Dr. Gülcan Özer ile İnsan Halleri: Neden aldatıyoruz?

İnsanı en derinden yaralayan aldatılma, eş tarafından yapılandır. Arkadaşınız, çocuğunuzun, ortağınızın, her kimin olursa olsun aldatışı, eş aldatışının kederi ve öfkesiyle mukayese edilemez.

cumhuriyet.com.tr

Ben aldatmayı yazmayı da, acısı hafiflemeden görmeyi de sevmem. Ancak bu derde düşen çiftlerin takılıp kalma, daimi zanlı ile daimi mağdur haline dönüşme, kaza kurşunuyla yaralanıp iyileşebilecekken ölüp gitme halini çok görmüşlüğüm vardır. O yüzden çift terapisine başvurmanın ön sıralarında yer alan aldatma aldatılma illaki pas geçilemez.

İnsanı en derinden yaralayan aldatılma, eş tarafından yapılandır. Arkadaşınız, çocuğunuzun, ortağınızın, her kimin olursa olsun aldatışı, eş aldatışının kederi ve öfkesiyle mukayese edilemez. Aldatılmak duygusal, ilgisel yahut cinsel, farklı derecelerde ama mutlaka acı verir. Aldatan sevilse de sevilmese de yaşatacağı acı derindir!

Tüm bunları düşünüyorken bir dostum dedi ki: “Aldatılanı anlatıp duracağına şu aldatanı saklandığı dehlizden çıkarsana. İnsan niye aldatır ki?”

Yalnızlığından mı, yetersizliğinden mi, doyumsuzluğundan mı, kızgınlığından mı, mahalle baskısından mı yoksa bitemeyen ergenliğinden mi?

Aldatanın bazısı kendisini muzaffer bir kumandan gibi hissederken bazısı ezildikçe eziliyor. Peki, ne hissettiğin yaptığını hafifletir mi yoksa önemi yok mudur? Misal âşık olmak ile erotik macera aynı potada değil midir? Yoksa aldatma aldatmadır ve konu bitmiş midir?

Profesyonel zamparaları bir kenara koyarsak –ki onlar en az ilgi çekici olanlardır– aldatanın işi zordur. Ya âşıktır ya âşık olunandır yahut Oscar Wilde’ın dediği gibi, “Evlilik iki kişinin taşıyamayacağı kadar ağırlaşmıştır ve taşımak için en az üç kişi gerekir.”

Hepsi lafı güzaf... Aldatan kontrat ihlali yapmıştır ve bunu taşımalıdır. Gerekçelendirmeden, hafifletmeden, olanca ağırlığıyla taşımalıdır. Yakışan budur.

Profesyonel zamparalar, çapkınlar, daimi ergenler için aldatmak hayatın parçası, durmayan hormon baskısı, erkekliğin raconu, mahalle baskısı, erkek adam aldatır, gençliğimi yaşayamadım mevzusu... Böyle uzar gider.

Burası erkeklerin at koşturduğu, kadın aldatmalarının epey nadir olduğu bir alandır ve ilgi çekici değildir. Elbet hayatını istediğin derinlik-yüzeysellik, tek eşli-çok eşli yaşama ve bunu seçme hakkı bakidir. Ancak evlilik böyle bir hikâye değildir ve verdikleri, aldıkları vardır.

Böyle adamların, evlenmeme ihtimalini de iyice düşünmelerini öneririm, fena bir seçenek değildir, hem böylece kendilerini de aldatmamış olurlar.

Bir de acemi zamparalar vardır ki onlara yazıktır, iyidir hoşturlar; ya gaza gelmişlerdir ya şeytan doldurmuştur. Yaptıklarının ve yaşadıklarının sorumluluğunu alıp yaraları sarmalıdırlar.

Âşık olmak ise ister evli ister bekâr; zaten kontrol dışıdır. Evliyken âşık olduysanız başınız beladadır, sahip olduklarınız ile yaşayacağınızı düşündüklerinizi teraziye koyarsınız. “Allah kurtarsın” denecek durumdur bu. Aşkın geçiciliğini, aşk ile şehvetin kapı komşuluğunu akılda ve gönülde tutmanızı dilerim.

Gelelim Oscar Wilde ustaya. “Bazen evlilik iki kişinin taşıyamayacağı kadar ağırlaşmıştır ve taşımak için en az üç kişi gerekir” der ya, burada aldatma merkezine evliliği koymuştur ve evlilik bir diğer ilişkinin desteğiyle taşınmaktadır. Bu baston ilişki tarifidir ve çift terapistlerinin sık karşılaştığı bir durumdur. Üstat diyor ki evlilik zorda; devam edesi var ancak ağırlaşmış, lezzetsizleşmiş, taşımak zorlaşmış, gidemiyor da kalamıyor da baston ilişkiden destek alıyor. Aldatanın hikâyesi, “Eşimi çok seviyorum ama duygusal olarak çok yalnızdım. Benimle ilgilenmiyor, her şeyi çocuklar oldu, konuşmaya ihtiyacım var” lakırdısıyla uzar gider. Öğrenildiği an itibariyle evlilik dışı ilişki biter. Sonra ve mutlaka itinayla yaralanan gönül iyileştirilir, ihlal edilen kontratın sorumluluğu alınır, sarılıp sarmalanır, yaralar iyileştirilir. Ve nihayet hızla ve birlikte evliliğe bakılır. Zira aldatılan da aldatan kadar evliliğin ağırlığının farkındadır. Kızgınlık hızlı atlatılır, evliliğe yatırım lazım, “Çok fazla cepten yemişiz” denir ve birbirinin kıymeti hatırlanır. Kızmayın ey ahali, mayın tarlasını anlatıyoruz, evlilik bu sağı solu belli olmaz.

Bir dipnot da cinslerin, aldatma ve aldatılma hikâyesindeki epey farklı tutumlarına gelsin. Dünyanın her yerinde kadının kocayı aldatması sıklık olarak daha azdır ve içerik olarak, duygusal taleplerin karşılanması önceliklidir.

Ve aldatan kadının boşanma talebi, aldatan erkeğe göre daha yüksektir. Aldatılan erkeğin duygusu ise ister öğretilmiş ister varoluşsal, daha zor iyileşir.

Geldik son söze... İnsan bu, ham, yoldan da çıkar, yola da girer, doğru da yapar eğri de. Asıl olan, önce yaptıklarımızı sırtımızda taşımak, sonra yaraladığımız gönlü iyi etmeye gayret etmektir. Yakışanı budur.

DR. GÜLCAN ÖZER