilmiyor. Ne yapacağız yani İstiklal Caddesini kaldıracak mıyız. Hayır o öyle güzel. Ben İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğum o zaman Vakko'ya, Vitali beye demiştim ki Beyoğlu Güzelleştirme Derneği Başkanıydı. Dedim 'bay Vitali gel bir şey yapalım senle'. 'Ne yapalım' dedi. 'Gel dedim Beyoğlu İstiklal Caddesi'nin aslı neyse oradaki bütün o binaları aslına döndürelim. Sen bana STK olarak madem ki adın Beyoğlu Güzelleştirme Derneği STK olarak destek ver. Ben de büyükşehir belediyesi olarak elimden ne geliyorsa onu yapayım'. Çünkü bunlar şehirlerde çok önemli bir olay. Şimdi diyelim ki bizim Akaretler mesela aynıydı. Akaretler şu andaki haliyle bambaşka oldu. Çok çok güzel bir hale geldi. İstiklal Caddemiz öyle değil. Sonra öyle oldu ki. Yani Vitali rahmetli oldu. Ama Vakko bir cephe giydirmesi yaptı. Tabii Cem'e (Hakko) şimdi sesleniyorum, böylece ondan sonra o kendi babasının bana alıp geldiği ve özenle yaptırmış olduğu o mimariyi oraya koymadı. Şu andakini yaptı. Hakikaten İstiklal Caddesi'nde o aslına tam ters bir yapı olmuş oldu. Burada diyoruz ki aslına uygun olsun. Bakıyorsunuz, kurul diyor ki 'hayır öyle olmayacak böyle olacak'. Biz de diyoruz ki 'hayır arkadaş neyse aslına uygun olarak biz bunu buraya yapacağız'.''

Başbakan Erdoğan, burada trafiği tamamen yerin altına alacaklarını, burasının İstiklal Caddesi'nin adeta mütemmimi gibi olacağını dile getirerek, şunları ifade etti:

''Ha kullanım noktasında belli bir kısım belki rezidans olabilir. Çünkü ciddi ihtiyacımız var. Belli bir kısmı alışveriş olabilir. Belli bir kısmı müze olabilir. Bunlarla beraber de biz burayı zenginleştireceğiz. Şimdi Taksim Meydanına gelenler nasıl uluslararası herhangi bir ülkeye gittiğinizde onların böyle dev meydanları vardır. Böyle tarihi eserlerin önlerinde giderler resim çektirirler e bizim öyle bir meydanımız yok. İstiyoruz ki burada öyle bir meydan olsun. Buna benzer bazı tabii sıkıntıları yaşadık. Şimdi bu şeylerin arkasında bu tür gerçekler yatıyor. Ee tabii aynı şey diğer bazı bakanlıklarda yaşıyoruz. Yani bu sadece değişen arkadaşlarımla alakalı değil. Değişmeyen arkadaşlarımızda da ilgili benzer şeyler var. Çok daha süratli gitmemiz lazım. Vaktimiz dar.

Zira Türkiye'nin ayağa kalkmasında şu anda eğer biz güçlüysek arkadaşlar onu özellikle vurguluyorum biz yatırımda bazı arkadaşlar 'frene basmak' falan filan diyor, frene basmadık. Şahsen bir Başbakan olarak asla ben frene basılmasına taraftar değilim. Dikkatli gideriz, dozunda gideriz ama yola aralıksız devam etmek durumundayız. Frene basmak bize kaybettirir. Bizim kazanmaya, daima kazanmaya... Çünkü kazandıkça, dağıtacağız. Kime? Ülkenin bütün insanlarına. Bunu başarmamız gerekiyor.''

Türkiye'nin 2023 yılı hedefi


Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin 2023 hedeflerine ilişkin bir soru üzerine her iktidarın kendisine hedef koyduğunu, kendilerinin de bu hedefleri sadece parti olarak değil ilgili kurumlarla akademisyenlerle birlikte belirlediklerini kaydetti.

İhracatta görüşmeleri gereken kurumun da Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) olduğunu dile getiren Erdoğan, şöyle konuştu:

''Soruyorum 'sizin hedefiniz nedir? 2023'te cumhuriyetimizin 100. kuruluş yıl dönümünde nereye varabilirsiniz?' Diyor ki 'biz 500'ü yakalarız.' Yani bana Türkiye İhracatçılar Meclisi '500 milyar doları biz yakalarız' derse ben kalkıp da ona 'hayır yakalayamazsın' diyebilir miyim? İşi yapan o. Yani mala onda, kürek onda. Ama o diyor ki 'ben 500'ü yaparım'. Şu ana kadar da zaten şu 10 senede üçe katladı. Şimdi kartopu, artık çığ oldu. Çığ olduktan sonra da bu çok daha rahat büyümeye devam eder. Şimdi nereye takılıyor bunlar, bu işe muhalefet edenler, diyor ki 'Avrupa'da 50 küsurdan 35'e falan düştü'. Tabii çok yanlış bir yaklaşım tarzı. Dünya sadece Avrupa değil ki. Ama ne oldu; benim girişimcim Afrika'ya gitti, Latin Amerika'ya gitti, Asya'ya gitti. Her köşesine. Bizim son Afrika'da 300'e yakın girişimcimizle oralardaydık. Gördünüz oradaki hali. Oradaki o yokluğun içinde kim var? Türkiye var.

Şimdi onlara biz ne diyoruz. Biz Türk Eximbank'la buralara gireceğiz. Sana yollar da yapacağız altyapını, üst yapını, her şeyini yapacağız. Kendimize yeni pazarlar oluşturuyoruz. Bu ne demek? 10 sene sonra Afrika pazarında Türkiye birkaç ülkeden bir tanesi olacak. Bu, bu demektir. Ama onu bunlar kestiremiyorlar. Çünkü hayatlarında böyle bir ufuk yok. Böyle bir şey de görmemişler. Şimdi ben o günlerin hazırlığı içindeyim. Tohumlama yapıyoruz. Bu tohumlamanın neticesini de alacağız. Ondan hiç şüphemiz yok. Çok diri bir nüfus var. Bunlara biz şu anda aynı zamanda helva yapmasını da öğretiyoruz. Onlar bu kadir kıymet bilme anlayışını Türkiye ile beraber yaşayacaklar. Biz bunu başardığımız anda, her zaman söylüyorum biz sıçrarız. Sıçrayarak da inşallah bu hedeflerin üstüne ulaşırız diyorum. 'Ulaşılmaz, şudur budur' diyenler samimi değiller. Sen ne yapmak istiyorsun onu söyle. Var mı senin bu ülkenin 10 yıl sonrasına bir geleceğin? Yok. İnanç öyle bir şeydir ki tekeden bile süt çıkartır. Biz inanıyoruz.''

''Ekonomi 3'e katlanıyor, GSMH borç oranı 3'te bire düşüyor. Borç vermek isteyenlere fırsat vermiyorsunuz. Çünkü borç verecek, yüksek faiz alacak'' sözü üzerine Erdoğan, Türkiye'de bu durumun örnekleri olduğunu, Gaziantep'in krediye fazla açık bir kent olmadığını, kendi ayakları üzerinde ayağa kalkan bir il olduğunu, buradaki Kürt nüfusunun yüzde 35-40 olduğunu, 5. organize sanayi bölgesinin bittiğini, şu anda 6 ve 7. organize sanayi bölgelerinin doldurulduğunu söyledi.

''Talep var fakat talebi karşılayamıyorlar'' diyen Erdoğan, girişimcinin 100 bin metrekare yer istediğini, ancak 20 bin metrekare yer verilebildiğini, burada korkunç bir ihracat potansiyeline sahip olunduğunu dile getirdi.

Erdoğan, Gaziantep'in şu anda Türkiye'nin 1 numaralı fabrika halı üretimine sahip olduğunu, makine üretimine girdiğini belirterek ''Diyarbakır, Van niye bir Gaziantep olmasın? Mesela Van'da ben bir mermer fabrikasının açılışına gittim, hayran oldum ve rakam da büyük değil 50 milyon dolarlık bir yatırım yapılmış, 750 kişi çalıştırılıyor. Eskiden biz mermeri kütük olarak İtalya'ya gönderiyorduk. Şimdi o mermeri topluyor işliyor. 2 milim... Işığa tuttuğunuz zaman hayran oluyorsunuz. Şimdi hem işlenmiş olarak ihracat yapıyor hem de benim ülkemin ihtiyacını karşılıyor. Teröre rağmen bunu yapmış. Şimdi bu Güneydoğu, Doğu, buralarda bunları yaygınlaştırdığımız anda biz sıçrarız'' diye konuştu.

''Çözüm sürecinde en ufak bir kesinti düşünmüyoruz''

Erdoğan, ''Bugünlerde sizin de çeşitli demeçlerle dile getirdiğiniz Kürt, terör meselesinin halledilebilmesi için yeni bir süreç başladı. Toplumda da bir heyecan oluştu. Siz de çeşitli demeçlerinizde sürecin provoke edilmemesini söylediniz. Nasıl gelişmeler? Son günlerde bir durgunluk, bir askıya alma demeçleri var. Bize anlatır mısınız, ne aşamadayız?'' sorusu üzerine, olaya Kürt değil terör meselesi olarak bakmak gerektiğini ifade etti.

Şu anda bir çözüm sürecinin içerisinde olunduğunu vurgulayan Erdoğan, şöyle devam etti:

''Bizler, bu çözüm sürecinin içerisinde her türlü enstrümanı kullanmaya hazırız. Bu süreçte en ufak bir kesinti düşünmüyoruz. Ana muhalefet partisinin 'biz bu işi çözmek istiyoruz ama iktidar yaklaşmıyor' sözleri dürüstçe ifade edilen sözler değil. Nitekim geçenlerde milletvekillerinin yaptıkları açıklamayla baltayı taşa vurdular. Anlayış bunlarda bu. Bunlar daha millet nedir, ulus nedir, kavramı bilmiyorlar. Önce bunları öğrenmeleri lazım. Biz kalktık milletin tanıtımını yaptık. Bunlar bunu öğrenemedi. Tıpkı asabiyetin tanımını öğrenemedikleri gibi. Bunu da öğrenecekler yavaş yavaş. Ana muhalefete 'bunun çözüm yeri parlamentodur' diyor. Biz parlamentoda kapalı oturumlar yaptık. Zaten açık oturumlarda hemen her zaman gündemde bu konu. Bunun dışında ben çağrımı yine yeniliyorum; Anayasa değişikliği mi yapılacak, yasa değişikliği mi yapılacak? Ana muhalefetle bizim oyumuz buna yeter. Yasal düzenlemeye zaten biz yeteriz ama anayasal bir değişiklik gerekiyorsa ana muhalefetle oylarımız rahat rahat yeter. Nedir teklifiniz, gelin bunu yapalım. 3 tane arkadaşıma ben talimatı verdim. Siz de o bana getirdiğiniz 3 arkadaşa talimatı verin otursunlar çalışsınlar, araştırmaysa araştırmayı yapsınlar. Sonra eğer anayasal bir değişiklik gerekiyorsa bunu yapalım. Yasaysa yasa. Bunu dışında genelge vesaire hepsine varız. Yeter ki bu ülkede biz terör belasından halkımızı kurtaralım.''

Telefonda konuştuğu bazı BDP'lilere kendisi hakkında endişelerinin olup olmadığını sorduğunu, bu kişilerin kendisine ''Size güveniyoruz'' dediğini ifade eden Erdoğan, ormanın kenarındaki bir ağaçla uğraşmadığını, kendisinin bir ağacı değil ormanı kurtarmaya çalıştığını aktardı.

''Kürt kardeşlerimiz değil teröristi bombalıyoruz''


Paris'te öldürülen 3 PKK'lının cenaze töreninde söylenen ''Barışı savunduğunu iddia eden Başbakan benim Kürt kardeşlerimi bombalıyor'' sözüne de değinen Erdoğan, şunları ifade etti:

''Ben Kürt kardeşlerimi nasıl bombalarım? Biz teröristi bombalıyoruz. Neredeki? İnlerindeki teröristi bombalıyoruz. Biz, inlerindeki teröristi bombalarız. Niye? O geliyor polisimi arkasından şehit ediyor, kızlarımızı arabasında giderken tarayarak öldürüyor. Birçok yerde bakıyorsunuz 20 tane 30 tane vatandaşımı tarayarak öldürüyor. Yeri geliyor askerimi, polisimi öldürüyor. Silahların bırakılması demek operasyonların bitmesi demektir. Buna da biz varız. Diyorlar ki 'farklı bir ülkeye gidilse ne olur. Burada bize teminat verilir mi'? 'Evet, buna da hazırız' diyoruz. Elimizden geleni sonuna kadar yaparız.''

Anadilde savunma hakkı

''Dağ kadrosunun tasfiyesi hakkında ne diyeceksiniz?'' sorusuna karşılık Erdoğan, elinden gelen bütün güvenliği bu noktada temin edeceğini, geçmişte yanlışlar yapılmış olabileceğini, ancak kendilerinin taahhütlerini yerine getireceklerini dile getirdi.
Güneydoğu'nun refah ve huzur ortanına kavuşmasının halkın hakkı olduğuna işaret eden Erdoğan, hareketlerinin, öldürmek için değil yaşatmak için olduğunu dile getirdi.
Anadilde savunmaya imkan getiren tasarının hatırlatılması üzerine Erdoğan, kavramlara dikkat edilmesi gerektiğini, anadilde savunma denilmemesi gerektiğini, herkesin en iyi şekilde kendisini nasıl ifade ediyorsa o şekilde ifade etmesi gerektiğini söyledi.
Erdoğan, bazılarının bunu çarpıtmak istediğini, ''Bu, resmi dil talebini getirir'' dediğini ifade ederek, ''Geçin bu işi. Bu ülkede dilimiz bellidir; Türkçe... Kendi anadilini öğrenmek vesaire... Biz o konuda her şeyi yaptık. Üniversitelerde yaptık. Şimdi ilk, orta, lise buralarda adımlar atıldı. Seçmeli dersler geldi, öğrenmek isterse gider öğrenir. Nitekim 20 bin civarında talep oldu. Öğrenmeleri için ne gerekiyorsa onu yaptık'' ifadelerini kullandı.

''Neden 'Kürt sorunu yok' diyorsunuz?"

Başbakan Erdoğan, ''Bütün bunları yapıyorsunuz ama 'Kürt sorunu demiyorum' diyorsunuz. Bu, muhatap bazı insanların zihninde geçmiş dönemlerde neden denmemişse sizin de sanki aynı çizgide 'inkarcı, Kürt varlığını kabul etmez' düşüncesinde olduğunuzu düşündürüyor. Neden son zamanlarda ısrarla 'Ben buna Kürt sorunu demiyorum' diyorsunuz?'' sorusu üzerine bunun, Kürt sorunu, Laz sorunu, Çerkes sorunu diye çoğaltılabileceğini, durumun ülkeyi bölmeye götürebileceğini söyledi.
Bu ayrımcılığa düşmemeleri gerektiğinin altını çizen Erdoğan, ülkedeki etnik unsurların hepsinin de sorunu bulunduğunu, bunların sorununu çözmenin kendilerine ait olduğunu, bu sorunları çözmekle mükellef olduklarını vurguladı.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, şu ifadeleri kullandı:

''Ben son grup toplantımda 'Ben Kürt kardeşimi seviyorum' dedim. Biz inkarı falan sildik. Ben Kürtçülüğe de, Türkçülüğe de, Lazcılığa da bunların hepsine karşıyım. Ben, Kürt kardeşimi de severim. Kimse yaratılırken ne olarak yaratıldığını bilmiyor ki. Burada benim özellikle ifade etmek istediğim, biz bu ayrımcı çizgiye düşeriz endişesini taşıyorum. Biz programımıza da bunu şu şekilde işledik. Adına isterseniz Güneydoğu, isterseniz terör, isterseniz Kürt sorunu deyin böyle bir sorun var diye girdik. Ben bunu 2005'te bu şekilde işledim. Şimdi geldiğimiz nokta ortada biz buraları düzelttik, geride bıraktık. Şimdi biz iktidar olarak Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da toplu olarak yaklaşık 30 milyar dolar yatırım yapmış. Bu yatırımlar içerisinde kültürel yatırımlardan tutun eğitim, sağlık, altyapı, üst yapı, aklınıza ne gelirse... Yani batı ile doğu arasında ayrımcılığı yıkmışız. Yola çıkarken de biz 'etnik milliyetçiliğe hayır' demişiz. CHP bunu daha bugün söylüyor ama milletvekili hala bu noktaya gelememiş. 'Bölgesel milliyetçiliğe hayır' demişiz. Çünkü batı neyi almışsa Doğu ve Güneydoğu da bunu görecek. Bizim Erzurum'da üniversiteler arası kış olimpiyatlarını düzenlerken niyetimiz o anlayışı oraya taşımak ve oradaki gençliğin bunları görmesidir.''

Erdoğan, bu olimpiyatlarda, spor salonlarında, tiyatrolarda kendini gösteren gençlerin özgüveninin yerine geldiğini dile getirdi.

''Hakkari'de pislik diz boyu''

Diyarbakır'da Suriçi ile kendilerinin ilgilendiğini anlatan Erdoğan, Diyarbakır'da kavşak düzenlemesi yaptıklarını ancak Büyükşehir Belediyesi'nin oraya iş makinesi koyarak, 'bunu ben yapıyorum' dediğini, burasını Karayolları Genel Müdürlüğünün yaptığını anlattı.
Başbakan Erdoğan, şu şekilde devam etti:

''Onların dertleri oraya bir şey kazandırmak değil. Nereden geçiniyorlar, besleniyorlar? Beslendikleri sadece ideoloji, sadece yatıyorlar kalkıyorlar Kürt sorunu... 'Benim Kürt kardeşime ne veriyorsun?' diye sorduğunuz zaman verdikleri bir şey maalesef yok. Öyle bir hal var ki, hizmet noktasında bir şey almadığı halde oyunu gidip ona veriyor. Belediyelerdeki hizmetleri gazeteci gözüyle bir inceleyin inanın bir şey göremeyeceksiniz. Hele şu Hakkari. İnanın pislik diz boyu. Afrika'ya gittik orada neyse, orada da o. Ama nedense yaşayanlar olaya şehircilikte, hizmetten bakmıyor. 'Bana ne hizmet verdin?' diye sormuyor. Yine oyunu veriyor. Ama 'Herhalde bir gün idrak edecekler, doğru neyse ona gelip oyunu verecekler' diyoruz. Neden Hakkari öyle kalsın? Bütün belediyeler ne para alıyorsa biz oraya da aynı parayı gönderiyoruz. Bir ayrım yok.''