Edward Said’in görünmez eli; İkbal Ahmet
David Barsmian’ın Pakistanlı aktivist ve siyasetbilimci İkbal Ahmet’le yaptığı söyleşilerden oluşan “İmparatorluğa Meydan Okurken”; Hindistan-Pakistan bölünmesi, Keşmir sorunu, İslamiyet'in Hindistan’a yayılışı, terörizm, Pakistan’ın adım adım “İslam” cumhuriyetine dönüşmesi gibi Türkiye’de pek bilinmeyen konuları dert ediniyor kendine. Kitapta ayrıca kültürel meseleler, edebiyat ve Urdu şiiri de
Abdullah ÇelikYirmi birinci yüzyılın en önemli aktivist – entelektüellerinden biri şüphesiz İkbal Ahmet’tir. Doğumundan ölümüne kadar geçen sürede belki de birçok düşünür, yazar ve şairin isteyip de sahip olamayacağı düşünsel bir pratiğin içinde yer alır. Ahmet’in düşünsel dünyası ölene kadar, kendi tabiriyle, “seküler ve eleştirel,” bir dünyanın sınırlarında gezinip durur. Belki de bu duruşunun temel nedeni, çok dilli, çok kültürlü, çok dinli bir ülkede dünyaya gelmesi nedeniyledir.
Ezilenlerin şahsında koca bir yüzyılın hem sanığı hem tanığıdır İkbal. Belki de o nedenle yüzyılın önemli sanatçı, yazar, devrimci ve düşünürün yakın dostuydu. O düşünürlerden biri de şüphesiz Edward Said’dir. Birçok insan Edward Said’i Gazze sınırında İsrail askerlerine attığı taşlardan hatırlar. Fakat kimse Edward Said’in taşı tutan o elinin aslında İkbal Ahmet’e ait olduğunu bilmez.
Said öldüğü zamana kadar birçok politik meselede fikrine danışılan biri olmuştur. Özellikle Filistin- İsrail meselesi konusunda adı sıklıkla anılan bir entelektüeldir. Said, 1980 yılında İsrail-Filistin meselesi için arabuluculuk yaptığı döneme dair yıllar sonra, David Barsamian’ın İkbal Ahmet ile İmparatorluğa Meydan Okurken isimli söyleşi kitabına yazdığı önsözde, İkbal Ahmet’in rolüne ilişkin şu saptamada bulunur; “O zamana kadar İkbal’i çoktan politik meselelerdeki akıl hocam olarak bellemiştim. Bu nedenle yaptığım ilk şey, bu toplantıya katılıp katılmamam gerektiği konusundaki fikrini sormak oldu. Katılmalısın dedi.”
Said bu saptamasında haksız değildir. Zira 1980’li yıllarda, İsrail ve Filistin heyeti sıklıkla meselenin çözümü için bir araya gelir. Said’de o yıllarda sorunun çözümü için fikri önemsenen biridir. Bu nedenle yapılan bütün o toplantılarda ismi öne çıkar. Fakat o yıllara dair bilmediğimiz tek şey, İkbal’in İsrail- Filistin çatışmasındaki problemin çözümü için oynadığı akil rolüdür. İkbal bin dokuz yüz seksen yılında FKÖ yerleşimlerini gezip bir rapor kaleme alır ve bu raporun sonuç kısmına İsrail’in Filistin’i işgal edeceğini yazar. Said, İkbal’in hazırladığı rapor için kitabın önsözünde şunları yazar: “Ahmet, İsrail’in yalnızca iki yıl sonra, bin dokuz yüz seksen ikide gerçekleşecek işgalini öngörmekle kalmadı; aynı zamanda, ne yazık ki, sonucu da tahmin etti.”
SAİD'İN AKIL HOCASI
İkbal’in politik meselelerdeki rolü yalnızca Filistin- İsrail meselesindeki pozisyonuyla sınırlı değildir tabii. Bin dokuz yüz doksan dokuz yılında kolon kanserinden yaşamını yitirene kadar pek çok meselede rol alır. Kampanyalar hazırlar, panellerde konuşur ve devrimci birçok oluşumun yanında saf tutar. Princeton Üniversitesinde hocalığından, Howard Zinn, Noam Chomsky, Edward Said, Kofi Annan, John Berger ve daha birçok yazar-siyaset bilimciyle faaliyetlerine kadar tam bir devrimcidir Ahmet. Güney Pasifik’ten İran’a, Türkiye- İsrail karşıtlığından Ermeni Tehcirine, Güney Amerika’dan Hindistan’a, Pakistan’dan Bangladeş’e, Avrupa’dan Amerika’ya kadar birçok ülke ve yönetimi hakkında çarpıcı tespitlerde bulunur. Bütün bunlara bakınca, Said’in neden İkbal için akıl hocamdır dediğini daha iyi anlıyoruz.
İkbal Ahmet çok sevdiği ülkesi Hindistan bölündüğünde henüz on üç yaşındadır. Dolayısıyla bölünen bir ülkenin yazgısı, aynı zamanda onu da garip bir kimliksizlik arayışına iter. Ülkesi bölündükten sonra aniden bir başka ülkenin, Pakistan’ın vatandaşı olur. Fakat bu bölünme yalnızca Hindistan’la sınırlı kalmaz. Zira Pakistan da Hindistan’dan koptuktan kısa bir süre sonra bölünür. İkbal’in kendisini bir ülkenin vatandaşı olarak değil de, bir dünya vatandaşı olarak görmesinin nedeni belki de budur.
İkbal’e göre Hindistan’ın üç parçaya bölünmesinin nedeni Gandhi’nin yanlış milliyetçi politikalarıdır. Birçok düşünce insanı Gandhi’yi pasif direnişin mimarı olarak görür ve Hindistan’ın emperyalizmden kurtulması için verdiği bağımsızlık mücadelesini kutsar. Fakat İkbal’e göre Gandhi’nin mücadele yöntemi Hindistan’ın üç parçaya bölünmesinin ana nedenidir. İkbal’in sadece bu konudaki düşünceleri bile dikkate değerdir. Çünkü milliyetçi aklın nasıl bir hezeyan yarattığını, insanları nasıl birbirine düşman kıldığını, Hindistan- Pakistan- Bangladeş örnekleriyle çarpıcı bir şekilde anlatır.
Ülkesini bekleyen tehlikeyi yıllar önce gören bir düşünürdür İkbal. Güçlü öngörüsü, sadece kendi ülkesini bekleyen tehlike için değildir tabii; Filistin, İran, Türkiye, Arabistan, Rusya, İrlanda gibi birçok ülke hakkında söyledikleri özellikle dikkate değerdir.
İkbal’e Türkiye’nin geleceği konusunda fikri sorulduğunda, hem radikal dinci grupların yarattığı ayrışmayı, hem de Kürt meselesi konusunda söyledikleri üzerinde durulması gereken düşünceler olarak karşımızda duruyor. Belki de bugünlerde, İkbal’in dilinden Pakistan’ın son yirmi yılını okumak gerekiyordur. Zira İkbal’in fikirleri, şu aralar Türkiye’de laiklik üzerine konuşulanlar için doğru bir rol model teşkil edebilir.
İkbal, batı emperyalist düşüncesi ile doğunun köklü geleneğinin çatışacağını söyler ve bu çatışmanın uzun yıllar daha devam edeceğinin altını çizer. İkbal, sekülerliğin önemi, milliyetçiliğin yıkıcı ve ayrıştırıcı etkisi, milliyetçiliğin toplumlar üzerindeki sonuçları gibi konularda ufuk açıcı fikirleri olduğunu belirtmek gerekiyor.
Bu noktada İkbal için son sözü Noam Chomsky’e bırakmak en doğrusu; “Kendini adamış ve onurlu bir aktivist olarak İkbal, her şeyin ortasındaydı… Devrimin ve emperyalizmin öğrencisiydi ve bunda çok da iyiydi.”
İmparatorluğa Meydan Okurken - David Barsamian ile Söyleşiler / İkbal Ahmet / Çeviren: Utku Özmakas / Zoomkitap Yayınları / 164 s.