'Emek'siz bölünüp çoğaldı

Azize Tan, Emek öncesi ve sonrası diye iki döneme ayrılan festival için 'Filmekimi'ni tamamen Emek Sineması'na göre tasarlamıştık. Tek sinemada bir hafta sürecek bir etkinlikti. Kapanana kadar da öyle devam etti. Sonrasında açıkçası farklı boyutlara savrulduk' diyor.

cumhuriyet.com.tr

Başladığı günden bu yana seyircinin büyük bir ilgiyle takip ettiği, biletleri satışa çıktığı an tükenen Filmekimi, bu yıl 8-15 Ekim tarihlerinde izleyiciyle buluşacak. Tohumları 2002’de, yani İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın (İKSV) 30. kuruluş yıldönümünde atılan etkinlik, 10. yılında “butik bir festival” olmanın sınırlarını zorlasa da her yıl daha da zenginleşiyor. Bu yıl Anadolu’ya da açılan festivalin Emek Sineması’nda başlayan hikâyesini, geleceğini ve sorunlarını İstanbul Film Festivali ve Filmekimi Direktörü Azize Tan ile konuştuk.


- 2002’den bu yana serpilen bir festival Filmekimi, cazibesi nerelerde gizli size göre?

Filmekimi, zamanlaması ve yapısı itibarıyla sinema sezonunun nasıl geçeceğine dair bir resim çiziyor. Burada gösterilen filmlerin pek çoğu daha sonra vizyonda da karşımıza çıkıyor. Bir güzel tarafı da Berlin, Cannes, Venedik ve Toronto gibi büyük festivallerin hemen arkasından yapılıyor olması. Bu da cazibeyi arttıran bir faktör.


- Filmekimi aynı zamanda İstanbul Film Festivali’ne dair de bir resim çiziyor sanki...

Öncelikle İstanbul Film Festivali’ni hatırlatıcı bir özelliği var Filmekimi’nin. İki festivalin programını paralel olarak oluşturuyoruz. Filmekimi programı biraz daha ‘popüler’ filmlerden oluşsa da karma bir yapısı var. Filmekimi’nde film seçmek İstanbul Film Festivali’ne göre biraz daha kolay olabilir. Çünkü daha az film arasından seçim yapıyorsunuz.


- Bu noktada Filmekimi’nde ilk yıllara göre daha fazla film seyretme şansımız var. Bu büyümeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Biz Filmekimi’ni tamamen Emek Sineması’na göre tasarlamıştık. Tek sinemada bir hafta sürecek bir etkinlikti ve Emek kapanana kadar da zaten öyle devam etti. Emek kapanmadan önce son kullanıldığı etkinlik yine Filmekimi olmuştu. Sonrasında açıkçası farklı boyutlara savrulduk, bölünüp çoğalmaya başladık. Bugün neredeyse 40 film gösteriyoruz, dört sinema salonumuz var. Aslında bizim hedeflediğimizden daha geniş bir festivale dönüştü. Ama arzu ettiğimiz Filmekimi’nin daha da büyümesi değil, yoksa özelliğini kaybeder.


- Emek ile ilgili bir gelişme yaşandı mı peki?

Başından beri Emek konusunun takipçisiyiz. Son olarak inşaatı yapacak firma, üç yılın sonunda geçen ay ilk defa bizimle temasa geçti, bizden ve sinema dünyasının çeşitli isimlerinden fikir aldılar. keşke müzakereler baştan yapılsaydı, Emek üç yıldır kapalı kalmasaydı, biz de 30. yılımızı Emek’siz kutlamasaydık.


- Bu yıl hem sponsorunuz yok, hem de 10 yıldır ilk defa İstanbul dışına çıkıyorsunuz. Maliyeti yüksek bir ‘açılım’ın bu yıl yapılması sizi zorlamadı mı?


İlk defa İstanbul dışında, özellikle de film festivali düzenlenmeyen beş kentle (İzmir, Bursa, Konya, Trabzon ve Diyarbakır) Anadolu’ya açıldık. Oldukça maliyetli bir iş, ama projeyi Avrupa Birliği Programı MEDIA’nın desteğiyle gerçekleştiriyoruz. Bu yıl sponsorumuz yok ne yazık ki. Bu bizi çok zorlasa da seyircimizi mağdur etmemek adına festivali gerçekleştirmek bizim için çok önemli.


- Bu yıl Filmekimi’nde öne çıkan filmler sizce neler?

Biz programımızı, sinema izleyicilerinin medyadan takip ettiği, heyecanla beklediği filmlerden oluşturmaya çalışıyoruz. Bu anlamda tüm filmlerimiz çok özel bir seçkiden oluşuyor, ama özellikle Cafer Penahi’nin son filmi “Bu Bir Film Değil”i herkesin izlemesini öneriyorum. İçinde bulunduğu imkânsız koşullardan ortaya çıkan yaratıcılık izlenmeye değer.