Elimdeki silah alınınca nasıl geçinirim?
Hadi koruculuğu kaldıralım. O kadar kolay mı? Maalesef değil. Çoğu korucu belki gönüllü olarak, belki yapacak iş olmadığından ellerine devletin silahını aldı. Şimdi ise çok azı bu işi bayılarak yaptığını söylüyor. Bitlisli Şahin Kaplan 1991’den beri koruculuk yapıyor. “Şimdi koruculuğu kaldırsalar ne çiftçilik yapabilirim ne de hayvancılık” diyor. Çünkü ne yeniden arazi ya da hayvan alacak parası ne de güvende yaşayabileceği bir toprağı var...
cumhuriyet.com.trAcaba bir gün gelecek Mardin’deki katliam bir milat olarak hatırlanacak mı? İyi ya da kötü bunu bilemeyiz tabii. Bir aileden 44 kişinin hayatını kaybetmesi doğaldır ki sırf adli bir olay olarak ele alınmadı. Bir şeylerin değişmesi gerektiği yazılıp çizildi. Üzerinde en çok konuşulanlar da korucular. “Koruculuk kalksın.” İyi güzel de sonuçta o kadar insanın elinden silahlarını almak basitçe “barışa atılan bir adım” olmuyor. Çünkü koruculuk “sevin ya da sevmeyin” bir iş kolu. Hele tarım ve hayvancılığın çeşitli sebeplerden bitme noktasına geldiği Doğu ve Güneydoğu’da kolay kolay vazgeçilemeyecek bir gelir kapısı. Mardin katliamı konunun yeniden gündeme gelmesi için acı bir vesile oldu. Gelin burada konuyu diğer ağızlardan ve tartışmalardan alıp bir korucuya bırakalım...
Gönüllü başvuru
Mehmet Şahin Kaplan, Bitlis’in Hizan ilçesindeki Görecik köyünde koruculuk yapıyor 1991’den beri. Bu alelade bir tarih değil. Köy PKK’nin baskınına uğruyor. Kaplan’ın anlattığına göre bu baskının nedeni Görecelilerin örgüte destek vermemesi. Kaplan’ın arkadaşları, akrabaları öldürülüyor, birçok hayvanı da telef ediliyor. Kaplan da bu olaydan sonra korucu olmak için devlete müracaat ediyor. Koruculuğa başlama hikâyesi böyle. Öncesinde iki dönem muhtarlık yapmış, çiftçilikle uğraşmış. Amacının devletten silah ve maaş almak olmadığını, halkının güvenliğini sağlamak için bu işe gönüllü olarak başvurduğunu söylüyor! Belli bir mesaisi yok. Zaman zaman diğer korucularla, zaman zaman da askeri birliklerle birlikte göreve gidiyor. “Özellikle bölgeyi ve araziyi tanımayan askerler için korucular bir nevi rehber görevi yaparlar” diyor. Anlayacağınız Kaplan’ın işi zor, geçimini ise güç bela sağlıyor. İki karısı ve 16 çocuğunu ayda 600 TL maaşla geçindirmek zorunda. Ancak korucu olmayanların kendisinden çok daha perişan durumda olduğunu da saklamıyor. Çünkü bölgedeki insanlar korkuları sebebiyle ne araziye çıkıp tarım yapabiliyor ne de hayvan besleyebiliyor. Görecik köyünde 90’lı yıllarda her evde beş, altı koyun bulunurken bugün köyde bir tane koyun bile görmek zormuş. Kırsal bölgedeki en önemli geçim kaynakları tarım ve hayvancılık ortadan kalktığında insanların korucu olmak için başvurması hiç de ilginç olmasa gerek. Bugün 70 haneli Görecik’de artık her iki haneye neredeyse bir korucu düşüyor. Kaplan da Görecik’teki 31 korucudan biri.
Fikrimizi soran yok...
Diyelim ki koruculuk kaldırıldı. O zaman ne olacak? “Bugüne kadar terör yüzünden 30 bin kişi öldü” diye yanıtlıyor Kaplan, “Eğer korucular olmasaydı, bu sayı 100 bini aşardı. Bugün koruculuk kaldırılırsa, arazi 1992-1996 arasında olduğu gibi tamamen terör örgütünün eline geçer. Koruculuğu elinden alınan insan da mecburen büyük kentlere göç edecek, orada iş arayacak. Çünkü burada kalsa hayvan alacak parası yok. Milletvekilleri oturdukları yerden bizim hakkımızda ahkâm kesiyorlar. Gelip bizim fikrimizi soran yok. Yine de devlet ne karar verirse biz ona saygı duyarız. Korucular arasında kötü niyetli kişiler yok mu? Var ama kötü niyetli kişiler her yerde var. Devlette de orduda da...”
Kaplan sistemi ihtimal ki işsiz kalma korkusuyla bu kadar destekliyor, içlerindeki iyileri ve kötüleri ayırması da bu yüzden. Konu Mardin’deki katliama gelince, Bitlis’le Mardin arasında fark olduğunu iddia ediyor. Ona göre Mardin ve çevresindeki illerde var olan aşiret düzeninde bu tip olayların meydana gelmesi kaçınılmaz. Kendi bölgelerinde ise böyle bir şey olmadığını savunuyor. Olayın koruculukla ilişkilendirilmesine de itirazı var. Katliamı yapan ailede de kurbanların ailesinde de korucular olduğunu kabul ediyor ama “onlar korucu olmasaydı da bu işi yapacaklardı çünkü aralarında kan davası var” diyor. Kaplan’ın kendi mesleğini savunması doğal, söylediği birçok şeye de “hadi ordan” damgası vurmak zor. O zaten kendi özeleştirisini de yapıyor: “Yalan konuşmayalım. Buradaki halkın neredeyse yarısı biz koruculara karşıdır. ‘Eğer sizin elinize silah verilmeseydi bu sorun çok daha çabuk çözülürdü’ diye konuşuyorlar. Ancak terör konusunda fikrini belirtmekten herkes çekiniyor. Kimisi ‘devlet beni zindana mı atar’, kimisi ‘örgüt beni öldürür mü’ diye düşünüyor. Gerçekten bir çözüm lazım, insanlar artık güvenlik ve huzur istiyor. Bir çözüm bulunsun da Güneydoğu halkı yine bir kuru ekmek yemeye razı, korkudan kimse yaylaya bile çıkamaz hale geldi. O kadar askere yazık değil mi? Bu teröristler de gökten zembille inmedi, sonuçta onlar da bizim vatandaşlarımız.”
İstenirse çözüm bulunur
Kaplan Mardin’deki kan davasının korucuların üzerine yıkılmasını ne kadar anlamsız buluyor ve “bu memleketin temeli bozuk” diyorsa, etrafında süren savaş için de aynı şeyi düşünüyor. “Devlet de teröristler de bu işi kan davasına dönüştürmüş. Yoksa bu 70 milyon nüfusu olan bir ülkede bir sürü bakan, milletvekili, asker var. Oturup konuşsalar bir çözüm bulamazlar mı? Kimse koltuğunu riske atmak istemiyor, o yüzden bizimle oyun oynuyorlar. Sonuçta onların ne korucu oğlu ne de terörist kızı var” diyor.
Kaplan televizyonda, evde ya da kahvede, ne zaman haberler başlasa, “kapatın şunu” diyor. Ölüm haberlerine alışkanlık kendi deyimiyle beynini ve aklını alıp götürmüş, kalpsizleştirmiş. “Tabii ki ölenlere içimiz kan ağlıyor” diyor ama her akşam aynı haberleri duymak artık yüreklerinde acıya yer bırakmamış.