Dopingli Cumhurbaşkanı Olur mu?

Parlamento Kulisi

cumhuriyet.com.tr

Dopingli Cumhurbaşkanı Olur mu?

Cumhurbaşkanlığı seçimlerine yaklaşılırken Başbakan Tayyip Erdoğan’ın mı, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün mü aday olacağı, yoksa üçüncü bir ismin mi aday gösterileceği konusunda kulisler hayli hareketli. Erdoğan, istişare toplantıları yapıyor, zaman zaman da Gül ile bir araya geliyor. Başbakan Erdoğan’ın her açıklamasından bir yorum çıkarılmaya çalışılıyor.

Erdoğan, ilk önce “terleyen cumhurbaşkanı” tarifi yaptı. Bu tarif üzerine kulisler bir dalgalandı; “Başbakan kendisini tarif ediyor, aday olacak” dendi. Tam bu açıklama üzerine Erdoğan’dan sonrası partiye kimin genel başkan ve başbakan olacağı tartışılırken Erdoğan’ın “Ters köşe olabilirsiniz” sözleri bu kez ibreyi Gül’e çevirdi. Daha ters köşe sözünün altındaki şifreler çözülmeye çalışılırken bu kez Erdoğan’dan “CHP, MHP ve BDP seçmeninin de üzerinde ittifak edeceği bir ismi aday göstereceğiz” açıklaması geldi.

Bu kez, “Ne Erdoğan, ne Gül, herhalde üçüncü bir isim aday gösterilecek” yorumları yapılırken isim araştırmalarına bile girildi. AKP’nin son MKYK toplantısında mevcut seçim sistemi ve 3 dönem kuralıyla devam kararı verilmesi ibrenin yeniden Erdoğan’a çevrilmesine yol açtı. Erdoğan, tüm bu açıklamalarıyla sürekli hedef şaşırtıyor, gündemi istediği gibi şekillendiriyor, belki de her açıklamasından sonra medyada yer alan yorumlar karşısında da çok eğleniyor.

Tüm bu gelişmeler karşısında AKP’li bir milletvekili, Erdoğan’ın kimi aday göstereceğini bildiğini söyledi. Meraklı gözler kendisine çevrilince Erdoğan’ın, “Terleyen Cumhurbaşkanı”tarifine dikkat çekti. “Terleyen Cumhurbaşkanı kim olabilir sizce?” dedikten sonra espriyi patlattı:

“Terleyen Cumhurbaşkanı olacağına göre herhalde bu bir atlettir. En çok onlar terliyor. Ama dopingli çıkanlar olmaz, onlarınki dopingli terleme olduğu için sayılmaz.”

-------------------------------------------------------------------------------------------------------

Dost - Düşman’ Teorisi ve AKP...

Son yerel seçimlerden sonra, muhalefet partilerini ve siyaset bilimcilerin üzerinde en çok kafa yorduğu konulardan birisi de 4 bakanı istifaya götüren yolsuzluk ve rüşvet iddialarına rağmen, yurttaşların yüzde 45’ler seviyesinde AKP’ye destek vermesi oldu. Özellikle Gezi protestoları sürecinde son derece sert ve “ayrıştırıcı/kutuplaştırıcı” bir söylem benimseyen Başbakan Tayyip Erdoğan, yerel seçimlerde de benzer taktiği uyguladı ve seçmeninden bir kez daha “mağduriyet” oylarını topladı. Peki nasıl oluyor da AKP her keresinde “mağduriyet” yaratabiliyor?

CHP Genel Başkan Yardımcısı Erdoğan Toprak, bu konuda çok ilginç bir iddiayı dile getirdi. Toprak’a göre Erdoğan, her seçim öncesinde “bilerek” ülkeyi siyasi krizlere sürüklüyor ve her krizden de bir “mağduriyet üretiyor.” Toprak, bu stratejinin öyle rastgele de olmadığı kanısında. Tam tersine, Erdoğan’ın, dünya siyasi tarihinin en “karanlık” dönemlerinde, Nazi Almanyası’nda uygulanan bir yöntemi uyguladığına dikkat çekiyor. Toprak, Nazi yönetiminin “baş hukukçusu” Carl Schmitt’in ünlü “dost-düşman teorisi”ni anımsatıp önemli bir iddiayı gündeme taşıyor:

“AKP, Nazilerin ünlü siyaset ve hukuk insanı Carl Schmitt’in dost-düşman ayrımını kendisine rehber edinmiştir. Ama bu ayrım sadece çatışma ve kaos üretir. Schmitt; içte ve dışta sürekli düşman yaratmanın yönetenlerin işini kolaylaştırdığını belirterek, düşmanların bertaraf edilmesini tek çıkar yol olarak öne sürmektedir. AKP şimdi Alman faşizminin bu teorisyenin peşinde gidip yine onun kavramıyla ifade edersek ‘Anayasal diktatörlük’ kurma çabasında. O yüzden Anayasa Mahkemesi’ne; onun karar ve görüşlerine saygı duymamakta ve hatta onu düşmanlaştırmaktadır. Türkiye, Cumhurbaşkanlığı seçimlerine bir kaos ve çatışmayla gitmemelidir. Cumhurbaşkanlığı konusunda tartışılack şey, cumhurbaşkanında bulunması gereken niteliklerdir. Eğer AKP anlayışı ile seçime girilirse hem seçim öncesi hem de seçim sonrası ülkeyi birleştiren makam olan Cumhurbaşkanlığı bizatihi ayrışmanın, çatışmanın ve kaosun makamı olur. Herkes bu süreçte demokratik, özgürlükçü ve farklı fikirlere saygılı bir yaklaşım içinde olmalıdır.”

-------------------------------------------------------------------------------------------------------

AKP’nin ‘iyi fikirleri’

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’yla birlikte “TBMM Çocuk” adlı internet sitesi de yayına başladı. TBMM Çocuk adlı internet sitesinde Ayşe ve Ali adlı iki çocuğun Meclis’i ziyareti, nasıl kanun yapılacağını ile nasıl milletvekili olunacağını öğrenmeleriyle ilgili çizgi filmler yer alırken internet sitesinde bilgi yarışması ve TBMM hakkında çeşitli bilgiler de bulunuyor.

Çocuklar için hazırlanan çizgi filmde bir kanunun nasıl yapılacağına ilişkin anlatımı sanırız en çok milletvekillerinin gözden geçirmesinde fayda var. Geleceğin milletvekilleri için hazırlanan çizgi filmde kanunun nasıl yapıldığı şöyle anlatılıyor:

“Yeni bir kanun yapılması için iyi bir fikir gereklidir. İyi bir fikri olan milletvekili tarafından kanun teklifi ya da hükümet yani Bakanlar Kurulu tarafından bir kanun tasarısı hazırlanır. Hazırlanan bu teklif ya da tasarı TBMM Başkanlığı’na sunulur. Meclis Başkanlığı teklif ya da tasarıyı inceler ve ilgili komisyon başkanlığına gönderir. Komisyon teklif veya tasarı üzerinde detaylı bir şekilde çalışır. Sonuçta Meclis Başkanlığı’na bir rapor sunar. Sunulan komisyon raporu milletvekilleri tarafından genel kurulda görüşülüp değerlendirilir.”

Özellikle 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonunun ardından TBMM’den jet hızıyla geçen ve iktidarın önce bu soruşturmayı engellemeye, sonra da kendini korumaya almak için art arda çıkan kanunlar bugün dahi tartışılıyor. Yeni bir kanun yapılması için “iyi bir fikir gerektiğine” göre; internete sansürü, HSYK ve MİT yasaları gibi son dönemdeki bütün tartışmalı yasalardaki “iyi fikirlerin” şunlar olduğunu söylemek yanlış olmayacak:

“Yolsuzlukla ilgili soruşturmaları engellemeli, internette sosyal medyayı ve muhalifleri kontrol altında tutmalı, her türlü muhalif hareketi fişlemeli ve takip etmeliyim.”