'Ecevit'in akılcılığına ihtiyaç var'
DSP İstanbul Milletvekili Ahmet Tan, Türkiye'nin 1999'da DSP'nin ''uyum ve işbirliğine dayalı siyasi felsefesi'' sayesinde kurtulduğunu belirtti. Erbakan-Çiller'in "tehlikeli" hükümeti dönemini anımsatan Tan, "Türkiye o tehlikeli iktidardan Ecevit akılcılığı ve ANAP'la girdiği bu uzlaşma sayesinde kurtuldu. Bu arada partisinin oylarını da arttırdı" dedi. Tan, DSP Genel Başkanı Zeki Sezer'in 2007'deki genel seçimlerde aday olmayarak parlamento dışında kalmasına yönelik eleştirilerinin dozunu da arttırarak, "Böyle bir karar, bir partinin lideri eliyle 3. kümeye düşürülmesidir. Bunu nasıl göremedi, bilemedi, hala anlamakta zorlanıyoruz" görüşünü savundu.
Tolga YenigünBir dönem Cumhuriyet gazetesinde Londra ve Ankara Temsilciliği yapan, Haber Müdürü görevinde bulunan DSP İstanbul Milletvekili Ahmet Tan, yazarlık serüveninde geniş okurlara ulaşmayı başarmış bir gazeteci... Tan, 56. hükümette de Turizm Bakanı olarak görev yaptı. Yazılarında mizah ve ironi kullanarak kendisine has üslup yaratmış olan Tan, “siyasette görülmesi gerekenleri” de göstermeyi bilen bir politikacı... Tan, üslubunu Cumhuriyet Haber Portalı'nın sorularını yanıtlarken de esirgemedi...
- Seçime bir ay var. Manzarasını nasıl görüyorsunuz?
A.T: DSP Genel Başkanı geçtiğimiz günlerde “Türkiye sivil ve tarikatçı bir darbe tehdidi altında” demişti. Yerden göğe kadar haklı... Ama sivil darbeye, tek başına ve “anketler yalan, en büyük benim partim” saplantısıyla karşı konulamaz. Sivil darbe söz konusuysa, tarikatçılık ortalığı sarıyorsa particilik de partizanlık da geriye itilir. Mücadeleye işbirliğiyle ve asgari müşterekleri seferber ederek girilir. Türkiye gerici ve haris bir iktidarla ilk kez karşılaşmıyor. Çok daha kısa sürmüş de olsa 1997’deki Erbakan - Çiller hükümeti de bugüne yakın beterlikte idi. Türkiye bu iktidardan DSP’nin uyum ve işbirliğine dayalı siyasi felsefesi sayesinde kurtuldu.
- Nasıl, biraz açar mısınız?
A.T: Merhum Bülent Ecevit siyasi kıdemini, yaşını başını düşünmedi, ANAP’la koalisyon kurmayı ve genel başkanının emrine girmeyi ve onun (Mesut Yılmaz’ın) yardımcısı ve devlet bakanı olmayı kabul etti. Türkiye o tehlikeli iktidardan Ecevit akılcılığı ve ANAP’la girdiği bu uzlaşma sayesinde kurtuldu. Bu arada partisinin oylarını da arttırdı.
- Ecevit’in DSP’si ile bugünün DSP’sini karşılaştırırsanız?
A.T: DSP partizanlıktan uzak bir partidir. Bu özelliğini merhum Bülent Ecevit her fırsatta yinelerdi. DSP’nin 14. kuruluş yıldönümünde şöyle demişti: “DSP olarak her türlü partizanlıktan uzak durarak milletin güvenine layık olduğumuzu gösterdik! Bu sayede azınlık hükümeti kurduk. Türkiye’yi esenlikle seçime götürdük. Ve halkımızdan hükümeti kurma yetkisi aldık.” (28 Kasım 1999) Ecevit, partisini partizanlıktan uzak tutarak DSP’yi 1999 seçimlerinin 1. partisi yaptı. Kendisi de Başbakan oldu.
- DSP geçen dönem parlamento dışındaydı. Şimdi parlamentoda, bunun önemini değerlendirir misiniz?
A.T: Dünyanın her demokrasisinde siyaset parlamentoda biçimlenir. Bir partinin gücünü parlamentodaki varlığı, ağırlığı tayin eder. Siyaset biliminin ve politika pratiğinin en temel gerçeği budur. DSP Genel Başkanı esrarengiz bir biçimde milletvekilliğinden uzak durmaya karar verdi. Üstelik bu kararını verirken, partisinde hiç kimse ile görüşmedi, görüşmeye gerek duymadı. Seçime giden bir parti liderinin parlamento dışında kalmasını “şahsi” bir tercih olarak gördü.
- Bir “lider” siyasetin gerçek platformu olan parlamento dışında kalmaya neden karar verir? İlk kez oluyor galiba bu...
A.T: Böyle bir karar, bir partinin lideri eliyle 3. kümeye düşürülmesidir. Bunu nasıl göremedi, bilemedi, hâlâ anlamakta zorlanıyoruz.
- Lideri parlamentoda olmayan bir parti, hele de 20 kişilik bir gruba da sahip değilse 3’üncü küme partisi olarak algılanır diyorsunuz. Sizce neden böyle oldu?
A.T: Nedenini kimse bilmiyor. Kendisi fedakârlık diye açıkladı. Ama bu fedakârlık partiye küme düşürdü. DSP Meclis’te genel başkanlı bir parti olma avantajından yoksun bırakıldı. Zeki Bey bunun hesabını vermek bir yana, nedenini bile hiçbir zaman tam olarak açıklamadı.
- Partinin kurucu genel başkanı Rahşan Ecevit'in kendisine "Milletvekili olmazsan hakkımı helal etmem!" dedi. Bu partinin küme düşeceğini hissetmesi yüzünden mi acaba?
A.T: Olabilir. Epeydir, Rahşan Hanım’ın en sempati duyduğu kimseler arasında değilim. Ama kendisinin olağanüstü siyasal sezgilere sahip olduğunu söylemek boynumun borcudur. “Tekerlemeleri bırak. Ecevit’in adını ağzına alma ve partinin adını da değiştir!” diye kestirip atması boşuna değildir.
- Aralarında bir tartışma geçtiği basına yansıdı öyle değil mi?
A.T: Partinin kurucusu ile mevcut genel başkan arasında neler cereyan ettiği, milletvekillerinin de örgütün de meçhulüdür. Bilinen ve görünen tek şey, genel başkanı eliyle DSP’nin katı ve hatta yer yer de saldırgan bir “partizanlık” çizgisine savrulduğudur.
- Bununla CHP’ye yapılan eleştirileri mi kastediyorsunuz?
A.T: Kaçan ölçüden söz ediyorum. Ana muhalefet partisi ile iktidar partisine muhalefet birbirine karıştırılmaktadır. “Muhalefete muhalefet etmek!” yeni icat ama çok kolay bir strateji olmalı, ki kendisini kaptırdı gidiyor.
- Sizce bunun nedeni; AKP’den oy kopartmak zor, CHP’ye daha kolay anlayışı mıdır?
A.T: Mantığı tam olarak bilemiyorum. DSP’nin kimliğini güçlü kılmanın en kestirme yolu “Rakip muhalif partinin amansız düşmanı” olmak değildir. Başbakan’ı bırakıp ana muhalefet lideriyle uğraşmanın önceliği izaha ve mantığa muhtaçtır...
- Yani?
A.T: Yanisi şu: Bırakalım, her partinin eksiğini, o partinin parti içi muhalefeti söylesin. Zeki Sezer Bey’in “Tayyip Erdoğan''ı Başbakan yapmakla suçladığı lider, kendisini de TBMM’de temsil edilen bir partinin genel başkanı yapmıştır. DSP’yi bundan 10 yıl önce Türkiye’nin 1. partisi yapan özellik “partizanlıktan” uzak ve “uzlaşmaya- uzlaşıya” yatkın bir parti olmasıdır.. Ki DSP bu iki kavramı Türk siyaset pratiğine sokan partidir.
- Bu seçimlere uzlaşıdan uzak bir havada gidiliyor. Seçimden sonra uzlaşma mümkün olabilir mi?
A.T: Seçimden sonra uzlaşma genel seçimlerde ve koalisyon kurularak olur. Yerel yönetimlerde koalisyon mümkün değil ki!
- Hâlâ uzlaşı olasılığı var mı?
A.T: Siyasetin her aşamasında uzlaşı mümkündür. Bir açıklama ile aday geri çekilebilir. Mesela CHP Eskişehir’de adayını geri çeker. Seçmene, Yılmaz Büyükerşen'e destek çağrısı yapar. Karşılığında da DSP’nin İstanbul’da, İzmir’de ondalık veya yarım kesirlik oy uğruna oy israfından uzak durulur.
- Sizce bu gerçekleşebilir mi?
A.T: Siyasette her şey mümkündür. Biraz siyasi irade, samimiyet, nezaket yeter. Elbette ülkenin geleceğine ve halka karşı birazcık da sorumluluk duygusu taşımak şarttır. “Uzlaşı” kökleri ve daha da önemlisi ülkeyle ilgili kaygıları, endişeleri bir ve aynı olan partiler arasında olur. Bunu unutup işi, partizanlığa, muhalefete muhalefet yapmaya dökmek DSP’nin varlık nedenini unutmaktır, ki muhalefetin bu türünden AKP şakşakçısı-destekçisi “liberal aydınlar” bile vazgeçmiştir.
- Genel başkanınız, öteki 4 milletvekili arkadaşınızla birlikte yaptığınız, “Siz aday olun. Başka aday çıkartıp İstanbul’da Kılıçdaroğlu’nun oylarını bölmeyelim!” çağrısına “bölücülük” dedi. Bölücülük yaptığınıza inanıyor musunuz?
A.T: Aynı bölücülüğü Ankara’da Karayalçın için kendisi yapmaya karar verdi. İyi ki de verdi. Çünkü çoğu zaman ancak bu tür “bölücülük” sayesinde birlik ve bütünlük sağlanabiliyor. Aynı ilçelerde değilse bile İstanbul’da, İzmir’de, Antalya ve Bursa gibi büyük illerimizde de sağlanması şarttır. Zarar henüz gerçekleşmedi bile. O yüzden, neresinden dönülse ülkemiz adına halkımız adına kârdır.